sabri esat siyavuşgil üstadın ünlü çevirisi, türk edebi çeviri literatürünün şaheseri sayılıyor ve türk dilinde yapılmış en iyi edebi çeviri olduğu görüşü birçok eleştirmen tarafından paylaşılıyor.öyle ki, bu çevirinin, rostandın orijinal metninden bile daha iyi olduğu iddia ediliyor.
burun tiradi
edmond rostand ın ünlü cyrano de bergerac oyununun bir sahnesinde cyrano’nun burnu ile dalga geçmek isteyen bir soyluya verdiği cevap.
soylulardan kendini beğenmiş bir tip olan valvert, cyrano’yu küçük düşürmek ister..
cyrano de bergerac: kibarlar için yasa çizme değil, kılıçtır.
de guiche: can sıkmaya başladı!
vicomte de valvert: pöh! farfaranın biri! de guiche: elverir, kabak tadı! haddini bildirecek kimse yok mu?
de valvert: ne demek! durun şimdi.
(kendisini süzen cyrano’ya yaklaşır ve azametli bir tavırla karşısına dikilir)
burnunuz ne kocaman!
cyrano: (pür ciddiyet) evet, pek kocaman! hepsi bu mu? de
valvert: daha?
cyrano: bu kadarı az delikanlı! halbuki neler neler bulunmaz söyleyecek! asıl iş edada. meselâ bak,
hoyratça:
"burnum böyle olsaydı, mösyö, mutlak dibinden kestirirdim!
dostça: "yana yatmaz mı,
senden evvel davranıp kadehine batmaz mı?"
tarifle: "burun değil bir kere, coğrafyada
böylesine dağ denir, dağ değil, yarımada!"
mütecessis: "acaba neye yarar bu alet?
makas kutusu mudur, divit midir izah et!"
zarifâne: "kuşları sevdiğiniz besbelli!
yorulmasınlar diye yavrucaklar, temelli
bir tünek kurmuşsunuz!"
pür neşe: "birader, şu koskocaman burnunla tütün içince, komşu
"yangın var!" demiyor mu?"
müdebbir: "aman yavrum,
bu ağırlıkla yere düşmenden korkuyorum!"
müşfik: "yaptırın ona küçücük bir şemsiye,
yazın fazla güneşten rengi solmasın diye!"
alimâne: "görmüştüm aristophane’da belki
hippocampelephan tocamélos adındaki hayvanın
burnu gayet büyükmüş! sen ne dersin?"
nobran: "zaten bilirim, sen misafir seversin,
bu, şapka asmak için ne mükemmel bir icat!"
şairâne: "ey burun! bütün cihana inat,
seni baştan aşağı nezle etmeye kaadir
tek rüzgar bulunamaz, karayel istisnadır!"
hazin: "bir de kanarsa, kızıldeniz, ne belâ!"
hayran: "lavantacıya ne mükemmel tabela!"
safiyâne: "abide ne günleri gezilir?"
hürmetkârâne: "beyefendi kibarsınız muhakkak,
yoksa imkânı var mı cumba sahibi olmak?"
köylü: "vış anam! bu ne? bilmem guş mu balıh mı?
yoksa bir tohuma gaçmış salatalıh mı?"
sivri akıllı: "bunu tombalaya koymalı!
kim elinden kaçırmak ister böyle bir malı?"
ve hıçkıra hıçkıra, nihayet, pyrame gibi,
"bu ne felâket! bu ne musibettir yarabbi!
böyle berbat edip de yüzünü sahibinin,
şimdi de utancından kızarıyor bak hain!"
olsaydı biraz nükte, biraz malûmatınız,
işte karşıma geçip bunları sayardınız.
fakat sizde nükteden eser yok zerre kadar,
neyleyim cenab-ı hakk ihsan buyurmamışlar!
zaten bir parça icat kudreti olsa bile
böyle seçkin, muhterem hüzzar önünde hele,
bana bu şakaları yapamazdınız elbet.
