rus edebiyatının en büyük kalemlerinden tolstoy’un "insan ne ile yaşar" kitabından çok güzel bir öykü. uzun olduğuna bakmayıp okumanızı öneririm. buyrun...
en önemli anlardan biri, bence, kendinizle başbaşa kaldığınız andır.
tabii ki buna cesaretiniz, yeteneğiniz ve de sabrınız varsa !
en önemli an...
bir zamanlar bir kralın aklına söyle bir düşünce geldi: "eğer bir işe
ne zaman başlayacağımı; kimi dinleyeceğimi ve yapmam gereken en önemli
şeyin ne olduğunu bilseydim, girdiğim her işi başarırdım."
aklına böyle bir fikir düşünce, krallığın dört bir yanına, kim
kendisine her
iş için en uygun vakti, bu iş için en gerekli kişinin kim olduğunu ve
yapılması gereken en önemli şeyin ne olduğunu öğretirse ona büyük bir
mükafat vereceğini ilan etti.
bilgeler kralın huzurunda toplandı, fakat sorulara verdikleri cevaplar
birbirinden tamamen farklı çıktı.
ilk soruya cevap olarak; kimileri her hareketin doğru vaktini bilmek
için önceden günlerin, ayların, yılların yer aldığı bir takvim hazırlamak
ve sıkı
sıkıya buna uyarak yaşamak gerektiğini söylediler.
"ancak böylece" dediler "her şey tam zamanında yapılabilir".
diğerleri ise her hareketin doğru vaktine önceden karar
verilemeyeceğini, kişinin kendisini boş eğlencelere kaptırmayıp, hep daha
önce olmuş olayları izleyerek en lüzumlusunu yapabileceğini iddia ettiler.
bu defa başka bilginler de kral neler olup bittiğine ne kadar ederse
etsin, tek bir kişinin her hareket için en uygun vakte karar vermesinin
imkansız olduğunu; kralın, her şeyin en uygun vaktini tespitte ona yardım
edecek bir bilge kişiler konseyi kurması gerektiğini söylediler.
fakat bu defa da başka bilginler; "bir konseyin önünde beklemesi
imkansız bazı şeyler vardır, bu işlerin yapılıp yapılmayacağına ancak tek
bir kişi anında karar verebilir" dediler. "buna karar vermek içinse neler
olacağını önceden bilmek gerekir. neler olacağını önceden bilenler de
yalnızca sihirbazlardır. dolayısıyla her hareketin doğru vaktini bilmek
isteyen, sihirbazlara danışmalıdır.
ikinci soruya da aynı şekilde türlü türlü cevaplar geldi. kralın en
fazla ihtiyaç duyduğu, en gerekli kişiler bazılarına göre danışmanlar;
bazılarına göre papazlar; bir kısmına göre hekimler; daha başka bir
kısmına göre ise savaşçılardı.
üçüncü soruya, yani en önemli işin ne olduğu konusuna gelince;
bazıları dünyadaki en önemli şeyin bilim olduğunu söyledi. bir kısmı
savaşta ustalaşmak; daha başkaları da dini ibadet dediler. bütün cevaplar
birbirinden farklı çıkınca, kral bunların hiçbirisini kabul etmeyip hiç
kimseye de ödül vermedi.
ama hala doğru cevapları alamadığı için, bilgeliğiyle ünlü bir
münzeviye danışmaya karar verdi.
münzevi, hiç ayrılmadığı bir ağaç kovuğunda yaşar, yanına sade halktan
başkasını kabul etmezdi. bu yüzden kral üstüne sade elbiseler giyerek
kendisini halktan biri gibi göstermeye çalıştı ve yola düştü. münzevinin
kovuğuna yaklaştıklarında atından indi ve muhafızını da geride bırakıp
yola devam etti. kral yaklaşırken münzevi kovuğunun önüne çiçek tarhları
kazıyordu. kralı gördü, selamlayıp kazmaya devam etti. münzevi mecalsiz ve
zayıf birisiydi;küreğini toprağa her sokuşunda bir parçacık toprak
çıkarıyor, soluk soluğa kalıyordu.
kral yanına gelip söyle dedi. "ey bilge münzevi, size üç sorunun
cevabını sormak için geldim. doğru şeyi doğru zamanda yapmayı nasıl
öğrenebilirim? en fazla muhtaç olduğum, dolayısıyla diğerlerinden fazla
ilgi göstermem gereken insanlar kimdir? en önemli ve her şeyden önce
kendimi vereceğim isler nelerdir?"
münzevi kralı dinledi, ama cevap vermedi. avuçlarına tükürüp kazmaya
devam etti."yoruldunuz" dedi kral, " küreği bana verin de biraz
dinlenin."münzevi,
"sağ olun" diyerek küreği krala verip yere oturdu.
kral iki tarh kazdıktan sonra durup sorularını tekrarladı. münzevi
yine cevap vermedi; bu defa ayağa kalktı, elini küreğe uzattı ve söyle
dedi: "biraz dinlenin; bir parça da ben çalışayım."
