a) bütün insanlara ve cinlere gönderilmiştir.
b)bütün dünyaya gönderilmiştir (daha öncekiler belli bir yere tebliğ için gönderilmiştir)
c)ondan sonra peygamber gelmeyecektir. (bkz: hatemül enbiya)
hz. muhammed
islam tarafindan pozisyonunu gayet iyi bir sekilde saglamlastirmis peygamber. söyleki insanlarin en sevgilisi oldugu gibi, kendisinden sonra onun getirmis oldugu dine karsi baska bir din savunulamayacaktir. eh, nede olsa son peygamberdir. her dinin peygamberi gibi yarattigi mekanizmayi ya da onun izinden gidenlerin elllerindeki gücü kaybetmemesi icin kendisi korunmustur. bunun ilk sarti ise kutsal kitabinin ve peygamberinin mutlak olmasidir.
efendim
güneşe muhtaç,
boynumda kemendim.
karanlıklarda karardım,
sel önünde bendim.
köleliğe başkaldırı;
haksızlığa engel sendin!
sen gitmedin,
biz unuttuk,
affet efendim!
efendim!
aleme rahmet,
kurtuluşa müjdemsin!
aşığa vuslat,
ağzımda tat,
çayımda demsin!
rabbime kul,
tek başına alemsin!
varlık sebebim,
ufuk da gayem;
örneğim, önderim!
sensin efendim!..
avuçlarımda günahım,
boynumda kemendim.
ben sana hayran,
ben sana bendim.
azât kabul etmez,
köleni bağışla...
sel önünde bendim.
yetmiyor kendime kendim!
sensiz olmuyor,
efendim!..
göçe zorlanan yetimim...
medineden yanan ateşim.
karanlıklarda ışığım,
ümitsizlikte ümidim!
muhammed-ül emin,
ahmed-i mahmudum!
hürriyete açılan çığır,
namerde naram!
gören gözüm,
seven gönlüm,
serv-i bülendim!
benim efendim!
gel, yetiş, yet;
canım efendim!
efendim!
kıyamda dimdik,
ruku da tek,
secde de isteksin!
çirkine engel,
zülme kösteksin!
yetime baba,
yoksula yüreksin!
alemde teksin!..
bilerek, bilmeyerek;
beklenen kurtarıcı;
bilinen isteksin!..
teksin efendim!..
boynumda kemendim;
sel önünde bendim;
cihanda önderim;
ölümsüzlükte efendim!
medet!
el uzat!..
yetmiyor kendime kendim;
şefaat...
efendim!
güneşe muhtaç,
boynumda kemendim.
karanlıklarda karardım,
sel önünde bendim.
köleliğe başkaldırı;
haksızlığa engel sendin!
sen gitmedin,
biz unuttuk,
affet efendim!
efendim!
aleme rahmet,
kurtuluşa müjdemsin!
aşığa vuslat,
ağzımda tat,
çayımda demsin!
rabbime kul,
tek başına alemsin!
varlık sebebim,
ufuk da gayem;
örneğim, önderim!
sensin efendim!..
avuçlarımda günahım,
boynumda kemendim.
ben sana hayran,
ben sana bendim.
azât kabul etmez,
köleni bağışla...
sel önünde bendim.
yetmiyor kendime kendim!
sensiz olmuyor,
efendim!..
göçe zorlanan yetimim...
medineden yanan ateşim.
karanlıklarda ışığım,
ümitsizlikte ümidim!
muhammed-ül emin,
ahmed-i mahmudum!
hürriyete açılan çığır,
namerde naram!
gören gözüm,
seven gönlüm,
serv-i bülendim!
benim efendim!
gel, yetiş, yet;
canım efendim!
efendim!
kıyamda dimdik,
ruku da tek,
secde de isteksin!
çirkine engel,
zülme kösteksin!
yetime baba,
yoksula yüreksin!
alemde teksin!..
bilerek, bilmeyerek;
beklenen kurtarıcı;
bilinen isteksin!..
teksin efendim!..
boynumda kemendim;
sel önünde bendim;
cihanda önderim;
ölümsüzlükte efendim!
medet!
el uzat!..
yetmiyor kendime kendim;
şefaat...
efendim!
alemlerin efendisi.
cenneti görmüş bir insan.daha ne denebilir ki?
andolsun allahın resülünde sizin için allaha ve ahiret gününe kavuşmayı uman allahı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır (ahzab suresi/21)
en güzel ruhlu insan.
sen yoktun...
hz adem’deydi nurun
önce cenneti,
sonra yeryüzünü şereflendirdin.
