yazi yazmak icin kullanilan alet.
kalem
kilictan ustun oldugu kabul gormus yazma gereci.
resmi kuruluslarda yazi islerinin goruldugu yer
silgisi kaleminden once biten aptaldir. atasozu.
(bkz: kur$un kalem)
(bkz: caran d arche)
ing. pencil.
yar deyince elden dusen yazi yazma arci.
allah ın yarattığı ilk varlık.
iyi ki icad edilmiş dediğim ve tarihi değiştiren nesnelreden biri olduğuna inandığım çok basit bir yapısı olmasına karşın usta bi elde yapabileceği işlerin sınırının olmaması bende hayretler uyandıran inanılmaz cisim.
68-el-kalem
mekkede nâzil olmuştur, 52 (elliiki) âyettir. "nûn" sûresi diye de anılır. adını ilk âyetindeki "kalem" kelimesinden alır.
rahmân ve rahîm (olan) allahın adıyla.
1. nûn. kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki,
2. sen -rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.
3. hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.
4. ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.
5. (sen de) göreceksin, onlar da görecekler,
6. hanginizde delilik olduğunu yakında .
7. doğrusu rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen odur
8. o halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme!
9. onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.
10. şunların hiçbirine itâat etme :yemin edip duran,aşağılık,
11. (herkesi) kötüleğen,söz götürüp getiren,
12. hayra engel olan, mütecâviz ve saldırgan günahkar,
13. kaba ve kötülükle damgalı,
14. mal ve oğullar sahibi olmuş diye (böyle yolunu şaşırmış)
15. ona âyetlerimiz okunduğu zaman o, "öncekilerin masalları!" der.
16. biz yakında onun burnuna damga vuracağız (kibirini kırıp rezil edeceğiz).
17. biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.
18. onlar istisna da etmiyorlardı.
19. fakat onlar daha uykudayken rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de,
20. bahçe kapkara kesildi.
21. sabah olurken birbirlerine seslendiler.
22. "madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin!" diye.
23. derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı.
24. "sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın"diye.
25. (evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.
26. fakat bahçeyi gördüklerinde: mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.
27. yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!
28. içlerinden en makul olanı şöyle dedi: ben size "rabbinizi tesbih etsenize" dememiş miydim?
29. rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.
30. ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.
31. (nihayet) şöyle dediler: yazıklar olsun bize! gerçekten biz azgın kişilermişiz.
32. belki rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. çünkü biz (artık) rabbimizi(onun hoşnutluğunu) arzuluyoruz.
33. işte azap böyledir. ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. keşke bilselerdi!
34. şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için rableri katında nimetleri bol cennetler vardır.
35. öyle ya, (allaha) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkârlar gibi tutar mıyız hiç?
36. size ne oluyor? ne biçim hüküm veriyorsunuz?
37. yoksa size ait bir kitap var da, (bu bâtıl inanışları) onda mı okuyorsunuz?
38. onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?
39. yoksa, "ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
40. sor onlara: bu iddiayı onların hangisi savunacak?
41. yoksa ortakları mı var onların? sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını!
42. o gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.
43. gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).
44. (resûlüm!) sen bu sözü (kuranı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.
45. onlara mühlet veriyorum. doğrusu benim fendim çok sağlamdır!
46. yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
47. yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?
48. sen rabbinin hükmünü sabırla bekle. balık sahibi (yunus) gibi olma. hani o, dertli dertli rabbine niyaz etmişti.
49. şayet rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.
50. fakat ardından, rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu sâlihlerden kıldı.
51. o inkâr edenler zikri (kuranı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. hâla da (kin ve hasetlerinden:) "hiç şüphe yok o bir delidir" derler.
52. oysa o (kuran), âlemler için ancak bir öğüttür.
mekkede nâzil olmuştur, 52 (elliiki) âyettir. "nûn" sûresi diye de anılır. adını ilk âyetindeki "kalem" kelimesinden alır.
rahmân ve rahîm (olan) allahın adıyla.
