sosyalizmi doğurmuştur.
feodalizm
feodalizm, avrupa coğrafyasında, tarihsel gelişim içinde köleci toplumun yerini almış ve nihayet kapitalizm tarafından ortadan kaldırılmış toplumsal ekonomik sistem.
senyörlerce mülk olarak verilmiş toprak ya da başka kaynakların, belirli bir hizmet yükümlülüğü ve kişisel bağlılık karşılığında, vasallar tarafından tasarruf edildiği ve serf konumundaki üreticilerin, malikâne sistemi çerçevesinde senyör ya da vasal konumundaki toprak beyleri ile toprağa bağımlı kılındığı ekonomik ve toplumsal düzen.
ekonomide paranın yaygınlık kazanmadığı ve ulaşımın gelişmediği genel alanlarda merkezi yönetimler doğrudan egemenlik oluşturamıyorlar. düzenin sağlanabilmesi ve toprak gelirinin bölüşülebilmesi için doğrudan toprağın bölünmesi gerekiyor. köleci toplum biçiminde ortaya çıkan köle ayaklanmaları, düzenin sağlanamamasına örnek teşkil eder.
kuramsal olarak ülke toprakları hükümdarların mülkiyeti ve denetimindedir. bu topraklar, devletin kurucu güçleri olan silahlı ve diğer kesimlerine dağıtılırken, alt ve üstler oluşturularak oto kontroller gerçekleştirildi. genel tanımıyla doğrudan merkezi otoriteye bağlı süzeren üst, vasal da alt senyördür. alt senyör, üst senyöre sadakat borçludur ve buna aykırı davranış ağır suç oluşturur.
osmanlı toplumunda bütün dirlikler, sadece sultan tarafından dağıtılırdı. timar sisteminin beylerbeyi, sancak beyi, alay beyi ve sipahi biçimindeki yapısı, yapıdakilerin bir diğeriyle alt üst konumunun değil, sultan tarafından tespit edilmiş niteliklerinin belirtisidir.
feodalizmde alt senyörün üst senyöre sadakat borcuna karşılık, üst senyör de diğerine toprak sağlama, koruma ve adil davranma yükümlülüğü taşır. işte bu yükümlülüğün karşılığı olarak da askeri, adli ve yönetsel hizmetleri istemek ve yardım adı altında çeşitli ödenekleri almak hakkına sahiptir.
sistem dışında toprakların bölünmesini önlemek için miras hukukunda, alt senyörün en büyük oğlu mirasçı olarak belirlenmiştir. bazen, merkezi yönetime yeterli baskının uygulanabilmesi durumunda, küçük oğulların da mirastan pay aldıkları görülmüştür. daha sonraki zamanlarda alt senyörler, topraktaki haklarını, başkalarına devretme hakkını, üst senyörden izin almak ve belirlenen vergiyi vermek koşuluyla elde ettiler.
işleyiş
bir alt senyöre hizmet karşılığı verilen ve ona gelir getiren mülk, fief, feodal yapının temel kurumudur. mülk, genellikle, toprağa bağlı insanlarıyla birlikte verilmiş toprak parçasıdır. bu toprak parçası, alt senyörün geçimini sağlamasının ötesinde, üst senyöre karşı askeri yükümlülüklerini yerine getirmeye yetecek geliri getirebilecek büyüklükte olmalıdır. bir şövalye ailesinin geçinebilmesi için, 15-30 köylü ailesini barındıracak büyüklükte mülkün gerekli olduğu hesaplanmış. böylece mülkler, birkaç dönüm topraktan, daha büyük çiftliklerden, ya da bütün bir eyaleti kapsayan büyüklükte olabilmektedir.
işleyişte malikâne sistemi ve serflik, feodalizmin diğer iki temel kurumudur.
bir ya da birden fazla köyden oluşan mülk içindeki köyler, özel bir tarzda örgütlenmiş ve koruma altına alınmıştır. senyörler ise, şatolarda ayrıca koruma altındadırlar. çevrede, senyörlerin işlerinin kotarıldığı özel mekânlar bulunmaktadır. bunların en önemlileri değirmen ve üzüm presleridir. tarla ve çayırlarla ormanların işlenişinde gerekli yapılanmalar sağlanmıştır. toprakta çalışanların üzerine kurulu kolluk, yargı ve vergilendirme yetkileriyle birlikte bu işleyişe malikâne sistemi adı veriliyor. işleyiş, serflik sistemiyle tamamlanıyor.