adem nuruna affedildi
arafat bu affa şahitti
sen yoktun
nuh’un gemisindeydi nurun...
dalgalar yeryüzünü boğarken
toprağın bağrındaki su
gökyüzüyle buluşurken
ve bu bir ilahi azap derken,
allah nurunu taşıdı binbir sebeble
tufan,nurunu selamladı edeple...
sen yoktun...
hz.ismail’in alnındaydı nurun
ibrahimi bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
"rabbimiz" dedi,
" onlara kendi içlerinden
senin ayetlerini okuyacak
kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
onları temizleyecek bir elçi gönder ";
amin dedi on sekiz bin alem
nurunla aydınlanan minicik ellerini
semaya kaldırarak
amin dedi ismail.
hira nur dağı amin diyerek ayağa kalktı
medine’den adı uhud olan bir amin yankılandı
sevr dağında
sen yoktun
sultanım...
hz.isa ahmed diye muştuladı seni
alemlerin efendisi diye sana seslendi
" artık ben sizinle çok söyleşmem "dedi havarilerine
çünkü bu alemin reisi geliyor...
bekleyin ahmed geliyor
kainata rahmet geliyor...
havarilerin yüzünü okşayan, ölüleri dirilten bir nefes oldun.
ama sen yoktun
sen yoktun....
hz.abdullahın alnındaydı nurun
başı eğik gezerdi mazlum
put eyle göklerden seni sorardı
varaka seni arardı sema’da
anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.
ağlayarak süslediler ölüme!...
ağlayarak “hadi dayına gidiyorsun” dediler.
sen yoktun sultanım...
canlı canlı toprağa gömülmenin adı idi dayıya gitmek,
anne yüreğinin çıldırtan çaresizliği idi,
ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi.
en son çocuk atılırken çukura,
annesinin suretinde bir melek tuttu onu
ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi
melekler süslüyordu hira’yı,
efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur
efendisine hazırlanıyordu mekke
alem, efendisine hazırlanıyordu.
kainatın gözü hz.amine’deydi
toprak yalvarıyordu rabbine...
gel diye ağlıyordu mazlumlar
gözleri sema’da
ve bir gelişin vardı ya resülallah
bir inişin vardı yeryüzüne
ve cebrail ardında yalın kılıç melekler
bir inişin vardı yeryüzüne
yetimler en huzurlu geceyi geçirdiler belki de...doya doya.
sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini
herşey sus pus olmuştu.
hadi diyordu yıldızlar, hadi diyordu ay,
kainat bir isim duymak istiyordu
ve bir ses yükseldi amine’nin evinden
muhammed...
karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini
muhammed...
seni yaratan allah’a kurbanız ey dürr-i yekta...
sana o adı veren rahman’a kurbanız
artık sen vardın...
susuz topraklara rahmet indi seninle
annenden sonra, anne halime sevindi seninle
yağmura mı ihtiyaç var?...
kaldır şehadet parmağını...
yağmuru salsın allah
sonra tut ağacın yaprağını
köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün allah.
yeter ki sen iste
sen iste ya resülallah
deki; ben kimim?...
dağlar, taşlar dile gelsin...
dilsiz çocuklar ellerinden tutup "ente resülallah" desin
sen vardın...
bedir kârdı,
uhud dardı,
hendek yardı,
yiğitlerin vardı.
ölmek için yarışan yiğitlerin
hele bir enes’in vardı ya resülallah
uhud’da öldüğünü duyunca arkadaşlarına;
" niye burada oturuyorsunuz ? " diye sordu...
onlarda ;" allah’ın resül-ü öldürülmüş ! " deyince...
" peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız,
kalkın ve o’nun gibi ölün." demişti.
ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
hem de ne şehit ey nebi...
vücudu yaralardan tanınmaz halde idi
kız kardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu...
musab bin umeyer’in vardı senin...
uhud’da sancağını taşıyan, öyle bir aşkla sana bağlıydı ki!...
allah o gün meleklerini musab’ın suretinde indirdi.
ebu hureyre’n vardı...
acıkınca mescidin önünde durur
sana bakardı, sen anlardın.