1. nûn. kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki,
2. sen -rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.
3. hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.
4. ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.
5. (sen de) göreceksin, onlar da görecekler,
6. hanginizde delilik olduğunu yakında .
7. doğrusu rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen odur
8. o halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme!
9. onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.
10. şunların hiçbirine itâat etme :yemin edip duran,aşağılık,
11. (herkesi) kötüleğen,söz götürüp getiren,
12. hayra engel olan, mütecâviz ve saldırgan günahkar,
13. kaba ve kötülükle damgalı,
14. mal ve oğullar sahibi olmuş diye (böyle yolunu şaşırmış)
15. ona âyetlerimiz okunduğu zaman o, "öncekilerin masalları!" der.
16. biz yakında onun burnuna damga vuracağız (kibirini kırıp rezil edeceğiz).
17. biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.
18. onlar istisna da etmiyorlardı.
19. fakat onlar daha uykudayken rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de,
20. bahçe kapkara kesildi.
21. sabah olurken birbirlerine seslendiler.
22. "madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin!" diye.
23. derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı.
24. "sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın"diye.
25. (evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.
26. fakat bahçeyi gördüklerinde: mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.
27. yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!
28. içlerinden en makul olanı şöyle dedi: ben size "rabbinizi tesbih etsenize" dememiş miydim?
29. rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.
30. ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.
31. (nihayet) şöyle dediler: yazıklar olsun bize! gerçekten biz azgın kişilermişiz.
32. belki rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. çünkü biz (artık) rabbimizi(onun hoşnutluğunu) arzuluyoruz.
33. işte azap böyledir. ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. keşke bilselerdi!
34. şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için rableri katında nimetleri bol cennetler vardır.
35. öyle ya, (allaha) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkârlar gibi tutar mıyız hiç?
36. size ne oluyor? ne biçim hüküm veriyorsunuz?
37. yoksa size ait bir kitap var da, (bu bâtıl inanışları) onda mı okuyorsunuz?
38. onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?
39. yoksa, "ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
40. sor onlara: bu iddiayı onların hangisi savunacak?
41. yoksa ortakları mı var onların? sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını!
42. o gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.
43. gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).
44. (resûlüm!) sen bu sözü (kuranı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.
45. onlara mühlet veriyorum. doğrusu benim fendim çok sağlamdır!
46. yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
47. yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?
48. sen rabbinin hükmünü sabırla bekle. balık sahibi (yunus) gibi olma. hani o, dertli dertli rabbine niyaz etmişti.
49. şayet rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.
50. fakat ardından, rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu sâlihlerden kıldı.
51. o inkâr edenler zikri (kuranı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. hâla da (kin ve hasetlerinden:) "hiç şüphe yok o bir delidir" derler.
52. oysa o (kuran), âlemler için ancak bir öğüttür.
(bkz: kelam)
cesit,nevi.
yazının bulunmasından sonra degil yazı anında kesfedilen aygıt... sürekli yazının gölgesinde kalmıştır aslında yazının icadı degil de kalemin icadı cagın baslangıcı olmalıdır.
(bkz: kalem parfum)
(bkz: kalemtira$)
sanırım yerini git gide klavyeler alacak. ya da dokunmatik mekanizmalar.
kalem en buyuk silahtır kullanmayı bildikten sonra
robot süpürge
bebek maması
aptamil bebek maması
en ucuz klima fiyatları
klima fiyatları
dubai vize
sözlük scripti sütyenli atlet
şişli escort bursa escort bursa escort görükle escort türkçe seks hikayeleri izmir escort hatay escort izmir escort ankara escort
çankaya escort maltepe escort buca escort denizli escort denizli escort çiğli escort şirinevler escort çekmeköy escort
Anadolu Yakası Escort istanbul escort
şişli escort
esenyurt escort
beylikdüzü escort
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?