inception
ne film yapmış adamlar be. ben bir kere izledim, içine düştüğüm beyin amcıklamasından iki günde zor kurtuldum. 10 kere izlediği halde beyin amcıklaması durumundan hala çıkamamaış ve filmin olayını çözememiş insanlar gördüm be
ne film yapmış adamlar be. ben henüz birinci kez izlemekteyim, içine düştüğüm beynimin amcıkla_o değil de neden beynim amcıklansın ki? ben filmi language fransızca ve slovakça alt yazılı olarak izler gene anlarım olm.
spoiler
altı üstü ateş eden adamlar uçaklar uyuyan adamlar yaralananlar rüya görenler rüyasında rüya görenler yansımalar filler çimenler karısı ölen adam atını siken adam atın intikamı işkenceciler ikinci yeniler karlı dağlar açılan kasa vasiyet miras yoldan geçen tren ikiye katlanan paris şehri_lağn?
spoiler
spoiler
altı üstü ateş eden adamlar uçaklar uyuyan adamlar yaralananlar rüya görenler rüyasında rüya görenler yansımalar filler çimenler karısı ölen adam atını siken adam atın intikamı işkenceciler ikinci yeniler karlı dağlar açılan kasa vasiyet miras yoldan geçen tren ikiye katlanan paris şehri_lağn?
spoiler
#988752
bi dur a.q. ya. senin yüzünden yine beyin amcıklamasına maruz kalacam ve 2 gün kendime gelemeyeceğim. ne güzel unutmuştum filmin konusunu. uyku falan kalmadı iyimi. sabaha kadar düşün dur şimdi.
bi dur a.q. ya. senin yüzünden yine beyin amcıklamasına maruz kalacam ve 2 gün kendime gelemeyeceğim. ne güzel unutmuştum filmin konusunu. uyku falan kalmadı iyimi. sabaha kadar düşün dur şimdi.
#988753
spoiled
bu mu lağn beyninizi amcıklatan demekten kendimi alamadığım, ilk gördüğüm anda o buruşuk suratlı herifin zaten kendi yaşlılığı olma ihtimalini sevdiğim, bir minibüs ün bir köprüden düşmek bilmemesini ilk defa bu kadar uzunca seyrettiğim, neydi o benjamin buttons un tersten doğması gibi bunların da kıskanıp, yaşlanıp yaşlanıp tekrar gençleşme iksiri gibi intihar edip yeniden doğduklarını sanma hayalleri içinde bir zamanlar ferhan şensoy un içinden tren geçen tiyatro mu neydi adı o oyunundan bizzat çalıntı yaparak senaryo yazdıkları ve duvarlarda yürümeyi matrix gibi film yaptık sanarak..
bırak allasen. ben o matrix deki eğilip kurşun ateşiyle sigara yaktığı sahne vardı ya hani cem yılmaz ın, bi de ağaçlarda sucuk yetişiyordu da sonra bir sahnede meğer ikizlermiş christian bale ler o da batman olmuştu da bir de rien de rien diye şarkı söyleyen la vie an rose cu kaldırım serçesi minik lakabı nı almadan önce fransada pek ünlenen edith denen hatun türkiye de sezen aksu adıyla anılınca..
spoiled
cunta vardı bi. güzel yazardı. nerde acaba..
spoiled
bu mu lağn beyninizi amcıklatan demekten kendimi alamadığım, ilk gördüğüm anda o buruşuk suratlı herifin zaten kendi yaşlılığı olma ihtimalini sevdiğim, bir minibüs ün bir köprüden düşmek bilmemesini ilk defa bu kadar uzunca seyrettiğim, neydi o benjamin buttons un tersten doğması gibi bunların da kıskanıp, yaşlanıp yaşlanıp tekrar gençleşme iksiri gibi intihar edip yeniden doğduklarını sanma hayalleri içinde bir zamanlar ferhan şensoy un içinden tren geçen tiyatro mu neydi adı o oyunundan bizzat çalıntı yaparak senaryo yazdıkları ve duvarlarda yürümeyi matrix gibi film yaptık sanarak..