serf, latinci servus, köle, kul, uşak anlamını içeriyor. serflik, kiracı çiftçilerin, alt katmanının bağlı olduğu koşulların toplamını ifade ediyor. bu, beylere ve aynı zamanda toprağa bağımlılıktır.
bu dönemde avrupa’da “senyörsüz toprak olmaz” kuralı geçerli. insanlar, senyörün arazisi içinde, küçük toprak dilimlerini işleyerek üretimde bulunuyorlar. yiyecek ve giyeceklerini kendi ürünlerinden karşılıyorlar. senyör, ürünlerden en büyük payı alıyor. böylece, küçük birimlerden senyörlere doğru rant (bkz. rant) akımı doğuyor. bu akım, feodal yapıdaki zenginliğin kaynağıdır.
insanların küçük toprak parçalarındaki kiracılığı zorunlu ve süreklidir; kuşaktan kuşağa geçer. insanlar ayrıca senyörün yasal, askeri ve hukuksal otoritesine de bağımlıdırlar. hukuksal otorite içende, insanların kiralanmış topraklar dışında, seyörün kendine ayırdığı toprak bölümünde karşılıksız olarak çalışmak zorunluluğu da yer alıyor. senyörün bütün emek hizmetleri de buna dahildir; değirmen ve üzüm presleri de. bu hizmetleri sürdüren serflerin dışında özgür köylüler de bulunmaktadır. özgürlükleri, sahip oldukları birkaç hakla sınırlı. bu hakların başında krallık mahkemelerine başvurma ile toprağa bağlılıklarının sınırlı olması yer alıyor.
serfliğin gelişimi, köleci toplumun çözülüşüyle birlikte ele alınabilir. köleci toplumda üretim, plantasyonlarda köleler tarafından topluca ve vardiyalı olarak gerçekleştirilirken, büyük işletmeler belirli aşamada daha küçük parçalara ayrıldı. küçük parçalara köleler yerleştirildi ve yerleşik olunması kalıcı hale getirildi. kalıcı halin en önemli faktörü, aile biçimine dönüştürülmeleridir. böylece belirli toprak parçasına bağlanan köleler, zaman içinde köylü durumuna dönüştüler: toprağa bağlı köylülük. hukuksal açıdan bağımsız olmayan bu köylüler, bu yanlarıyla “köle” kurumunun kurallarına bağlı olmaları nedeniyle “kulübe kölesi” denildi; kölelerin kulübesi yoktu, köylülerin ise var.
bu aşamadan sonraki toplumsal gelişmeler, artık bu coğrafyada köleci toplumun yerini feodal biçimin almaya başladığının göstergesi oluyor. tarihler, milattan sonraki üçüncü yüzyılı gösterirken gerileyen köleci toplum biçimi çözülecektir.
feodalizmin gelişme süreci içinde serflik de, serflerin daha da özgürleşmeleri doğrultusunda olacaktır. 14. yüzyıldan sonra özgür köylülüğe geçiş hızlanmıştır. angaryanın artık verimli olmamaya başlaması da bu geçişi hızlandırmıştır. 1350 yılındaki veba salgınının da sonuç itibariyle geçişe olumlu katkısı olmuştur. kitle halindeki ölümler, üretici güçlerin azalmasıyla birlikte işlenmeyen toprakların çoğalması sonucunu doğurmuştur. bu durum köylülerin istediklerini senyörlere kabul ettirme şansını artırmıştır. çalışma şartlarındaki düzelmeler, hukuksal anlamda köylülüğün feodal bağımlılığını ortadan kaldırmamıştır. bağımlılığın sona ermesi için ingiltere’deki 1640-1648 ve fransa’daki 1789 devrimleri gerekecektir.
tarihsel süreç
özgün biçimiyle feodalizm, 8. yüzyılda frank krallığının ilk dönemlerinde görülüyor. önceleri, bağışlanan toprakların mülkiyeti bütünüyle devredilirken giderek krallar, mülkiyeti kendilerine saklayarak geniş bir kullanım ve tasarruf hakkıyla toprak bağışlamaya başladılar. feodalizm, frank yayılmacılığıyla önce kuzey italya, sonra ispanya ve almanya’ya ardından da slav topraklarına yayıldı. normanlar, feodal ilişkileri 1068’de ingiltere’ye, daha sonraları da italya’nın güneyine, sicilya’ya ulaştılar. haçlılar, ortadoğu’da ele geçirdikleri topraklarda, feodal kurumlar çerçevesinde örgütlendiler.
