her gün binlerce hayvan, insan türü tarafından hapsediliyor, işkenceye uğruyor, canice öldürülüyor. örneğin, her 3 saniyede bir, 1 denek hayvanı amerikadaki laboratuarlarda can veriyor; ya da yılda 50 milyonu aşkın hayvan, kürk endüstrisi tarafından şımarık zenginlerin ihtiyacını karşılamak için katlediliyor.
sirkler ve hayvanat bahçeleri (adı verilen hayvan hapishaneleri) çocuklarımız için hayvanları tutsak etmeye, tutsaklığın yanı sıra eğitim adı altında işkence yapmaya devam ediyor.
et endüstrisi tarafından içler acısı yöntemlerle yetiştirilen hayvanlar yine canice yöntemlerle adeta katlediliyor.
pet shop adı verilen ve canlı hayvan ticareti yapan işletmelerde hayvanlar bir mal gibi muamele görüyor. pet shop sahipleri para uğruna her yıl binlerce hayvanı tutsak edip, sevkiyat sırasında telef ederken, bu pet shopların sözüm ona hayvansever müşterileri bu işletmelerin hayvan katletmesine ortak oluyorlar.
tüm bu doğrudan katliamların dışında bir de dolaylı yollardan verilen zararlar var. sanayi devrimiyle birlikte dünyanın sonunu hızla hazırlayan ve teknolojiyi bir gelişim(!) olarak görmesinin gafletiyle kendi mezarını kazan insan ne acıdır ki diğer canlıların da sonunu hazırlamaktadır. daha şimdiden, artan popülasyonu ve yaşam tarzı sebebiyle bir çok canlı türüne yaşam alanı bırakmayan insan türü, vahşi doğaya kadar her yeri kontrolü altına almaya çalışmaktadır.
hümanizm ve kapitalizm elele vermiş, dünyaya hakim olma arsızlığıyla, sinsice yıkıp yok etmektedir. çok güldüğüm bir şeydir, hani bazı eylem görüntülerinde cam çerçeve kıran, kaldırım taşlarını söken insanları gösterip yıkıcı olduklarını söylerler; oysa yıkım, o binanın oraya dikilmesi ve o kaldırım taşlarının oraya döşenmesiyle başladı.
ya yere tükürdüğünüz için veya kağıt attığınız için sizi uyaran insanlara ne demeli? bu tatlı su çevrecileri, içinde yaşadığı kentin doğaya verdiği yıkımı görmez göremez- ama o yere atılan kağıdın kent yaşamına aykırı olduğunu bilir. çimlere basmaz. çünkü kent-toplum ahlâkı böyle buyurur. işte en büyük sorunumuz da bu sinsi, ikiyüzlü toplum ahlâkı: "her şey insan için yaratıldı ve her şey insanın öngördüğü düzen içinde olmalı" der bize...
doğanın düzenine karşı insanın düzeni...
işte bu tür düşüncelerle, düşüncesizce asıp kesip biçiyor, tutsak edip, yağmalıyoruz...
binlerce yıldır insan dışı doğal yaşam ortamlarında müthiş bir uyum ve düzen söz konusuyken, insanın var olduğu her yerde düzensizlik ve uyumsuzluk mevcuttur. bu gerçek gün gibi ortadayken hala daha utanmadan diğer canlılardan daha üstün olduğumuzu inatla savunabilenler var.
insanın üstün olduğu tek nokta, bu dünyaya gelmiş en baş belası canlı türü olmasıdır. sanayi devriminde dünyamızı gebe bırakan insanın, bugün nur topu gibi bir küresel ısınması olmuştur. en az silah sektörü kadar tehlikeli olan kozmetik sektörü sayesinde ozon tabakasını delip geçmiştir. dünyalara sığamamış dünyanın yörüngesine de uzay araştırmaları sayesinde binlerce atık bırakmıştır. "eğer" der dario fo, "bugün hala başımız dik yaşayabiliyorsak, bu boğazımıza kadar boka battığımız içindir!"
haksız mı dersiniz?
şimdi ben ve benim gibiler kalkıp hayvan özgürlüğünden bahsettiklerinde, gelen ilk tepki şudur: "yahu dünyada bunca çocuk açlıktan ölürken sizin başka işiniz kalmadı mı?.."
kalmadı; çünkü, kürk endüstrisi tarafından, canlı canlı yüzülen (ki öldürülüp yüzülmesine de karşıyım) hayvanlar sebep olmadı o çocukların ölmesine. o çocuklar, yine insan türünün "akıllı bir canlı türü" olması dolayısıyla ürettiği kapitalist yaşam tarzı sayesinde ölüyor. ve bilinmelidir ki, afrika’daki açlık probleminin ortadan kaldırılması için 12 milyar dolara ihtiyaç vardır; avrupa’nın 1 yıl içerisinde parfüme yatırdığı para ise 13 milyar dolardır. yeri gelmişken, dünyadaki silahlanmaya 1 yılda ayrılan miktar 900 milyar dolardır ve bunun 450 milyar doları amerika’ya aittir.
bizim başka işimiz kalmadı; çünkü, binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca, "akıllı bir canlı türü" olmasına rağmen bir türlü adam olamamış insan türü; bu saatten sonra artık kendi türü içinde ne hali varsa görsün, savaşlar çıkarsın, sınırlar çizsin, devletler kursun, oy versin, hukukçuluk, doktorculuk, öğretmencilik, polisçilik v.s. oynasın; ama artık diğer canlıları rahat bıraksın.
eğer bir gün bu küstahlığın sonu gelir ve kendisini bu dünyanın küçük bir parçası olarak görebilmeyi başarırsa, doğada insana her zaman yer var. ama doğaya hakim olmaya ve yarattığı uygarlık sayesinde diğer canlılara zarar vermeye devam ettiği sürece, baş belası bir tür olarak kendi yıkımını hazırlıyor olacak! bu yıkımdan, ne yarım yamalak çalışan aklı ne de gelişmiş(!) teknolojisi onu kurtaramayacak!..
zaman azalıyor...
bu duvara karşı bir mücadele...
hayvan özgürlüğü mücadelesi...
en son laboratuar yıkılana, en son kafes kırılana dek sürecek olan bir mücadele...
(bkz: http://www.hayvanozgurlugu.org )
hayvan özgürlüğü
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?