fakat kral küreği ona vermeyip kazmaya devam etti. bir saat geçti, bir
saat daha. güneş, ağaçların ardından batmaya başladı; sonunda kral küreği
toprağa
saplayıp söyle dedi: "ey bilge kişi, senin yanına sorularıma bir cevap
bulmak için geldim. eğer cevap vermeyeceksen, söyle de evime gideyim".
münzevi, "buraya koşarak birisi geliyor" dedi, "bakalım kim?" kral
arkasına döndüğünde bir adamın koşarak kendilerine doğru geldiğini gördü.
adamın karnına bastırdığı ellerinin altından kan sızıyordu. kralın yanına
ulaşınca,
kendinden geçercesine inledi, sonra da bayılıp yere düştü. kral ve
münzevi, hemen adamın üstündeki elbiseleri çıkardılar. karnında büyük bir
yara vardı.
kral yarayı elinden geldiğince yıkadı, mendiliyle ve münzevinin
havlusuyla sardı. en sonunda kan durdu, adam kendisine gelince içecek bir
şey istedi. kral dereden taze su getirip ona verdi. bu arada aksam olmuş
hava soğumuştu.
kral, münzevinin de yardımıyla yaralı adamı kovuğa taşıyarak yatağa
yatırdı.
yatağa uzanan adam gözlerini kapatıp derin bir uykuya daldı. kral,
koşuşturmadan ve yapmış olduğu islerden öylesine yorulmuştu ki eşiğe çöktü
ve uyuyakaldı; kısa yaz gecesi boyunca deliksiz bir uyku çekti.
sabah uyanınca nerede olduğunu, yatakta uzanmış ve canlı gözlerle
dikkatle kendisine bakan yabancının kim olduğunu uzun süre hatırlayamadı.
kralın uyandığını ve kendisine baktığını gören adam; "beni affedin"
dedi,zayıf bir sesle.
kral, "sizi tanımıyorum, üstelik affedilecek bir şey yapmadınız ki"
dedi.
"siz beni tanımıyorsunuz, ama ben sizi tanıyorum" dedi adam. "ben,
kardeşimi
astırdığınız ve mallarını elinden aldığınız için sizden öç almaya
yemin etmiş bir düşmanınızım. tek başınıza münzeviyi görmeye gittiğinizi
öğrendim ve dönerken yolda sizi öldürmeye karar verdim. ama akşam olduğu
halde dönmediniz. ben de sizi arayıp bulmak için pusulaya yattığım yerden
çıkınca muhafızlarınıza rastladım, beni tanıyıp yaraladılar. onlardan
kaçtım fakat yaramdan çok kan akıyordu. yaramı sarmasaydınız kan kaybından
ölürdüm. ben sizi öldürmek istedim, siz ise hayatımı kurtardınız. eğer
yaşarsam şimdiden sonra en sadık köleniz olup size hizmet edeceğim ve
oğullarıma da aynı şeyi emredeceğim. affedin beni."
kral, düşmanıyla bu denli kolay barıştığı ve onun dostluğunu kazandığı
için çok mutlu oldu; onu affetmekle kalmayıp uşaklarını ve kendi doktorunu
gönderip onun tedavisini yaptıracağını söyledi, ayrıca mallarını iade
edeceğine de söz verdi.
yaralı adamla vedalaşan kral, kapının önüne çıkıp münzeviyi aradı.
gitmeden önce, sormuş olduğu sorulara cevap vermesini bir kez daha rica
etmek istiyordu. münzevi dışarıda, bir gün önce kazmış oldukları tarhlara
çiçek tohumlarını ekiyordu.
kral ona yaklaştı ve söyle dedi: "sorularıma cevap vermeniz için size
son defa yalvarıyorum!"
yorgun dizlerinin üstünde çömelmeye devam eden münzevi, gözlerini
kaldırıp krala baktı ve
"cevabınızı aldınız" dedi. "nasıl aldım? ne demek istiyorsunuz?" diye
sordu kral. "anlayamıyorsunuz" diye cevapladı münzevi. "dün eğer benim
dermansızlığıma acımayıp su tarhları kazmasaydınız, gidecek ve su
adamın saldırısına uğrayacaktınız ve yanımda kalmadığınıza pişman
olacaktınız.
yani en önemli vakit, tarhları kazdığınız vakitti; en önemli kişi
bendim ve en önemli isiniz bana iyilik yapmaktı. daha sonra bu adam
yanımıza koşarak geldiğinde, en önemli vakit onunla ilgilendiğiniz
vakitti, çünkü eğer onun yaralarını sarmasaydınız, sizinle barışmadan
ölecekti. dolayısıyla en önemli
kişi oydu, en önemli iş de onun için yaptıklarınızdı."
"bundan sonra şu gerçeği unutmayın:
tek önemli vakit vardır, içinde bulunduğunuz an. o an en önemli
vakittir, çünkü sadece o zaman elimizden bir şey gelebilir. en önemli
kişi, kiminle beraberseniz odur, zira hiç kimse bir başkasıyla bir daha
görüşüp görüşmeyeceğini bilemez; ve en önemli iş iyilik yapmaktır,
çünkü insanın bu dünyaya gönderilmesinin tek sebebi budur."
tolstoy - insan ne ile yaşar
en önemli an
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?