" ya ebahir!..gel " derdin
ve sen gittin...
bir gidişle gittin.
ardında hüznün kaldı,
hasretin kaldı göklerde,
bilal ezan okuyamaz oldu
ne zaman teşebbüs etse
" muhammed resülallah " demeye...
dizinin üstine çöker kendinden geçerdi.
sonra günler ay, aylar yıl oldu.
asırlar oldu...
sensizliğe açtık gözlerimizi
ama sen bırakmazsın bizi
sen varsın...
ey şehitlerin sultanı sen varsın
bir şehit bile ölmezken
sana nasıl yok deriz.
ebu talip şam’a giderken,
devesinin önüne geçip;
" beni burada kime bırakıp da gidiyorsun " demiştin
" ne anam var ne babam..."
ebu talip bırakmamıştı bu yüzden
sensizliğin ızdırabı ile inleyen
ümmetini kime bırakıp gidiyorsun ya resülallah
bırakma bizi ki ; allah " sen onların içindeyken onlara azap edecek değiliz." buyuruyor
bırakma bizi !...
hayatı seninle öğretti rahman
kulluğu seninle tanıdık
duayı senden öğrendik sevgili,
hz.ömer umre için senden izin isteyince,
kardeşcik dedin ona;
" duanda bana da yer ayırır mısın ? "
bizler ömer değiliz ama bütün dualarımız senin için
ey rabbimiz!...
resülünü anışımızdan haberdar et...
o’na binler salat,binler selam...
habibine makam-ı mahmud-u ver...
o’na vesile-i lütfet...
o’nu refik-i ala’ya yükselt....
bizi de affet...
o’nun hatırına affet...
zatının hatırına affet...
ne olur affet bizi...
bizi affet....
hz adem’deydi nurun
önce cenneti,
sonra yeryüzünü şereflendirdin.
adem nuruna affedildi
arafat bu affa şahitti
sen yoktun
nuh’un gemisindeydi nurun...
dalgalar yeryüzünü boğarken
toprağın bağrındaki su
gökyüzüyle buluşurken
ve bu bir ilahi azap derken,
allah nurunu taşıdı binbir sebeble
tufan,nurunu selamladı edeple...
sen yoktun...
hz.ismail’in alnındaydı nurun
ibrahimi bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
"rabbimiz" dedi,
" onlara kendi içlerinden
senin ayetlerini okuyacak
kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
onları temizleyecek bir elçi gönder ";
amin dedi on sekiz bin alem
nurunla aydınlanan minicik ellerini
semaya kaldırarak
amin dedi ismail.
hira nur dağı amin diyerek ayağa kalktı
medine’den adı uhud olan bir amin yankılandı
sevr dağında
sen yoktun
sultanım...
hz.isa ahmed diye muştuladı seni
alemlerin efendisi diye sana seslendi
" artık ben sizinle çok söyleşmem "dedi havarilerine
çünkü bu alemin reisi geliyor...
bekleyin ahmed geliyor
kainata rahmet geliyor...
havarilerin yüzünü okşayan, ölüleri dirilten bir nefes oldun.
ama sen yoktun
sen yoktun....
hz.abdullahın alnındaydı nurun
başı eğik gezerdi mazlum
put eyle göklerden seni sorardı
varaka seni arardı sema’da
anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.
ağlayarak süslediler ölüme!...
ağlayarak “hadi dayına gidiyorsun” dediler.
sen yoktun sultanım...
canlı canlı toprağa gömülmenin adı idi dayıya gitmek,
anne yüreğinin çıldırtan çaresizliği idi,
ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi.
en son çocuk atılırken çukura,
annesinin suretinde bir melek tuttu onu
ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi
melekler süslüyordu hira’yı,
efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur
efendisine hazırlanıyordu mekke
alem, efendisine hazırlanıyordu.
kainatın gözü hz.amine’deydi
toprak yalvarıyordu rabbine...
gel diye ağlıyordu mazlumlar
gözleri sema’da
ve bir gelişin vardı ya resülallah
bir inişin vardı yeryüzüne
ve cebrail ardında yalın kılıç melekler
bir inişin vardı yeryüzüne
yetimler en huzurlu geceyi geçirdiler belki de...doya doya.
sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini
herşey sus pus olmuştu.
hadi diyordu yıldızlar, hadi diyordu ay,
kainat bir isim duymak istiyordu
ve bir ses yükseldi amine’nin evinden
muhammed...
karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini
muhammed...
seni yaratan allah’a kurbanız ey dürr-i yekta...
sana o adı veren rahman’a kurbanız
artık sen vardın...
susuz topraklara rahmet indi seninle
annenden sonra, anne halime sevindi seninle
yağmura mı ihtiyaç var?...
kaldır şehadet parmağını...
yağmuru salsın allah
sonra tut ağacın yaprağını
köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün allah.
yeter ki sen iste
sen iste ya resülallah
deki; ben kimim?...
dağlar, taşlar dile gelsin...
dilsiz çocuklar ellerinden tutup "ente resülallah" desin
sen vardın...
bedir kârdı,
uhud dardı,
hendek yardı,
yiğitlerin vardı.
