büyük şef diye de tanınan kızılderili savaşçısı. suquamish ve duwamish kabileleri lideri. başta amerika’yı basan avrupalılara karşı silahlı savaş vermiştir, sonra ’ben bırakıyorum bu işi, zaten ölücem de yakında. baruta tüfeğe karşı okla yayla nereye kadar?’ demiş ve diplomasi yoluyla amerikayı basan bu avrupalı beyazlara karşı savaşını devam ettirmiştir.
halkının topraklarını satması istenmesi üzerine bir cevap olarak yazdığı konuşması ile ünlüdür. konuşma aşağıdadır, ayrıca bundan sonrası copy paste olduğu gibi yine de canım çıkmıştır konuşmayı yürttüğüm yer noktalam işaretlerini öyle bir koymuştur ki düzeltmek için bir anlamda editörlük yaptım. yazsam daha basitti işim.
*
beyaz adamların şehirlerinde sakin yer yoktur. baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat hışırtılarını duyacak yer yoktur. ama bu belki de benim vahşi olmamdan ve anlamadığımdandır. takırtı sadece. kulaklara bir tahrik gibi. hayatın anlamı nedir? bir kızılderiliyim ve anlamam. kızılderili, su birikintisi üzerine vuran rüzgarın yumuşak sesini ve yağmurun temizliği ya da çamın koku verdiği rüzgarın kokusunu yeğler.
washington’daki büyük şef,topraklarımızı almak istediği konusunda sözünü göndermiş.
büyük şef aynı zamanda dostluk ve iyi niyet sözlerini göndermiş. bu çok nazik bir hareket, çünkü karşılık olarak bizim dostluğumuza çok az ihtiyacı var.ama biz teklifini düşüneceğiz. çünkü biliyoruz ki, eğer satmazsak beyaz adam silahlarla gelip toprağımızı alabilir.
gökyüzü, toprağın ısısını nasıl alıp satabilirsiniz? bu fikir bize garip gelir. eğer biz havanın tazeliğine ve suların pırıltılarına sahip değilsek, onları nasıl satın alabilirsiniz?
bu dünyanın her parçası benim isanlarım için kutsaldır. her parlayan çam iğnesi, bütün kumlu sahiller, karanlık ormanlardaki sis, her açık alan, vızıldayan böcek hakımın deneyim ve anılarında kutsaldır. ağaçların gövdelerinden akan sular kızılderililerin anılarını taşır.
kızkardeşlerimiz...
beyaz adamın ölüleri yıldızlar arasında yürümeye gittiklerinde, doğdukları ülkeyi unuturlar. bizim ölülerimiz, bu güzel dünyayı asla unutmazlar. çünkü o kızılderililerin anasıdır. biz dünyanın ve o da bizim parçamız. güzel kokan çiçekler bizim kızkardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal bunlarsa bizim erkek kardeşlerimiz, kayalık tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve anlam hepsi aynı aileye aittir.
öyleyse washington’daki büyük şef bizden toprağımızı almak isteyince bizden çok şey istiyor.
büyük şef bizim rahatça yaşayabileceğimiz bir yer ayıracağını söylüyor. o bizim babamız ve biz onun çocukları olacağız.öyleyse toprağımızı alma teklifinizi düşüneceğiz, ama bu kolay olmayacak. çünkü bu toprak bizim için kutsaldır.
dereler ve nehirlerden akan parıldayan sular,sadece su değil ama atalarımızın karılarıdır. eğer size toprak satarsak,onun kutsal olduğunu hatırlamalısınız; ve çocuklarınıza onun kutsal olduğunu öğretmelisiniz ve göllerin berrak suyundaki her hayali yansıma, halkımın yaşamından olaylar ve anılar anlatır. suyun şırıltısı babamın babasının sesidir.
nehirler erkek kardeşimizdir, susuzluğumuzu giderirler, nehirler kanolarımızı taşırlar ve çocuklarımızı beslerler. eğer size toprağımızı satarsak hatırlamalısınız ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki nehirler bizim kardeşlerimizdir ve sizin de. bundan dolayı nehirlere herhangi bir kardeşe göstereceğiniz kiberlığı göstermelisiniz.