alt senyörler, başlangıçta sadece şövalyeyken üst senyörlere karşı yükümlülüklerini yerine getiriyorlardı. şövalye olmayan alt senyörler ise üst sönyörlere, ayrıca şövalye yetiştirmekle yükümlüydüler. bütün şövalyeler, özgür bireydi. ingiltere’de sadece kral şövalyelik teklifinde bulanma hakkına sahipti; fransa’da ise baronlar da bu hakka sahipti. böylelikle şövalyelik karşılığı toprak vererek kişisel güç kazanabiliyorlardı. zaman içinde hıristiyanlığa özgü olarak oluşan şövalyelik, haçlı seferlerinde, kilisenin öncülüğünde, ortak amaç etrafında birleşti.
10. yüzyılda savaş tekniğinde de gelişmeler oldu. askerlik, at ve gereç sahibi varlıklı şövalyelerin ayrıcalığı olmaktan çıkmaya başladı. gelişmeler, paralı askerliği keşfetti. şövalyeler azınlıkta kalmakla birlikte giderek yönetici görevlerini üstlendiler ve subay kadrosu gelişme gösterdi.
merkezi feodalitenin, krallık erkinin zayıflaması, feodalitenin güçlenmesini sağladı.; ama, feodalizm, krallık kurumuna bağlılığını sürdürdü. feodalizmin güçlenmesi, ekonomik gelişme, üretim ve değişimdeki yenilikler, para dolaşımının yaygınlaşıp yerleşmesi, ulaşımdaki gelişmeler, düzeni pekiştirdi. toprak bağışı, hizmet karşılığının ödenmesinin tek aracı olmaktan çıktı. şövalyelik, parasal yükümlülüğe dönüştü. toplanan paralar ile, yönetsel ve askeri işler ücretli memurlara ve paralı askerlere gördürülmeye başlandı.
12. yüzyılda krallık sistemi yeniden güçlendi. feodal hukuku kendi çıkarlarına kullanmayı başaran merkezi yönetim, yükümlülüklerini yerine getirmeyen senyörlerin mülklerine el koyabilir güce erişti. kilise topraklarının dağılımı da yeniden düzenlendi. senyörlerin kilise topraklarındaki kullanım hakları kaldırıldı ve senyörlere papaz seçme hakkı verildi. kilise topraklarının kiralanma yetkisi, piskoposa tanındı. bu, kilisenin güçlenmesi anlamına geliyor.
avrupa’da feodalizm, 13. yüzyıldan sonra toplumsal ve siyasal gücünü yitirmeye başladı. nedenlerin ilki, merkezi krallıkların güçlenmesidir. böylece devlet erki, tam anlamıyla hükümdarlarda toplandı. ikinci neden, kentlerin zenginleşmesidir. bu zenginleşme, kent topraklarının feodal beylerin mülkiyetinden çıkmasını sağladı. aynı zamanda kentler, kendi milis güçlerini oluşturarak korunmalarını sağladılar. bu durum, bir yeni üretim biçiminin de habercisi oldu. bundan sonraki dönemlerde kentlerdeki gelişmeler önce ticaret, sonra da sanayi burjuvazisinin gelişimini hızlandırdı. bu aşamada burjuvazi, feodal beyler ve köylülerin dışında bir orta sınıf niteliğindedir.
bu süreç içinde emek, pazarda serbestçe değişim konusu olabilen mala dönüştü. kırlarda toprağa, kentlerde lonca örgütlenmelerine ve doğrudan üretim araçlarına bağımlı olan emek, özgürleşti. bu özgürlük, yeni düzenin gelişmesinin motor gücü oldu. giderek bu özgür emeğin oluşturacağı işçi sınıfı ile burjuvazi, bir yeni düzenin, kapitalizmin iki temel sınıfı olarak toplumdaki yerlerini aldılar. feodalizm, nasıl, kendinden önceki üretim biçimini ve bu üretim biçimine dayalı temel sınıfları ortadan kaldırdıysa kapitalizm de feodalizmi ve onun temel sınıflarını süreç içinde ortadan kaldırdı.
senyörlerce mülk olarak verilmiş toprak ya da başka kaynakların, belirli bir hizmet yükümlülüğü ve kişisel bağlılık karşılığında, vasallar tarafından tasarruf edildiği ve serf konumundaki üreticilerin, malikâne sistemi çerçevesinde senyör ya da vasal konumundaki toprak beyleri ile toprağa bağımlı kılındığı ekonomik ve toplumsal düzen.
ekonomide paranın yaygınlık kazanmadığı ve ulaşımın gelişmediği genel alanlarda merkezi yönetimler doğrudan egemenlik oluşturamıyorlar. düzenin sağlanabilmesi ve toprak gelirinin bölüşülebilmesi için doğrudan toprağın bölünmesi gerekiyor. köleci toplum biçiminde ortaya çıkan köle ayaklanmaları, düzenin sağlanamamasına örnek teşkil eder.
kuramsal olarak ülke toprakları hükümdarların mülkiyeti ve denetimindedir. bu topraklar, devletin kurucu güçleri olan silahlı ve diğer kesimlerine dağıtılırken, alt ve üstler oluşturularak oto kontroller gerçekleştirildi. genel tanımıyla doğrudan merkezi otoriteye bağlı süzeren üst, vasal da alt senyördür. alt senyör, üst senyöre sadakat borçludur ve buna aykırı davranış ağır suç oluşturur.
osmanlı toplumunda bütün dirlikler, sadece sultan tarafından dağıtılırdı. timar sisteminin beylerbeyi, sancak beyi, alay beyi ve sipahi biçimindeki yapısı, yapıdakilerin bir diğeriyle alt üst konumunun değil, sultan tarafından tespit edilmiş niteliklerinin belirtisidir.
feodalizmde alt senyörün üst senyöre sadakat borcuna karşılık, üst senyör de diğerine toprak sağlama, koruma ve adil davranma yükümlülüğü taşır. işte bu yükümlülüğün karşılığı olarak da askeri, adli ve yönetsel hizmetleri istemek ve yardım adı altında çeşitli ödenekleri almak hakkına sahiptir.
sistem dışında toprakların bölünmesini önlemek için miras hukukunda, alt senyörün en büyük oğlu mirasçı olarak belirlenmiştir. bazen, merkezi yönetime yeterli baskının uygulanabilmesi durumunda, küçük oğulların da mirastan pay aldıkları görülmüştür. daha sonraki zamanlarda alt senyörler, topraktaki haklarını, başkalarına devretme hakkını, üst senyörden izin almak ve belirlenen vergiyi vermek koşuluyla elde ettiler.
işleyiş
bir alt senyöre hizmet karşılığı verilen ve ona gelir getiren mülk, fief, feodal yapının temel kurumudur. mülk, genellikle, toprağa bağlı insanlarıyla birlikte verilmiş toprak parçasıdır. bu toprak parçası, alt senyörün geçimini sağlamasının ötesinde, üst senyöre karşı askeri yükümlülüklerini yerine getirmeye yetecek geliri getirebilecek büyüklükte olmalıdır. bir şövalye ailesinin geçinebilmesi için, 15-30 köylü ailesini barındıracak büyüklükte mülkün gerekli olduğu hesaplanmış. böylece mülkler, birkaç dönüm topraktan, daha büyük çiftliklerden, ya da bütün bir eyaleti kapsayan büyüklükte olabilmektedir.
işleyişte malikâne sistemi ve serflik, feodalizmin diğer iki temel kurumudur.
bir ya da birden fazla köyden oluşan mülk içindeki köyler, özel bir tarzda örgütlenmiş ve koruma altına alınmıştır. senyörler ise, şatolarda ayrıca koruma altındadırlar. çevrede, senyörlerin işlerinin kotarıldığı özel mekânlar bulunmaktadır. bunların en önemlileri değirmen ve üzüm presleridir. tarla ve çayırlarla ormanların işlenişinde gerekli yapılanmalar sağlanmıştır. toprakta çalışanların üzerine kurulu kolluk, yargı ve vergilendirme yetkileriyle birlikte bu işleyişe malikâne sistemi adı veriliyor. işleyiş, serflik sistemiyle tamamlanıyor.
serf, latinci servus, köle, kul, uşak anlamını içeriyor. serflik, kiracı çiftçilerin, alt katmanının bağlı olduğu koşulların toplamını ifade ediyor. bu, beylere ve aynı zamanda toprağa bağımlılıktır.
bu dönemde avrupa’da “senyörsüz toprak olmaz” kuralı geçerli. insanlar, senyörün arazisi içinde, küçük toprak dilimlerini işleyerek üretimde bulunuyorlar. yiyecek ve giyeceklerini kendi ürünlerinden karşılıyorlar. senyör, ürünlerden en büyük payı alıyor. böylece, küçük birimlerden senyörlere doğru rant (bkz. rant) akımı doğuyor. bu akım, feodal yapıdaki zenginliğin kaynağıdır.
insanların küçük toprak parçalarındaki kiracılığı zorunlu ve süreklidir; kuşaktan kuşağa geçer. insanlar ayrıca senyörün yasal, askeri ve hukuksal otoritesine de bağımlıdırlar. hukuksal otorite içende, insanların kiralanmış topraklar dışında, seyörün kendine ayırdığı toprak bölümünde karşılıksız olarak çalışmak zorunluluğu da yer alıyor. senyörün bütün emek hizmetleri de buna dahildir; değirmen ve üzüm presleri de. bu hizmetleri sürdüren serflerin dışında özgür köylüler de bulunmaktadır. özgürlükleri, sahip oldukları birkaç hakla sınırlı. bu hakların başında krallık mahkemelerine başvurma ile toprağa bağlılıklarının sınırlı olması yer alıyor.
serfliğin gelişimi, köleci toplumun çözülüşüyle birlikte ele alınabilir. köleci toplumda üretim, plantasyonlarda köleler tarafından topluca ve vardiyalı olarak gerçekleştirilirken, büyük işletmeler belirli aşamada daha küçük parçalara ayrıldı. küçük parçalara köleler yerleştirildi ve yerleşik olunması kalıcı hale getirildi. kalıcı halin en önemli faktörü, aile biçimine dönüştürülmeleridir. böylece belirli toprak parçasına bağlanan köleler, zaman içinde köylü durumuna dönüştüler: toprağa bağlı köylülük. hukuksal açıdan bağımsız olmayan bu köylüler, bu yanlarıyla “köle” kurumunun kurallarına bağlı olmaları nedeniyle “kulübe kölesi” denildi; kölelerin kulübesi yoktu, köylülerin ise var.
bu aşamadan sonraki toplumsal gelişmeler, artık bu coğrafyada köleci toplumun yerini feodal biçimin almaya başladığının göstergesi oluyor. tarihler, milattan sonraki üçüncü yüzyılı gösterirken gerileyen köleci toplum biçimi çözülecektir.
feodalizmin gelişme süreci içinde serflik de, serflerin daha da özgürleşmeleri doğrultusunda olacaktır. 14. yüzyıldan sonra özgür köylülüğe geçiş hızlanmıştır. angaryanın artık verimli olmamaya başlaması da bu geçişi hızlandırmıştır. 1350 yılındaki veba salgınının da sonuç itibariyle geçişe olumlu katkısı olmuştur. kitle halindeki ölümler, üretici güçlerin azalmasıyla birlikte işlenmeyen toprakların çoğalması sonucunu doğurmuştur. bu durum köylülerin istediklerini senyörlere kabul ettirme şansını artırmıştır. çalışma şartlarındaki düzelmeler, hukuksal anlamda köylülüğün feodal bağımlılığını ortadan kaldırmamıştır. bağımlılığın sona ermesi için ingiltere’deki 1640-1648 ve fransa’daki 1789 devrimleri gerekecektir.
tarihsel süreç
özgün biçimiyle feodalizm, 8. yüzyılda frank krallığının ilk dönemlerinde görülüyor. önceleri, bağışlanan toprakların mülkiyeti bütünüyle devredilirken giderek krallar, mülkiyeti kendilerine saklayarak geniş bir kullanım ve tasarruf hakkıyla toprak bağışlamaya başladılar. feodalizm, frank yayılmacılığıyla önce kuzey italya, sonra ispanya ve almanya’ya ardından da slav topraklarına yayıldı. normanlar, feodal ilişkileri 1068’de ingiltere’ye, daha sonraları da italya’nın güneyine, sicilya’ya ulaştılar. haçlılar, ortadoğu’da ele geçirdikleri topraklarda, feodal kurumlar çerçevesinde örgütlendiler.
alt senyörler, başlangıçta sadece şövalyeyken üst senyörlere karşı yükümlülüklerini yerine getiriyorlardı. şövalye olmayan alt senyörler ise üst sönyörlere, ayrıca şövalye yetiştirmekle yükümlüydüler. bütün şövalyeler, özgür bireydi. ingiltere’de sadece kral şövalyelik teklifinde bulanma hakkına sahipti; fransa’da ise baronlar da bu hakka sahipti. böylelikle şövalyelik karşılığı toprak vererek kişisel güç kazanabiliyorlardı. zaman içinde hıristiyanlığa özgü olarak oluşan şövalyelik, haçlı seferlerinde, kilisenin öncülüğünde, ortak amaç etrafında birleşti.
