ana karakterini sevmememe rağmen beğendiğim ve keyifle okuduğum kitaplardan biri. evet owen mıdır nedir işte o çocuğu pek sevmedim. düşüncelerinin bir kısmına katılıyorum ama bir çoğunu da haksız buldum.
kitapta beni en mutlu eden şey; öykünün bitmemesiydi. bitmeyen kitapları hep daha fazla sevmişimdir. yazarın okura yaptığı bir iyilik olarak görürüm bu olayı. ’ hikayenin başını ben yazdım, hadi sonunu da sen yaz bakalım ’ der gibi.
hemen hemen 20 li yaşlarımın sonundan beri kitap okurken yaptığım bir alışkanlığım var; beğendiğim, unutmak istemediğim cümlelerin altını çiziyorum ya da yuvarlak içine alıyorum. daha sonra kitabı özlediğimde geri dönüp sadece o işaretlediğim yerleri okuyorum. böylece geri kalan yerleri - ki oraları çoktan unutmuş oluyorum - baştan, kendi istediğim gibi yazabiliyorum; ama işaretli, unutmak istemediğim yerler kalıcılığını koruyabiliyor. spoiler içinde okuyacağınız yerler o işaretli kısımlardır.
------------------------------- (bkz: spoiler) -------------------------------
bunu ona anlatamazdım. zaten nedenini ben de yarı anlamış, yarı anlamamıştım. o nesneyi okula götürüp, okul sahasına park etseydim boyun eğmiş olacaktım. ben ona sahip olmuştum. o da bana sahip olmuştu. bütün aksesuarı ile birlikte yeni bir arabanın sahibiydim ben. okuldakiler şöyle diyecekti: ’’ vay be, şuna bakın. vay canına. griffiths’ in yeni oyuncağını gördünüz mü? ’’ bazıları burun kıvıracak, ama bazıları da açıkça hayran olacak, belki de ona sahip olacak denli şanslı biri olduğum için bana hayranlık duyacaklardı; dayanamadığım şey de buydu işte. kim olduğumu bilmiyordum, ama bildiğim bir şey vardı; koltuğun bir parçası gibi otomobile uyan tiplerden değildim. okula yürüyerek giden ( en kestirme yoldan dört kilometre tutuyordu ) tiplerdendim. çünkü yürümek hoşa giden bir spordu benim için; hem kentin sokaklarını gerçekten seviyordum. kaldırımları, binaları, geçerken gördüğüm insanları seviyordum ben, önümdeki arabanın fren lambalarını değil.
-
tekrar güldü ve bana baktı. sadece bir saniye. ama baktı ve gördü. kendisinin neye benzediğini görmek için bakmıyordu bana, benim neye benzediğimi görmek için bakıyordu. benim için son derece sıra dışı bir şeydi bu.
-
asıl önemli şeylerin, alabildiğine sıradan olaylar ve kararlar olduğunu görmek çok zor; fon müziği, spot ışıkları ve üniformalar devreye girdiğinde, önemli hiçbir şey olmaz.
-
bay field son derece dindar biriydi. hayır, sözümü geri alıyorum. bay field sık sık kiliseye giden biriydi. dindar olup olmadığını bilmiyorum.
-
önceden de oldu yüce anlarım. bir kez geceleyin parkta yürürken, yağmur altında, güzün. bir kez çöl ortasında, yıldızlar altında, ekseni üzerinde dönen yeryuvarına döndüğüm gün. kimileyin düşünürken, sadece düşünüp tartarken olup biteni. ama hep yalnız. kendi başıma. bu kez yalnız değildim. yüce dağ başında bir arkadaş vardı yanımda. bir şey yok, hiç bir şey yok bundan üstün. ömrümce görmesem de bir daha, eh diyebilirim yine de, bir kez orada bulundum.
-
okula döndükten sonra natalie’ den uzak durmakta hiç güçlük çekmedim. çok yüklü bir programı olduğu için, onunla buluşmak öteden beri hiç kolay olmuyordu. yemeğe geç gidip, iki buçuk civarında otobüs durağında görünmedim mi tamamdı. ona hiç rastlamadım.
neden böyle davrandığımı, neden onu görmek istemediğimi size açıklayabilmem gerekirdi, ama açıklayamıyorum işte. birtakım şeyler açık, sanırım. utanıyordum falan. ayrıca darılmış, yılgınlığa uğramıştım herhalde. bütün gerçeklerim ve duygularım bunlardı, aslında pek fazla akıl yürütmüyor, bir şey de hissetmiyordum ya. artık hiç bir şey o kadar önemli görünmüyordu. asıl önemli olan, acıdan uzak durmak gibi geliyordu. görüşmenin bir yararı yoktu. yalnızdım. zaten her zaman yalnızdım. bir süre onunla birlikteyken yalnız değilmişim gibi davranmıştım, ama öyleydim. ve sonunda bunu ona da kanıtlamış, ötekiler gibi natalie’ yi de bana sırt çevirmeye mecbur etmiştim. gerçekten önemi yoktu bunun. yalnız mıydım, pekala o zaman rol yapacağıma bunu kabullenirdim daha iyiydi. böyle bir topluma uyum sağlayamamış biriydim. birinin benden hoşlanmasını beklemek aptallıktı. hem benim neyimden hoşlanacaklardı ki? koca beynimden mi? sarsıntıya uğramış şu gösterişli, koca beynimden mi? beyinden kimse hoşlanmaz. beyin çok çirkin bir şey. kimileri, tereyağında kızarmış beyinden hoşlanırmış, ama bundan hoşlanan bir amerikalıya pek rastlanmaz.
------------------------------- (bkz: spoiler) -------------------------------
her yerden çok uzakta
güzel şeyler anlatan bir ursula k le guin kitabıdır.
’ her şeyden çok uzakta ’ diye de bilinir bu kitap. yanlış bilginin sınırı yok tabi.
’ her şeyden çok uzakta ’ diye de bilinir bu kitap. yanlış bilginin sınırı yok tabi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?