hasret

0 /
armour
üşüyorum...


içimdeki hasret bile ısıtmıyor. demek ki; bu kadar hasret yetmiyor. ne ısıtmaya, ne kavuşmaya.


hasret...


her köyün ardında bir dağ, her dağın ardında bir köy varsa; iki köyden iki gönül boyun bükmüşlerse birbirlerine, "hasret" dağlardır.


dağlar...


ben "ferhat" değilim. "şirin" denen güzel, hasretini çektiğimin, gölgesi bile olamaz! ama hasret var. dağlarda var arada. ve üşüyorum.


güzelliği, fiziki estetik olarak tarif eden, beyinleri çalışmamaktan paslanmış medeni zavallılar beni anlayamazlar.


ah güzel...


ah sevgili...


seni "sevgili" olarak tanıyıp, bildiğimden beri perişanım. şimdi elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi mahzun, ölümü bekleyen bir hasta gibi yüreği loş, dünyayı katletmişte prangalanmış bir katil kadar mahkum duygular içindeyim.


diğer taraftan da arkasındaki binlerce isyankarı, önündeki yüzlerce düşmanı umursamayıp:"erkek olan gelsin!" diyerek atını savaşa koşturan yavuz selim kadar da öfkeliyim. ve hepsinin hülasası titriyorum.


kalabalıklar...


bir zamanlar içine karıştığım ve kaybolduğum kalabalıklar. siz o
kalabalık" kelimesi kadar kabasınız! keşke geç anlamasaydım. keşke bir ömür aranızda "kalabalık" olarak kalmasaydım. keşke o sevgiliye, ruhumu çok daha önce verseydim ve kavuşmak için şimdi böyle bekliyor olmasaydım.


kalabalıklar... hangi sancılarla girdiysem aranıza, o sancılarla çıktım. ilaç olamadınız, deva olamadınız. caddeler artıklarınızla dolu, salonlar
gürültünüzle. her yer; siz varken de boş, siz yokken de.


ve yine hasret...


sese, tebessüme... samimi, ılık... sonra huzuru kucaklayıp, polemikleri sağlam zeminlere oturtmak, ardından o bahsettiğim öfke ile kalkıp, yavuzmuşcasına haykırmak: "şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan, beni bir gözleri ahuya zebun etti felek".


zaman...


"gözleri ahu"yu sadece, ömrünü peşinde koşmakla tükettiği "kadın" olarak
anlayanların zamanı. zaman onun, bunun veya bir başkasının olabilir mi? zaman onların değil ama; kadın ve erkek...her köşedeki yanyanalıkları ve iğrenç münasebetleri ile kristal hayalleri parçalayacak kadar alçalan mahluklar!
zincir, gönüllere vurulmuş.


içimdeki çaresizlik beni yalnızlığımla, kalabalıklar arasında eziyor. bir yandan kalabalıklara hınç, bir yandan sevgiliye hasret.


"sevgili kim?" onu siz bilmeyin. o esrar çözülmesin.
ben, uçmayı öğrenemeden gökyüzüne fırlatılmış bir kuş;
ben, ısınamayan sulara ateşim.
ve çaresizim.
ve üşüyorum.
her "ve" den sonra ızdırabım artar.
birde öfkem.
bu öfke belki de kendime.
daha sevgiliye bile kavuşamadıktan sonra...!
goetica
sezen aksu $arkısıdır..

ter döküyor dört duvar ter bense beklerim bir gün mutlaka
ters dönecek anahtarlar bir gün elbet çıkacaksın ışığa
sen aydınlığa ben sana hasret
gel eritir demirleri bendeki ateş

bir gün açılır açılmaz sandığın kapılar vurunca güneş
bir karanlık daha erişti güne saat neredeyse beş
sen aydınlığa ben sana hasret
gel eritir demirleri bendeki ateş

gün bizim güneş bizim, göğsümüzde ateş bizim
el ele olduğumuz o gün gülmek bizim
dün bizim yarın bizim, yana yana sevmek bizim
hasrete vurduğumuz göz göz yürek bizim

süsledim gelin misali gençliğimi sandığıma kaldırdım
sensiz geçen yılları sildirdim sana yeni zaman aldırdım
sen aydınlığa ben sana hasret
gel eritir demirleri bendeki ateş

gün bizim güneş bizim, göğsümüzde ateş bizim
el ele olduğumuz o gün gülmek bizim
dün bizim yarın bizim, yana yana sevmek bizim
hasrete vurduğumuz göz göz yürek bizim
niphredil
denize dönmek istiyorum!
mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
denize dönmek istiyorum!

gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
denize dönmek istiyorum!
denize dönmek istiyorum!

(bkz: nazım hikmet ran)
angelus
şöyle güzel bir nazım hikmet şiiridir;

yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

yüz yıldır bekliyor beni
bir şehirde bir kadın.

aynı daldaydık, aynı daldaydık.
aynı daldan düşüp "ayrıldık"
aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.

yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.
tayfa75
sözü ve müziği şefik gürmeriç’ e ait, sema moritz’ in ekho albümünde seslendirdiği şarkısıdır.

o güzel benim olan, eskisinden yabancı
gönlümdeki bu sevda hiç dinmeyen bir acı

ruhumun kederinden, gözlerimle yaşla dolu
inliyorum derinden bana bilmem ne oldu

en candan arkadaşım, ruhumu saran gece
ben kime bağlanmışım, ağlıyorum gizlice

kimsesiz karanlıklar, derdime şifa verir
kalbimdeki yaralar, daha çok daha derin

(kartonetinden)
crysania
direct’in yapmis oldugu en iyi sarki.sozleri ise kurbandan deniz yilmaz tarafindan yazilmistir.birde klibi ve ingilizce versiyonu mevcuttur.

hasret beni yordun sanma
sancim diner elbet zamanla
kimbilir belki bir gun
kurtulurum sonunda
o eski gunlerden
o simsiyah nefessiz gunlerden
hep aglardim ben
o uyurken
hep saklandim ben
kendi dunyama
affet
nefret ettim senden
gunes hic batmaz
guller solsa da
atesler sondukten sonra
artik cok gec
cok gec
hep uyurdun sen
ben aglarken
hep saklandin sen
kendi dunyana
amygdala
klibi kendisi kadar basarili olamayan sarkidir.ama erol kose production tarafindan bile yapilsa dinlenesi bi sarkidir o ayri.
ilean
bulutsuzluk ozlemi sarkisi

uyku girmedi gozume
yine dun gece
seni dusundum
ay isigi
sardi kenti butun gece
usudum
seni dusundum

al gotur beni
sar isit beni
yagmurunda islandigimiz
yollarinda yurudugumuz
deniz kokan kente

ben burda
sen orda
hasret bitmez
buyur sevda





0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol