turk insanina engelleri asmayi ogreten lider. fatih gemileri karadan yuruttukten 552 sene sonra bile turk halki hala onu ornek aliyor; bariyerlerin uzerinden atlayarak karsidan karsiya geciyor, kaldirimin yukseklik engelini asarak arabasini kaldirima park ediyor, kapisi uzakta olan yerlere citleri asip giriyor, vb...
fatih sultan mehmet
ne zaman ki boğaz köprülerinin herhangi birinin üzerinden geçerken boğazın, o, dünyada eşi benzeri bulunmayan görüntüsünü izleyip bu ülkenin çocuğu olduğumla gururlandığımda; bu toprağın, bu şehrin devirler kapatıp devirler açtığı aklıma gelip de, nice şehitlerle nice kaleleri devirip vatan toprağı yaptığımızı düşündüğümde; böylesine tarihi, güzelliği, mucizesi ve hayranlığı olan bu şehrin kutsallığını hatırladığımda, aklıma gelen ilk isimdir.
küçük bir dialog
+ olum bu ne hal?yine sıfır almışsın
- ya hocam ben mi alıyorum sanki siz veriyorsunuz
+ olum bak fatih senin yaşındayken istanbulu fethetmiş. bide kendine bak..
- fatihin hocası molla güraniydi de ondan...
+ olum bu ne hal?yine sıfır almışsın
- ya hocam ben mi alıyorum sanki siz veriyorsunuz
+ olum bak fatih senin yaşındayken istanbulu fethetmiş. bide kendine bak..
- fatihin hocası molla güraniydi de ondan...
fatih, bilim ve sanata saygı duymak bakımdan harik-i âde bir yaratılışa sahipti. altı dil bilir, bilimadamlarıyla en derin uzmanlık konularında tartışır, kurdurduğu medresede türkçe bilim okutulabileceği günlerin hayalini kurar, onca meşgalenin, onca devlet işinin arasında bilim ve sanatla uğraşır, şiirler yazar, icatlar yapardı.
topçuluk fenninde geliştirdiği teknikler elbette konstantinepolisin istanbul oluşunda büyük önem arz eder. bu bakımdan onu bazı tarihçiler deha olarak gösterirler ki bence haklıdırlar. bana onun bir deha oluşunu fısıldayan şey de şimdi anlatacağım ihtimaldir.
fatihin gemileri karadan yürütmesi hadisesinde her tarihçi ayrı birşey yazar. kimisi yerini, kimisi şeklini, kimisi gemilerin sayısını farklı anlatır. olayın çağdaşı olan tarihçilerin bile söylediklerinde birbirini tutmayan yanlar vardır. ama bizce en tutarsız bilgi, içlerinde 22 çifte kürekli çekdiri ve kalita cesametinde teknelerin de bulunduğu 40 veya 72 pare geminin, bir gecede, boğazdan haliçe nakledilmesidir.
tarihçilerin ittifakla söylediklerine göre gemiler için, şimdiki tramvay yolu gibi bir güzergâh kullanılmıştır. ormaniçinde açılan bu kızaklı yol, manda derileriyle kaplanmış, ziftlenmiş,iç yağıyla yağlanmış ve tekne çekmeye hazır hale getirilmiştir.
şimdi ilkokul çocukları gibi bir hesaplama yapalım: güzergâh bir tek. çekilen tekne sayısı en az 40, en çok 72 ve olayın geçtiği sanılan 22 nisanda gecenin uzunluğu 11 saat 8 dakika, yani toplam 668 dakika. her bir teknenin kabataştan (veya dolmabahçe) kasımpaşaya nakli için ayrılan süre 668:40=16 dakika 7 saniye veya 668:72=9 dakika 3 saniye eder. pes!.. bir tazı önünden tavşan koştursanız ancak bu kadar sürede tophaneden kasımpaşaya kapağı atar da dolmabahçeden koşarsa yine de tazıya av olur. bir de siz münif fehimin hayali tablosundaki gibi, yüzlerce adamın bir tekneyi, yokuştan ve inişten taşıyarak 16 veya 9 dakikada aynı mesafeden geçirdiğini düşünün.
gemilerin karadan yürümesini inkar ediyor değiliz; hadise elbette gerçektir. olayın tanığı olan tursun beye göre cerr-i eskal sanatında usta mühendisler gözetimindeki gemiler, galata ensesinden haliçe, havadan yürümüş, belki de uçurulmuştur. burdaki "cerr-i eskâl", şimdi bizim cayraskal dediğimiz kaldıraç sistemidir ki gemiler denizden kızaklara böyle nakledilmişlerdir. galata ensesinde o dönemde sıksedir ve çam ağaçları olduğu bilinmektedir. demek ki güzergâh, ağaçların, hemen kesildikleri yerde tesviye ve kızak yapılması ile oluşturulmuştur.