bırak allasen. ben o matrix deki eğilip kurşun ateşiyle sigara yaktığı sahne vardı ya hani cem yılmaz ın, bi de ağaçlarda sucuk yetişiyordu da sonra bir sahnede meğer ikizlermiş christian bale ler o da batman olmuştu da bir de rien de rien diye şarkı söyleyen la vie an rose cu kaldırım serçesi minik lakabı nı almadan önce fransada pek ünlenen edith denen hatun türkiye de sezen aksu adıyla anılınca..
spoiled
cunta vardı bi. güzel yazardı. nerde acaba..
art arta izlenebilecek ender filmlerdendir.
spoiler
filmin sonunda topaç düşüyor mu düşmüyor mu olayına takılanları anlamıyorum ben. filmde de söylendiği üzere:
- on yıl bir rüyada kalmayı kim ister?
+ nasıl bir rüya gördüğüne bağlı..
yani ister rüya olsun ister gerçek, adam tam istediği yerde. sıkmayın canınızı..
spoiler
filmin sonunda topaç düşüyor mu düşmüyor mu olayına takılanları anlamıyorum ben. filmde de söylendiği üzere:
- on yıl bir rüyada kalmayı kim ister?
+ nasıl bir rüya gördüğüne bağlı..
yani ister rüya olsun ister gerçek, adam tam istediği yerde. sıkmayın canınızı..
spoiler
83üncü oscar ödül töreninde 4 oscar aldi bu film. yetmez ama evet.
(bkz: non je ne regrette rien)
ön koltukta oturan bonus kafa yüzünden bir halt anlamadığım film. öyle böyle değil çalı gibi bir saç, kocaman. inception deyinde o çalılık geliyor aklıma maalesef... i hate bonus!
(bkz: seviye yüksek beyler)
inception için tek bir cümle kurmam gerekse şunu derdim. gerçekten çok iyi, zekice, eğlenceli ve mutlaka sinemada yaşanması gereken bir deneyim. son yıllarda sinemadan bu kadar başı dönmüş ve mutlu bir şekilde çıktığımı hatırlamıyorum. christopher nolan bu filmle tekrar hayranlığımı kazandı. ortaya çıkan iş gerçekten mükemmel. bence son 10 yılın en iyi filmlerinden biri ve ustanın (yine bence) en iyi filmi. evet, mementodan da iyi.
the dark knighttan sonra bile nolana favori yönetmenim demeye dilim varmamıştı. ama bunu şimdi gönül rahatlığıyla söylüyorum.
bu kadar övgüden sonra şimdi de hikayeyi anlatayım. dom cobb (dicaprio) insanların rüyasına girip onlardan bilgi çalmak konusunda uzmanlaşmış bir hırsızdır. bu vasfı nedeniyle (ayrıca karısının ölümüne sebep olduğu düşünüldüğünden) uluslararası alanda aranan birisi olduğu için amerikada yaşayan çocuklarını görememektedir. birgün saito adında bir milyarder ona ve ekibine bir görev verir. bu sefer bir fikir çalmıycaklardır, onun yerine bir fikir yerleştireceklerdir. o kişiyse ölmek üzere olan rakibinin muhtemelen servete ve şirketinin başına konucak olan oğludur. eğer bu görevi başarırlarsa dom yurduna ve çocuklarına dönebilecektir.
rüyalar herzaman filmlerin özel bir arkadaşı, yardımcısı olmuştur. hepsi birer rüyaymış klişesi en olmadık yapı yada hikayeye sahip filmleri kurtaran bir fikir olmuştur. hem filmlerde bittikleri zaman zihnimizde bir rüya gibi yer almazlar mı! işte c. nolan bu klişeyi alıp onu çok zekice bir oyun haline büründürüyor. yapısı gereği film başlangıçta biraz karmaşık gelebilir ama ilerleyen dakikalarda bu yapıya alışıyorsunuz. zaten öykü geriye dönüşler ve başlangıcı haricinde düz bir zeminde ilerliyor.
hem felsefi, hem aksiyon açısından gayet doyurucu bir film bu. felsefi açıdan yaklaşırsak film kendi dünyamız ve yaşamımız üzerine pek çok imge ve metafora sahip. yaşadığımız hayat ne kadar gerçek, aslında bütün bunlar birer rüya mı gibi sorular sorduruyor film bize. rüyaları tema edinen bir film içinse bu kaçınılmaz elbette. herkes filmdeki her imgeden bir şeyler çıkaracak, her unsuru bir şeyle bağdaştıracaktır, eminim. filmdeki yusuf karakterini hz. yusufla bağdaştıranlar görüyorum şimdiden. filmin bu karmaşık yapısı ve sembolleride önümüzdeki birkaç yıl fazlasıyla tartışılacaktır. zaten bir film izlemeyide bu tür tartışmalar zevkli kılmaz mı!