ölmek için yarışan yiğitlerin
hele bir enes’in vardı ya resülallah
uhud’da öldüğünü duyunca arkadaşlarına;
" niye burada oturuyorsunuz ? " diye sordu...
onlarda ;" allah’ın resül-ü öldürülmüş ! " deyince...
" peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız,
kalkın ve o’nun gibi ölün." demişti.
ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
hem de ne şehit ey nebi...
vücudu yaralardan tanınmaz halde idi
kız kardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu...
musab bin umeyer’in vardı senin...
uhud’da sancağını taşıyan, öyle bir aşkla sana bağlıydı ki!...
allah o gün meleklerini musab’ın suretinde indirdi.
ebu hureyre’n vardı...
acıkınca mescidin önünde durur
sana bakardı, sen anlardın.
" ya ebahir!..gel " derdin
ve sen gittin...
bir gidişle gittin.
ardında hüznün kaldı,
hasretin kaldı göklerde,
bilal ezan okuyamaz oldu
ne zaman teşebbüs etse
" muhammed resülallah " demeye...
dizinin üstine çöker kendinden geçerdi.
sonra günler ay, aylar yıl oldu.
asırlar oldu...
sensizliğe açtık gözlerimizi
ama sen bırakmazsın bizi
sen varsın...
ey şehitlerin sultanı sen varsın
bir şehit bile ölmezken
sana nasıl yok deriz.
ebu talip şam’a giderken,
devesinin önüne geçip;
" beni burada kime bırakıp da gidiyorsun " demiştin
" ne anam var ne babam..."
ebu talip bırakmamıştı bu yüzden
sensizliğin ızdırabı ile inleyen
ümmetini kime bırakıp gidiyorsun ya resülallah
bırakma bizi ki ; allah " sen onların içindeyken onlara azap edecek değiliz." buyuruyor
bırakma bizi !...
hayatı seninle öğretti rahman
kulluğu seninle tanıdık
duayı senden öğrendik sevgili,
hz.ömer umre için senden izin isteyince,
kardeşcik dedin ona;
" duanda bana da yer ayırır mısın ? "
bizler ömer değiliz ama bütün dualarımız senin için
ey rabbimiz!...
resülünü anışımızdan haberdar et...
o’na binler salat,binler selam...
habibine makam-ı mahmud-u ver...
o’na vesile-i lütfet...
o’nu refik-i ala’ya yükselt....
bizi de affet...
o’nun hatırına affet...
zatının hatırına affet...
ne olur affet bizi...
bizi affet....
iyi ki doğmuş,yaratılmışların en güzeli insan.bir gün geç oldu ama olsun.birbirimizin bile doğum günü için bir şeyler yazarken doğum gününde onun başlığına bir şey yazılmaması beni üzdü.
lev nikolayevic tolstoy’un kitabi. abdullah el-sührevedi’nin "hz. muhammed’in hadisleri" kitabini okuduktan sonra bu hadislerden derledigi kitapcigi bastirmi$tir kendisi. ama rus halki ve aydinlari, tolstoy’u ilahi bir guce sahip gibi sevdiklerinden ve onun islamiyeti kabul etmesinin duyulmasinin rus toplumu icinde islam’a guclu bir akim ba$latabilecegini bilmesinden dolayi rus istihbarat birimleri bu notlari gizli tutmaya, unutturmaya ve basilmasini engellemeye cali$tilar. ama yine de cikmi$ i$te. okunmasi gereken bir kitap kanimca. amaci da islam’da adalet, e$itklik ve fedakarligin ne kadar onemli oldugunu vurgulamak, ders vermektir rus halkina.
(bkz: son peygamber)
bir cok arastirmaciya gore sizofreniye ve saraya sahip oldugu dusunulen insan. sizofrenide baskalariyla konusurkern yakalaniyor ki bu baskalari aslinda olmayan insanlar. sara nobetlerindeyse vahiy geldigi saniliyor. ayrica resmen kendisi icin bir din yaratmistir butun peygamber denilenler gibi.
"sanı" ları "bilgi"lerinden çok olanlar için herhangi bir insan,müslüman ve hatta olmayanlar için son peygamber,allahın elçisidir.
kendisini her peygamber ilan eden gibi sözde allahın elçisi olan insan. elçiliğini yaptığı allah kurandaki allah ise eğer kalsın. ben bu kadar saçma bir ilah görmedim çünkü.
kadınlar hakkında; "birbirinizi eleştirmeyin, belki eleştirdiğiniz sizden daha hayırlıdır." demiştir.
"haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır."
"eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız."
gönüllerin efendisi...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?