ağzınızdan çıkmaya daha olmadan kısmet
bunlardan birinin en ufak başlangıcı,
karşınıza çıkardı bergerac’ın kılıcı!
ben bunları söylerim oldukça belâgatle;
başkasından dinlemem fakat tekini bile!
soylulardan kendini beğenmiş bir tip olan valvert, cyrano’yu küçük düşürmek ister..
cyrano de bergerac: kibarlar için yasa çizme değil, kılıçtır.
de guiche: can sıkmaya başladı!
vicomte de valvert: pöh! farfaranın biri! de guiche: elverir, kabak tadı! haddini bildirecek kimse yok mu?
de valvert: ne demek! durun şimdi.
(kendisini süzen cyrano’ya yaklaşır ve azametli bir tavırla karşısına dikilir)
burnunuz ne kocaman!
cyrano: (pür ciddiyet) evet, pek kocaman! hepsi bu mu? de
valvert: daha?
cyrano: bu kadarı az delikanlı! halbuki neler neler bulunmaz söyleyecek! asıl iş edada. meselâ bak,
hoyratça:
"burnum böyle olsaydı, mösyö, mutlak dibinden kestirirdim!
dostça: "yana yatmaz mı,
senden evvel davranıp kadehine batmaz mı?"
tarifle: "burun değil bir kere, coğrafyada
böylesine dağ denir, dağ değil, yarımada!"
mütecessis: "acaba neye yarar bu alet?
makas kutusu mudur, divit midir izah et!"
zarifâne: "kuşları sevdiğiniz besbelli!
yorulmasınlar diye yavrucaklar, temelli
bir tünek kurmuşsunuz!"
pür neşe: "birader, şu koskocaman burnunla tütün içince, komşu
"yangın var!" demiyor mu?"
müdebbir: "aman yavrum,
bu ağırlıkla yere düşmenden korkuyorum!"
müşfik: "yaptırın ona küçücük bir şemsiye,
yazın fazla güneşten rengi solmasın diye!"
alimâne: "görmüştüm aristophane’da belki
hippocampelephan tocamélos adındaki hayvanın
burnu gayet büyükmüş! sen ne dersin?"
nobran: "zaten bilirim, sen misafir seversin,
bu, şapka asmak için ne mükemmel bir icat!"
şairâne: "ey burun! bütün cihana inat,
seni baştan aşağı nezle etmeye kaadir
tek rüzgar bulunamaz, karayel istisnadır!"
hazin: "bir de kanarsa, kızıldeniz, ne belâ!"
hayran: "lavantacıya ne mükemmel tabela!"
safiyâne: "abide ne günleri gezilir?"
hürmetkârâne: "beyefendi kibarsınız muhakkak,
yoksa imkânı var mı cumba sahibi olmak?"
köylü: "vış anam! bu ne? bilmem guş mu balıh mı?
yoksa bir tohuma gaçmış salatalıh mı?"
sivri akıllı: "bunu tombalaya koymalı!
kim elinden kaçırmak ister böyle bir malı?"
ve hıçkıra hıçkıra, nihayet, pyrame gibi,
"bu ne felâket! bu ne musibettir yarabbi!
böyle berbat edip de yüzünü sahibinin,
şimdi de utancından kızarıyor bak hain!"
olsaydı biraz nükte, biraz malûmatınız,
işte karşıma geçip bunları sayardınız.
fakat sizde nükteden eser yok zerre kadar,
neyleyim cenab-ı hakk ihsan buyurmamışlar!
zaten bir parça icat kudreti olsa bile
böyle seçkin, muhterem hüzzar önünde hele,
bana bu şakaları yapamazdınız elbet.
ağzınızdan çıkmaya daha olmadan kısmet
bunlardan birinin en ufak başlangıcı,
karşınıza çıkardı bergerac’ın kılıcı!
ben bunları söylerim oldukça belâgatle;
başkasından dinlemem fakat tekini bile!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?