aksiyon olarak bakarsak yine doyurucu bir film var karşımızda. olayların geçtiği yer rüyalar olduğu için elbette film sınırsız bir aksiyona gebe. ama heyecan unsuruda yok değil. aman canım, bunların hepsi rüya, ölseler ne olucak ki! diyemiyorsunuz. bazı durumlarda rüya içersinde dahi ölmenin bazı tehlikeleri olduğu belirtilerek bir şekilde heyecan girdabına sokuluyoruz. yönetmen tarafından bir oyuna davet ediliyoruz, ve katman çoğaldıkça oyun daha eğlenceli bir hal alıyor. benim favori sahnem yerçekimsiz alanda geçen dövüş sahnesi.. daha önce eşi benzeri görülmemiş bu sahneden inanılmaz bir haz aldım. en son buna benzer bir hazzı sinemada matrix reloadedı izlediğimde almıştım.
uyurken yüzüne su sıçrayan bir adamın rüyasında yağmur yağdığını görmesi, domun çocuklarının imgesini her seferinde çocukların yüzünü görmeden görüşü gibi anektodlar çok hoşuma gitti. paris sokaklarının tersyüz edilmiş hali ise bence bir sanat eseri.
filmin bazı noktalarına serpiştirilmiş espiriler ise filme hoş bir mizah katıyor. bence gayet filme yakışır, zekice espiriler.. ama bu mizahi ton filmi asla sulandırmıyor, basitleştirmiyor. ama filmi daha eğlenceli kıldığı kesin.
bu filmi beğenin yada beğenmeyin, daha önce hiçbir filmde bulunmayan bir tada sahip olduğu tartışılmaz. büyük çatışmalara, kovalamacalara, patlamalara sahip olmasına rağmen hiçbir derinliği olmayan ve herbiri birbirinin aynı hikayalere sahip aksiyon filmlerinden bıkan bizler değil miyiz! yavanlığın artık her filmi kapsadığı günümüz sinemasında bu film çölün ortasında bir vaha. herşeyden önemlisi bu film o eşsiz sinema duygusuna fazlasıyla sahip. bu da bence filmin en önemli özelliği.
aslında size tavsiyem, bu film hakkında hiçbir bilgi edinmeden gidip ilk fırsatta izleyin. ben sinemayı bana inception gibi filmler armağan ettiği için seviyorum.
the dark knighttan sonra bile nolana favori yönetmenim demeye dilim varmamıştı. ama bunu şimdi gönül rahatlığıyla söylüyorum.
bu kadar övgüden sonra şimdi de hikayeyi anlatayım. dom cobb (dicaprio) insanların rüyasına girip onlardan bilgi çalmak konusunda uzmanlaşmış bir hırsızdır. bu vasfı nedeniyle (ayrıca karısının ölümüne sebep olduğu düşünüldüğünden) uluslararası alanda aranan birisi olduğu için amerikada yaşayan çocuklarını görememektedir. birgün saito adında bir milyarder ona ve ekibine bir görev verir. bu sefer bir fikir çalmıycaklardır, onun yerine bir fikir yerleştireceklerdir. o kişiyse ölmek üzere olan rakibinin muhtemelen servete ve şirketinin başına konucak olan oğludur. eğer bu görevi başarırlarsa dom yurduna ve çocuklarına dönebilecektir.
rüyalar herzaman filmlerin özel bir arkadaşı, yardımcısı olmuştur. hepsi birer rüyaymış klişesi en olmadık yapı yada hikayeye sahip filmleri kurtaran bir fikir olmuştur. hem filmlerde bittikleri zaman zihnimizde bir rüya gibi yer almazlar mı! işte c. nolan bu klişeyi alıp onu çok zekice bir oyun haline büründürüyor. yapısı gereği film başlangıçta biraz karmaşık gelebilir ama ilerleyen dakikalarda bu yapıya alışıyorsunuz. zaten öykü geriye dönüşler ve başlangıcı haricinde düz bir zeminde ilerliyor.