kızılderili, her zaman, ilerleyen beyaz adam önünde geri çekilmiştir. dağlardaki sisin sabah güneşi önünde kaçışı gibi. ama babalarımızın külleri kutsaldır. mezarları kutsal topraklardır ve bu tepeler,ağaçlar,dünyanın bir parçası bize sunulmuştur. beyaz adamın bizim yollarımızı anlamadığını biliyoruz. toprağın bir parçası diğeriyle aynı onun için çünkü,gece gelip topraktan ihtiyacı olanı alıp giden yabancıdır.
dünya onun kardeşi değil ama düşmanıdır ve onu fethettimi ilerlemeye devam eder. babalarının mezarlarını geride bırakır ve aldırmaz. çocuklarından dünyayı kaçırır. aldırmaz. babalarının mezarları ve çocuklarının hakları unutulmuştur. annesi dünyaya ve kardeşi göğe satın alınıp yağma edilen,koyunlar ya da parlak boncuklar gibi satılan mallar gibi davrandı. iştahı dünyayı yiyip bitirecek ve geride sadece bir çöl bırakacak.
bilmiyorum. bizim yollarımız sizinkilerden farklı. sizin şehirlerinizin görünümü kızılderililerin gözlerine acı verir. ama bu belki de kızılderililerin vahşi olduğundan ve anlamadığındandır.
beyaz adamların şehirlerinde sakin yer yoktur. baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat hışırtılarını duyacak yer yoktur. ama bu belki de benim vahşi olmamdan ve anlamadığımdandır. takırtı sadece. kulaklara bir tahrik gibi. hayatın anlamı nedir? bir kızılderiliyim ve anlamam. kızılderili, su birikintisi üzerine vuran rüzgarın yumuşak sesini ve yağmurun temizliği ya da çamın koku verdiği rüzgarın kokusunu yeğler.
değerli hava...
hava kızılderili için değerlidir.çünkü herşey aynı nefesi paylaşır. hayvanlar,ağaç,adam hepsi aynı nefesi paylaşır. nefes aldığı hava beyaz adamın dikkatini çekmiyor gibi. pekçok günden sonra ölen adam gibi kötü kokuyla uyumuş. ama eğer size topraklarımızı satarsak,havanın bizim için değerli olduğunu hatırlamalısın, çünkü hava sağladığı tüm yaşamla aynı ruhu taşır.
büyükbabamıza ilk nefes veren rüzgar, onun soluğunu da kabul edendir ve rüzgar çocuklarımıza yaşam ruhunu da vermelidir ve eğer size toprağımızı satarsak, onu beyaz adamın bile girip çayırın çiçeklerinin tad verdiği rüzgarı tadabilecekleri bir yer olarak ayrı ve kutsal tutmalısınız.
ve toprağımızı alma teklifinizi düşüneceğiz. eğer kabul etmeye karar verirsek bir şart koyacağız. beyaz adam bu toprağın hayvanlarına kardeşleri gibi davranacak.
ben vahşiyim ve başka yoldan anlamam.
çayırlarda binlerce çürüyen bufalo gördüm, beyaz adamın geçen trenden vurup bıraktığı.
ben vahşiyim ve dumanlı demir atın bizim sadece canlı kalmak için öldürdüğümüz bufalolardan nasıl daha önemli olabildiğini anlamıyorum.
hayvanlar olmadan insan nedir? eğer bütün hayvanlar bitse, insan ruhun büyük yalnızlığından ölürdü. çünkü hayvanlara ne olursa insana da aynı olur kısa süre içinde. herşey birbirine bağlıdır.
ayakları altındaki toprağın büyükbabalarımızın külleri olduğunu çocuklarınıza öğretmelisiniz. böylece toprağa saygı duyarlar, çocuklarınıza toprağın akrabalarımızın yaşamlarıyla dılu olduğunu söyleyin. çocuklarınıza,bizim çocuklarımıza öğrettiğimizi öğretin. dünya annenizdir. dünyaya ne olursa dünyanın oğullarına da aynısı olur.