tarihçinin ifadesiyle gemiler "havadan yürüdü"ğüne göre, gemilerin yelken donanımları açılarak çekilmiş, böylece rüzgarın itme gücünden yararlanılmış yani hava ile yürümüştür. yine onun söylediği "uçurulma" meselesi de tepebaşından kasımpaşaya doğru inişlerinden kinaye olsa gerek. ancak bütün bunlar, eminiz ki, gemilerin bir gecede nakledildiğine sizi inandırmaya yetmemiştir. bizede yetmediği için başka türlü düşünmek zorunda kaldık ve şu sonuç çıktı: eğer bahsi geçen cayraskal sistemi bir kaldıraç değil de makara sistemi ise her şey kendiliğinden çözülür. yani fatih ve mühendisleri, sık ağaçlar arasından gemileri, muhtemelen mükemmel donatılmış bir makara sistemiyle nakletmişlerdi.
böylece bir tek gemiyi yukarıya taşımakla işin ağır kısmını tamamlamış olursunuz. yukarıya çıkarılan gemi kasımpaşaya doğru inerken, pekala kendi ağırlığına denk birgemiyi de tophaneden yukarıya doğru çekebilir.
ilk gemiyi altı saattebile tepeye çıkarmış olsanız, diğerlerini peş peşe bağlayarak bir kaçsaatte 40 veya 72 gemiyi kendiliğinden taşıyabilirsiniz. aksi takdirdebir gemiyi yukarıya çıkarmaktan daha zor bir iş sizi beklemektedir: aynı gemiyi aşağıya indirmek... onca ağırlığı hangi güç aşağıya doğru akarken zaptedebilir?!..
bu bizim anlattığımız bir balondur; ancak patladığı zaman ne sonuç vereceğini bilemeyiz.
yine de, imtisâl-i "câhidû fillâh" olupdur niyyetüm mülk-i islâmın mücerred gayretidür gayretüm dizelerini haykıran fatih gibi bir adama böyle bir deha yaraşır: demişya, "bütün niyetim allah yolunda cihad ediniz! emrine uymaktan ibaret. çabam da zaten bir islam ülkesi için gösterilebilecek çabadan başka değildir." o çabadır ki genç kahramanımızın adını tarihe birdeha diye yazdırmıştır.
ruhu şâd olsun...
iskender pala
topçuluk fenninde geliştirdiği teknikler elbette konstantinepolisin istanbul oluşunda büyük önem arz eder. bu bakımdan onu bazı tarihçiler deha olarak gösterirler ki bence haklıdırlar. bana onun bir deha oluşunu fısıldayan şey de şimdi anlatacağım ihtimaldir.
fatihin gemileri karadan yürütmesi hadisesinde her tarihçi ayrı birşey yazar. kimisi yerini, kimisi şeklini, kimisi gemilerin sayısını farklı anlatır. olayın çağdaşı olan tarihçilerin bile söylediklerinde birbirini tutmayan yanlar vardır. ama bizce en tutarsız bilgi, içlerinde 22 çifte kürekli çekdiri ve kalita cesametinde teknelerin de bulunduğu 40 veya 72 pare geminin, bir gecede, boğazdan haliçe nakledilmesidir.
tarihçilerin ittifakla söylediklerine göre gemiler için, şimdiki tramvay yolu gibi bir güzergâh kullanılmıştır. ormaniçinde açılan bu kızaklı yol, manda derileriyle kaplanmış, ziftlenmiş,iç yağıyla yağlanmış ve tekne çekmeye hazır hale getirilmiştir.