hem felsefi, hem aksiyon açısından gayet doyurucu bir film bu. felsefi açıdan yaklaşırsak film kendi dünyamız ve yaşamımız üzerine pek çok imge ve metafora sahip. yaşadığımız hayat ne kadar gerçek, aslında bütün bunlar birer rüya mı gibi sorular sorduruyor film bize. rüyaları tema edinen bir film içinse bu kaçınılmaz elbette. herkes filmdeki her imgeden bir şeyler çıkaracak, her unsuru bir şeyle bağdaştıracaktır, eminim. filmdeki yusuf karakterini hz. yusufla bağdaştıranlar görüyorum şimdiden. filmin bu karmaşık yapısı ve sembolleride önümüzdeki birkaç yıl fazlasıyla tartışılacaktır. zaten bir film izlemeyide bu tür tartışmalar zevkli kılmaz mı!
aksiyon olarak bakarsak yine doyurucu bir film var karşımızda. olayların geçtiği yer rüyalar olduğu için elbette film sınırsız bir aksiyona gebe. ama heyecan unsuruda yok değil. aman canım, bunların hepsi rüya, ölseler ne olucak ki! diyemiyorsunuz. bazı durumlarda rüya içersinde dahi ölmenin bazı tehlikeleri olduğu belirtilerek bir şekilde heyecan girdabına sokuluyoruz. yönetmen tarafından bir oyuna davet ediliyoruz, ve katman çoğaldıkça oyun daha eğlenceli bir hal alıyor. benim favori sahnem yerçekimsiz alanda geçen dövüş sahnesi.. daha önce eşi benzeri görülmemiş bu sahneden inanılmaz bir haz aldım. en son buna benzer bir hazzı sinemada matrix reloadedı izlediğimde almıştım.
uyurken yüzüne su sıçrayan bir adamın rüyasında yağmur yağdığını görmesi, domun çocuklarının imgesini her seferinde çocukların yüzünü görmeden görüşü gibi anektodlar çok hoşuma gitti. paris sokaklarının tersyüz edilmiş hali ise bence bir sanat eseri.
filmin bazı noktalarına serpiştirilmiş espiriler ise filme hoş bir mizah katıyor. bence gayet filme yakışır, zekice espiriler.. ama bu mizahi ton filmi asla sulandırmıyor, basitleştirmiyor. ama filmi daha eğlenceli kıldığı kesin.
bu filmi beğenin yada beğenmeyin, daha önce hiçbir filmde bulunmayan bir tada sahip olduğu tartışılmaz. büyük çatışmalara, kovalamacalara, patlamalara sahip olmasına rağmen hiçbir derinliği olmayan ve herbiri birbirinin aynı hikayalere sahip aksiyon filmlerinden bıkan bizler değil miyiz! yavanlığın artık her filmi kapsadığı günümüz sinemasında bu film çölün ortasında bir vaha. herşeyden önemlisi bu film o eşsiz sinema duygusuna fazlasıyla sahip. bu da bence filmin en önemli özelliği.
aslında size tavsiyem, bu film hakkında hiçbir bilgi edinmeden gidip ilk fırsatta izleyin. ben sinemayı bana inception gibi filmler armağan ettiği için seviyorum.
mutlaka yeniden izlenmesi gereken ender filmlerde. bak saat neredeyse 3 olmu$, yeniden izleyip izlemesem mi tereddutundeyim $u saatte.
popcorn time sayesinde bugun yeniden izledigim ve yeniden hayran kaldigim film. arkada$ ruya ustune ruya ustune ruya kurmu$lar filmde ve o kadar ba$arili kurmu$lar ki aksiyon saniye du$muyor. oyuncularin her biri zaten birbirinden mukemmel. 10 sene sonra yine ayni zevkle izlenebilecek nadir filmlerden.
cristopher nolan imzalı çok iyiden de iyi bir baş yapıttır. baş rolünde leonardo di caprio oynamıştır. bilim kurgu alanında günümüze kadar yapılmış en iyi işlerden biridir. çıkış noktası olarak belkide "fringe" dizisi örnek gösterilebilir. tekrar tekrar izlenip, her izlenildiğinde de vay be dedirten bir filmdir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?