bunu biliyoruz biz. dünya insana ait değildir. insan dünyanındır. bunu biliyoruz biz.
bütün herşey bir aileyi bağlayan kan gibi birbirlerine bağlıdır.
dünyaya ne olursa dünyanın oğullarına da o olur. hayat ağını insan örmedi, o sadece bir li onun içinde.
ağa ne yaparsa kendine yapar.
dalgalar gibi...
ama halkım için ayrılan bölgeye gitme teklifinizi düşüneceğiz. ayın ve barış içinde yaşayacağız.geri kalan günlerimizi nerede geçireceğimiz çok az önemli. çocuklarımız babalarının yenilgiyle aşağılandığını gördüler, savaşçılarımız utanç duydu ve yenilgiden sonra günlerini aylaklık etmek ve vücutlarını tatlı yiyecekler ve sert içkilerle kirletmeyle harcıyorlar. kalan günlerimizi nerede geçirdiğimiz önemli değil. çok değiller.
birkaç saat, birkaç kış ve bu dünyada bir zamanlar yaşamış büyük kavimlerin veya şimdi ufak topluluklar halinde ormanda dolaşanların çocukları kalmayacak, bir zamanlar sizinkiler gibi güçlü ve umutlu olanların mezarlarında yas tutmak için. ama niçin halkımın geçip gitmesi için yas tutayım? kavları insan yapar. o kadar. insanlar gelir ve gider.denizin dalgaları gibi.
tanrısı kendisiyle arkadaş gibi konuşan ve yürüyen beyaz adam bilebu ortak kaderden ayrı tutulamaz.
hepimiz kardeş de olabiliriz. göreceğiz. bildiğim bir şey var ki, beyaz adam belki bir gün keşfeder. tanrımız aynı tanrı. şimdi sizin bizim topraklarımıza sahip olmak istediğiniz gibi ona da sahip olduğunuzu düşünebilirsiniz.ama olamazsınız. o insanın tanrısı. ve şefkati kızılderili içinde beyaz adam için de aynı. bu dünya onun için değerli ve dünyaya zarar vermek onun yaratıcısını küçümsemektir. beyazlar da geçip gidecek.belki bütün diğer kavramlardan önce. yatağına pislik yığmaya devam et, bir gece kendi pisliğinde boğulacaksın.
ama yok oluşunda, seni bu topraklara getiren ve özel bir nedenle sana bu toprak ve kızılderili üzerine hakimiyet veren tanrının gücüyle yakılmış olarak parlayacaksın.bu son bize bir sır, çünkü biz bufalolar katledildiğinde,vahşi atlar ehlileştirildiğinde, ormanın gizli köşeleri pekçok insanın kokusuyla dolduğunda ve diri tepelerin görünümü konuşan tellerle lekelendiğinde anlamıyoruz. çalılık nerede?gitmiş!ve hızlı tay ve ona elveda demek nedir? yaşamın sonu ve yaşamaya çalışmanın başlangıcı.
öyleyse topraklarımızı alma teklifinizi düşüneceğiz. kabul edersek, bu vaadettiğiniz ayrılan bölge için olacak.
orada belki kısa günlerimizi dilediğimizce yaşayabiliriz. bu dünyadan en son kızılderili de yok olduğunda ve anası sadece çayırlar üzerinde hareket eden bir bulutken, bu kıyılar ve ormanlar hala halkımın ruhunu muhafaza edecekler.
çünkü onlar bu dünyayı,yeni doğanın annesinin yürek atışını sevdiği gibi severler. öyleyse eğer topraklarımızı satarsak,onu bizim sevdiğimiz gibi sev. onunla bizim ilgilendiğimiz gibi ilgilen. diyarın anısını, onu aldığında olduğu gibi sakla.
ve bütün gücünle; bütün aklınla,bütün kalbinle onu çocukların için koru ve sev. tanrının hepimizi sevdiği gibi.
bildiğimiz bir şey var. tanrımız aynı tanrı. bu dünya onun için değerli.
beyaz adam bile bu ortak kaderden ayrı tutulamaz. bütün bunlardan sonra kardeş de olabiliriz. göreceğiz!
(bkz: seattle)
chief seattle
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?