şimdi ilkokul çocukları gibi bir hesaplama yapalım: güzergâh bir tek. çekilen tekne sayısı en az 40, en çok 72 ve olayın geçtiği sanılan 22 nisanda gecenin uzunluğu 11 saat 8 dakika, yani toplam 668 dakika. her bir teknenin kabataştan (veya dolmabahçe) kasımpaşaya nakli için ayrılan süre 668:40=16 dakika 7 saniye veya 668:72=9 dakika 3 saniye eder. pes!.. bir tazı önünden tavşan koştursanız ancak bu kadar sürede tophaneden kasımpaşaya kapağı atar da dolmabahçeden koşarsa yine de tazıya av olur. bir de siz münif fehimin hayali tablosundaki gibi, yüzlerce adamın bir tekneyi, yokuştan ve inişten taşıyarak 16 veya 9 dakikada aynı mesafeden geçirdiğini düşünün.
gemilerin karadan yürümesini inkar ediyor değiliz; hadise elbette gerçektir. olayın tanığı olan tursun beye göre cerr-i eskal sanatında usta mühendisler gözetimindeki gemiler, galata ensesinden haliçe, havadan yürümüş, belki de uçurulmuştur. burdaki "cerr-i eskâl", şimdi bizim cayraskal dediğimiz kaldıraç sistemidir ki gemiler denizden kızaklara böyle nakledilmişlerdir. galata ensesinde o dönemde sıksedir ve çam ağaçları olduğu bilinmektedir. demek ki güzergâh, ağaçların, hemen kesildikleri yerde tesviye ve kızak yapılması ile oluşturulmuştur.
tarihçinin ifadesiyle gemiler "havadan yürüdü"ğüne göre, gemilerin yelken donanımları açılarak çekilmiş, böylece rüzgarın itme gücünden yararlanılmış yani hava ile yürümüştür. yine onun söylediği "uçurulma" meselesi de tepebaşından kasımpaşaya doğru inişlerinden kinaye olsa gerek. ancak bütün bunlar, eminiz ki, gemilerin bir gecede nakledildiğine sizi inandırmaya yetmemiştir. bizede yetmediği için başka türlü düşünmek zorunda kaldık ve şu sonuç çıktı: eğer bahsi geçen cayraskal sistemi bir kaldıraç değil de makara sistemi ise her şey kendiliğinden çözülür. yani fatih ve mühendisleri, sık ağaçlar arasından gemileri, muhtemelen mükemmel donatılmış bir makara sistemiyle nakletmişlerdi.
böylece bir tek gemiyi yukarıya taşımakla işin ağır kısmını tamamlamış olursunuz. yukarıya çıkarılan gemi kasımpaşaya doğru inerken, pekala kendi ağırlığına denk birgemiyi de tophaneden yukarıya doğru çekebilir.
ilk gemiyi altı saattebile tepeye çıkarmış olsanız, diğerlerini peş peşe bağlayarak bir kaçsaatte 40 veya 72 gemiyi kendiliğinden taşıyabilirsiniz. aksi takdirdebir gemiyi yukarıya çıkarmaktan daha zor bir iş sizi beklemektedir: aynı gemiyi aşağıya indirmek... onca ağırlığı hangi güç aşağıya doğru akarken zaptedebilir?!..
bu bizim anlattığımız bir balondur; ancak patladığı zaman ne sonuç vereceğini bilemeyiz.
yine de, imtisâl-i "câhidû fillâh" olupdur niyyetüm mülk-i islâmın mücerred gayretidür gayretüm dizelerini haykıran fatih gibi bir adama böyle bir deha yaraşır: demişya, "bütün niyetim allah yolunda cihad ediniz! emrine uymaktan ibaret. çabam da zaten bir islam ülkesi için gösterilebilecek çabadan başka değildir." o çabadır ki genç kahramanımızın adını tarihe birdeha diye yazdırmıştır.
ruhu şâd olsun...
iskender pala
ilk kardeş katlini yaparak bunun için kanun çıkaran padişah.
vasiyeti
fatih sultan mehmet,gerçek mânâda bir devlet adamıdır.tarih kirapları onu,istanbulu fethetmesiyle yâd eder.oysa,arşiv belgeleri,onun çok farklı yönleri olan bir yönetici olduğunu ortaya k****ktadır.ben burda sağlıkla ilgili olan vasiyetini aktaracağım.işte vasiyetnamesi:
"ben ki,istanbulu fetheden aciz bir kul olan fatih sultan mehmet,bizzat alın teri ile kazanmış olduğum parayla satın aldığım,istanbulun taşlık bölgesinde bulunan,sınırları belli 136 adet dükkanımı,aşağıdaki şartlar çerçevesinde vakfısahih eyledim.şöyle ki:
bu gayrimenkullerimden elde edilecek gelirlerle istanbulun her sokağına ikişer kişi tayin ettim.bunlar,ellerindeki bir kap içerisinde kireç tozu kömür külü olduğu halde günün muayyen saatlerinde sokaklarda gezecekler!yere tükürenlerin tükürükleri üzerine bu tozu dökecekler.bu işi yapacak olanlar günlük yirmi akçe alacaklar!