10. yüzyılda savaş tekniğinde de gelişmeler oldu. askerlik, at ve gereç sahibi varlıklı şövalyelerin ayrıcalığı olmaktan çıkmaya başladı. gelişmeler, paralı askerliği keşfetti. şövalyeler azınlıkta kalmakla birlikte giderek yönetici görevlerini üstlendiler ve subay kadrosu gelişme gösterdi.
merkezi feodalitenin, krallık erkinin zayıflaması, feodalitenin güçlenmesini sağladı.; ama, feodalizm, krallık kurumuna bağlılığını sürdürdü. feodalizmin güçlenmesi, ekonomik gelişme, üretim ve değişimdeki yenilikler, para dolaşımının yaygınlaşıp yerleşmesi, ulaşımdaki gelişmeler, düzeni pekiştirdi. toprak bağışı, hizmet karşılığının ödenmesinin tek aracı olmaktan çıktı. şövalyelik, parasal yükümlülüğe dönüştü. toplanan paralar ile, yönetsel ve askeri işler ücretli memurlara ve paralı askerlere gördürülmeye başlandı.
12. yüzyılda krallık sistemi yeniden güçlendi. feodal hukuku kendi çıkarlarına kullanmayı başaran merkezi yönetim, yükümlülüklerini yerine getirmeyen senyörlerin mülklerine el koyabilir güce erişti. kilise topraklarının dağılımı da yeniden düzenlendi. senyörlerin kilise topraklarındaki kullanım hakları kaldırıldı ve senyörlere papaz seçme hakkı verildi. kilise topraklarının kiralanma yetkisi, piskoposa tanındı. bu, kilisenin güçlenmesi anlamına geliyor.
avrupa’da feodalizm, 13. yüzyıldan sonra toplumsal ve siyasal gücünü yitirmeye başladı. nedenlerin ilki, merkezi krallıkların güçlenmesidir. böylece devlet erki, tam anlamıyla hükümdarlarda toplandı. ikinci neden, kentlerin zenginleşmesidir. bu zenginleşme, kent topraklarının feodal beylerin mülkiyetinden çıkmasını sağladı. aynı zamanda kentler, kendi milis güçlerini oluşturarak korunmalarını sağladılar. bu durum, bir yeni üretim biçiminin de habercisi oldu. bundan sonraki dönemlerde kentlerdeki gelişmeler önce ticaret, sonra da sanayi burjuvazisinin gelişimini hızlandırdı. bu aşamada burjuvazi, feodal beyler ve köylülerin dışında bir orta sınıf niteliğindedir.
bu süreç içinde emek, pazarda serbestçe değişim konusu olabilen mala dönüştü. kırlarda toprağa, kentlerde lonca örgütlenmelerine ve doğrudan üretim araçlarına bağımlı olan emek, özgürleşti. bu özgürlük, yeni düzenin gelişmesinin motor gücü oldu. giderek bu özgür emeğin oluşturacağı işçi sınıfı ile burjuvazi, bir yeni düzenin, kapitalizmin iki temel sınıfı olarak toplumdaki yerlerini aldılar. feodalizm, nasıl, kendinden önceki üretim biçimini ve bu üretim biçimine dayalı temel sınıfları ortadan kaldırdıysa kapitalizm de feodalizmi ve onun temel sınıflarını süreç içinde ortadan kaldırdı.
merkantilizmi doğuran toplumsal yapı.
atomize iktidar biçimidir.her biri bir yörenin denetimine sahip olan ve genellikle herhangi bir merkezileşmiş otoriteye sahip olmayan soyluların yönetimidir.ortaçağ ile özdeşleşmiştir.özellikle ticaretin güçlenmesi ve yeni buluşlarla çözülmeye başlamış ve yok olmuştur.
derebeylik ve insa olarak duzeltmeler yapildiginda yukaridaki entrynin nefis acikladigi olay.
derebeylik olarak aciklamak sanirim yetmeyecek. biraz daha acalim o zaman. orta cagda kavimler gocunun yasanmasi uzerine zengin ve soylu insanlar kendilerini bu tehlikelerden korumak icin topraklarinin cevresine yuksek duvarlar insa ettirdiler. bir nevi kaleye benzeyen bu duvarlarin barbarlarin ve istenmeyen kisilerin topraklarina girmelerini engelleyeceklerini dusunduler. zamanla bu duvarlar onlarin ulkesi ve topragi oldu. bu sinirlar dahilinde kendi ordularini ve kendi siniflarini kurdular. bu aciklama daha uzar gider.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?