"sen gülünce ben de hemen gülüyorum. sen ağlayınca ben de hemen bir sigara yakıyorum. sen pazara çıkınca ben de en azından balkona çıkıyorum. sen bir şey sorunca biraz düşünüp cevap veriyorum ama çoğu zaman yine yanlış oluyor, kimi zamansa susarak boş bırakıyorum o soruyu. sen tartışmak isteyince bildiğim her şeyi unutuyorum. sen unuttun mu deyince zaten bildiğim bir şeyi tekrar hatırlıyorum. senin varlığın bana yapılmış enteresan bir şaka sanki. aslında ben hâlâ bu şakaya nasıl karşılık vermem gerektiğini arıyorum."
emrah serbes
"gün batıyordu neden diye sormuştun. ellerini tuttuysam uçuruma düşmemek içindi. güneşte ıslık çalan çocuklar içindi. aslında tek kişi sayılmaz mı karanlıkta iki kişi. kaybolan olursa elma diye bağırsın. ne çok şey konuşmuştuk orada ama yine sessiz çıkmışız. sonra albümü kapatıyorum zihnimde bambaşka bir fotoğraf. sanki hepsinin karıştığı bir an. onu da yazabilirdim ah böyle kıpırdayıp durmasan."
(bkz: kıpırdama yazıyorum)
(bkz: kıpırdama yazıyorum)
isim koyulma işlemi biraz aceleye mi gelmiş ne ?
(bkz: serbest)
(bkz: serbest)
"telafisi en güç şey, dikkatsizlik sonucu kırılan kalplerdir. iş işten geçtiğinde bütün mazeretler tedavülden kalkar, kıran da kırılan da piç gibi ortada kalır.."
"diline kurban" derler bizim oralarda; bu adamın öyle kurban olunası bir dili vardır, yazarken kullandığı. behzat ç serisi ve erken kaybedenleri haricinde, afili filintalardaki, afili parçalar serisinde de, bu dil ile dokunur içimizde bir yerlere.
popülerliğine kurban edilmemesi gereken bir sestir.
popülerliğine kurban edilmemesi gereken bir sestir.
"unutmanın acısı, ayrılığın acısından farklı. ayrılık hüzne yakın, unutmak kasvete. yani birini er geç unutmaya mahkum olduğunu bilmenin kasvetinden bahsediyorum. birini yavaş yavaş unuttuğunun bilincine vardığın anların sıkıntısından bahsediyorum. o kişinin parça parça silinip alakasız hatıraların arasına karışmasından bahsediyorum. belki de neden bahsettiğimi bilmiyorum, sadece üzülüyorum, vasıfsız keder." diyen adam.
"bazen yine oturuyorum aynı yerde. o geceki tadı yok tabii. kelimelerin gelip benimle konuşmasını bekliyorum. onlar da gelmiyorlar. bazen bir iki fısıltı duyuyorum, o kadar. “aslında o kadar da önemli biri olmadığımızı anladığımızda neden üzülüyoruz ki?” diye sormuştu o gece. “bunun temel bir aydınlanma anı olması gerekmez mi? hepimizi önemli insanlar olduğumuza inandırdılar. sonra da çekip gittiler.”
sonra da gitmişti. evet. önemsiz insanlar olduğumuzu hatırlamaya yeniden ihtiyacımız var."
sonra da gitmişti. evet. önemsiz insanlar olduğumuzu hatırlamaya yeniden ihtiyacımız var."
"yalnız kalmış bir kadının bu durumu çaktırmamaya çalışması kadar hüzün verici bir şey olamaz..."
"onu aradım ve seni seviyorum dedim. çarklar durdu, yargılama bitti. hayatımda ilk kez çekip gitmek istemiyorum. şimdi bile utanıyorum söylediklerimden. herkesin kalbinin çizildiği bir yer var. orada görünmez bir duvara çarpıyorsun. daha öteye gidemiyorsun. bütün dünyan o çakıldığın yerden uzanabildiğin yere kadar oluyor artık. benim çakıldığım yer de o günlerde bir yerde işte. ama tam nerede bilemiyorum. hiçbir zaman da bilemeyeceğim bunu. orası beni daha iyi bilecek..." diyen insan.
"mutsuz insanları kandırmak zordur çünkü. hayata her zaman kuşkulu gözlerle bakan, mutsuz insanları kandırmak, herkes bilir bunu, çok ayıptır çünkü."
"sonra zaman geçti. zaman hiçbir şeyi düzeltmez. daha beter de etmez. zamandan bağımsız şeyler bunlar. karanlıkta uzanıp bir sigara daha yakmaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. babam öldüğü için değil. âşık olduğum için değil. 21 yaşında olduğum için değil. öyle olması gerektiği için." diyen adam.
"seni sevmeyen birini sarhoşken arayamazsın. seni sevmeyen birini gece yarısından sonra arayamazsın. seni sevmeyen birini öğleden sonra bile arayamazsın. belki akşamüstü mesaj çekersin.."
"benim, çehov’dan ve o yazdan öğrendiğim şey şu: fırsatı varken ağlamalı insan. ele güne sergilenmeyecek duyguları olduğunu düşünmemeli. sadece gözüne sabun kaçmış çocuklara bırakmamalı bu işi. derdini anlatabilecek kadar ağlayabilmeli en azından. ve önündeki yol yürüyebileceğinden uzun olsa da yürümeli o yolu, yürüyebildiği yere kadar. sonunda perişan olacağını bilse de, zihni karmakarışık ve kalabalıkken kendisi yapayalnız kalacağını bilse de yürümeli. ne zaman başladığını fark etmediğimiz yağmurun ne zaman bittiğini de anlayamamıştık o yaz. 2009 yazı geri gelmeyecek. geri gelmeyecek diğer yazlar gibi."
behzat ç. ile meşhur olsa da erken kaybedenler isimli hikaye kitabı da oldukça başarılı olan yazar.
yazardır. özellikle polisiye romanlar yazmıştır. behzat ç. onun eseridir.
(bkz: her temas iz bırakır)
(bkz: son hafriyat)
(bkz: her temas iz bırakır)
(bkz: son hafriyat)
karşılıklı oturup gırgır yapılacak tarzda bir kişilik, vurdumduymazlık tavrı takınsa da, zaman onu da lıp götürür.erken kaybedenler olmaz umarım.
behzat ç ile ilgili iki kitabını okudum ve tavs,ye ediyorum
"insanların benim hakkımdaki düşüncelerine hep çok önem verdim. her kişiliği bir saplantı şekillendirir. benimkini şekillendiren de bu oldu sanırım." diyen yazar.
behzat çnin yazari evet ama senaristi olmasin ya. 20. bolum kendisinin kaleminden cikmi$, oyle okudum, bu anlamda dizi bana cok abartili geldi en azindan 20. bolum oyleydi. onceki 19 bolum ile arasinda feci farklar vardi. yazacaksa bile lutfen daha abartisiz yazsin.
(bkz: hakan serbes)
robot süpürge
bebek maması
aptamil bebek maması
en ucuz klima fiyatları
klima fiyatları
dubai vize
sözlük scripti sütyenli atlet
şişli escort bursa escort bursa escort görükle escort türkçe seks hikayeleri izmir escort hatay escort izmir escort ankara escort
çankaya escort maltepe escort buca escort denizli escort denizli escort çiğli escort şirinevler escort çekmeköy escort
Anadolu Yakası Escort istanbul escort
şişli escort
esenyurt escort
beylikdüzü escort
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?