ayrıca,on cerrah,on hatip,üç de hasta bakıcı hasta tayin ettim.bunlar,ayın muayyen günlerinde istanbul’u gezecekler!istinasız her kapıyı çalacak ve içeride hasta olup olmadığını soracaklar;var ise, hastanın şifa bulmasını sağlayacaklar!durumları ciddi ise hiçbir masraf ettirmeden hastaneye kaldırıp tedavi ettirecekler!
allah korusun! herhangi bir gıda maddesi buhranı yaşanabilir.böyle bir durum yaşanırsa,bırakmış olduğum yüz silah,usta avcılara verilecek.bunlar,hayvanların yumurtada veya yavruda olmadığı zamanlarda,ormanlara ava çıkacaklar ve hastaları gıdasız bırakmayacaklar!
ayrıca,külliyemde inşa ettirdiğim imarethanede şehitlerimizin aileleri ve istanbul’un fakirleri yemek yiyeceklerdir! yemek yemeye veya almaya gelemeyen olursa ,bizzat görevliler ,yemekleri hava aydınlanmadan,kimsenin sokaklarda olmadığı zamanlarda,kapalı kaplarla evlerine *****üreceklerdir! “
işte fatih’in,bundan beş yüz küsur önce kaleme aldırdığı vasiyetname…ideal bir yönetici,milleti için kılı kırk yararcasına hizmet aşkıyla tutuşan bir zat…vasiyetnamenin başında-kendi alın terimle-diyor, yani devlet hazinesi değil,bizzat elinin emeğinin kazandığı paradan bahsediyor!padişahların her birinin bir mesleği vardı.bu mesleklerle söz konusu şahsi gelirleri sağlardı.
bu vasiyetnam,günümüz yönetici veya tebasının çıkaracğı dersler var!bir yandan, “hastaneler benim vatandaşımın hizmetindedir “edebiyatı, öte taraftan bir ömür boyu ssk’ya prim yatırmasına rağmen,bu kurumun işleyeşinden dolayı,doktorsuz ve ilaçsız kalan insanlar ve bunları,hiçbir reaksiyon göstermeden seyredebilen büyükler…
fatih sultan mehmet,gerçek mânâda bir devlet adamıdır.tarih kirapları onu,istanbulu fethetmesiyle yâd eder.oysa,arşiv belgeleri,onun çok farklı yönleri olan bir yönetici olduğunu ortaya k****ktadır.ben burda sağlıkla ilgili olan vasiyetini aktaracağım.işte vasiyetnamesi:
"ben ki,istanbulu fetheden aciz bir kul olan fatih sultan mehmet,bizzat alın teri ile kazanmış olduğum parayla satın aldığım,istanbulun taşlık bölgesinde bulunan,sınırları belli 136 adet dükkanımı,aşağıdaki şartlar çerçevesinde vakfısahih eyledim.şöyle ki:
bu gayrimenkullerimden elde edilecek gelirlerle istanbulun her sokağına ikişer kişi tayin ettim.bunlar,ellerindeki bir kap içerisinde kireç tozu kömür külü olduğu halde günün muayyen saatlerinde sokaklarda gezecekler!yere tükürenlerin tükürükleri üzerine bu tozu dökecekler.bu işi yapacak olanlar günlük yirmi akçe alacaklar!
ayrıca,on cerrah,on hatip,üç de hasta bakıcı hasta tayin ettim.bunlar,ayın muayyen günlerinde istanbul’u gezecekler!istinasız her kapıyı çalacak ve içeride hasta olup olmadığını soracaklar;var ise, hastanın şifa bulmasını sağlayacaklar!durumları ciddi ise hiçbir masraf ettirmeden hastaneye kaldırıp tedavi ettirecekler!
allah korusun! herhangi bir gıda maddesi buhranı yaşanabilir.böyle bir durum yaşanırsa,bırakmış olduğum yüz silah,usta avcılara verilecek.bunlar,hayvanların yumurtada veya yavruda olmadığı zamanlarda,ormanlara ava çıkacaklar ve hastaları gıdasız bırakmayacaklar!
ayrıca,külliyemde inşa ettirdiğim imarethanede şehitlerimizin aileleri ve istanbul’un fakirleri yemek yiyeceklerdir! yemek yemeye veya almaya gelemeyen olursa ,bizzat görevliler ,yemekleri hava aydınlanmadan,kimsenin sokaklarda olmadığı zamanlarda,kapalı kaplarla evlerine *****üreceklerdir! “
işte fatih’in,bundan beş yüz küsur önce kaleme aldırdığı vasiyetname…ideal bir yönetici,milleti için kılı kırk yararcasına hizmet aşkıyla tutuşan bir zat…vasiyetnamenin başında-kendi alın terimle-diyor, yani devlet hazinesi değil,bizzat elinin emeğinin kazandığı paradan bahsediyor!padişahların her birinin bir mesleği vardı.bu mesleklerle söz konusu şahsi gelirleri sağlardı.
bu vasiyetnam,günümüz yönetici veya tebasının çıkaracğı dersler var!bir yandan, “hastaneler benim vatandaşımın hizmetindedir “edebiyatı, öte taraftan bir ömür boyu ssk’ya prim yatırmasına rağmen,bu kurumun işleyeşinden dolayı,doktorsuz ve ilaçsız kalan insanlar ve bunları,hiçbir reaksiyon göstermeden seyredebilen büyükler…
genç yasta tahta gecmek zorunda bırakılan ama genc yasta yıne zekasını kullanarak babasına"eger oglun olarak görüyorsan tahta gecmenı istiyorum eger padisah olarak görüyorsan emredıyorum tahtın basına gec."diyip babasını tahtın basına oturtan ufukların sultanı...
istanbulun fethinden sonra bir cıkarma arifesinde avluda dolasırken ne dusunuyorsunuz siye soran bir vezire,
bunu bilen yek kılım olsa hepsinin kokunu kazırım demistir.
bunu bilen yek kılım olsa hepsinin kokunu kazırım demistir.
lalası aksemseddin dir.
padisah degilde bilim adamı olmak icin aksemseddine tam iki gun aglamıstır.tahta cocuk yasta cıktıgı icin butun avrupalıları sevindirmis ama dunaydan elini etegini cekmıs babasına saglam hukum vermıstır bu sebeb ile avrupalılar butun planlarını ertelemistir;padisah isenız ordularınızın basına gecin,padisah ben isem,emrediyorum orduların basına gecin.
o ki istanbul u 21 yaşında fethetmeyi başaran büyük komutan
o ki peygamberin hadisine nail olan şahs-ı muhterem
o ki gemileri karadan yürüten lider
o ki devir kapatıp devir açan büyüğümüz
o ki aşılmaz surları aşan insan
o ki peygamberin hadisine nail olan şahs-ı muhterem
o ki gemileri karadan yürüten lider
o ki devir kapatıp devir açan büyüğümüz
o ki aşılmaz surları aşan insan
istanbulu fetheden osmanli padisahi. hz. muhammet istanbulun fethi ile ilgili sunlari soylemistir "onu fetheden asker ne guzel asker, onu fetheden komutan ne guzel komutan"
babasi ikinci muradin tahttan cekilmesiyle cocuk yasta tahta gecen ve bu sirada avrupada osmanliya karsi hazirlik icerisinde bulunan hacli tehlikesi karsisinda babasina "eger padisah iseniz,memleketin kotu bir zamaninda basta bulunmamaniz gorevlerinize aykiri bir harekettir,silah basina geliniz.eger padisah ben isem, size itaat etmenizi hatirlatiyorum ve emrediyorum.silah basina geliniz." seklindeki tarihi mektubu yazan osmanli padisahi.
cok zeki isini bilen hz.muhammedin mubarek sozune nail olmus ,osmanlinin en buyuk padisahlarindan biri
istanbulun fethinden sonra osmanlıya o zamana kadar büyük devlet adamları yetiştirmiş olan çandarlı sülalesini nufuzlarının artmasından korktuğu için imha etmiştir aynı doğrultu da bir çok anadolu beyini de ortadan kaldırmıştır. ayrıca osmanlıdaki devşirme sistemini tamamen oturtmuş olan padişahtır.
çağ açıp kapatan insan.
(bkz: kanunname i ali osman)
o yasta buyuk bir devlet adamı ve asker olmayı basarabilmesi gercekten takdir edilesi ve şaşılası bir hadisedir. yukardan torpilli oldugunu dusunmeden edemiyoruz.
(bkz: kıskanmak)
(bkz: kıskanmak)
o dönemin önemli ressamlarından olan gentile bellini gibi bir isme portresini yaptırmış olan padişahın zannetmiyorum ki bir burun kompleksi olsun.öyle olsa yarı profilden resmini yaptırmazdı herhalde.
resme bakmak için;
http://tr.wikipedia.org/wiki/fatih_sultan_mehmet
resme bakmak için;
http://tr.wikipedia.org/wiki/fatih_sultan_mehmet
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?