bir sefer meclise basortusu ile girip daha sonra da kovulan ve bununla gundem haline gelen kisi.
merve kavakçı
amerikan ajani oldugu soylenen insan.
kapatılan fazilet partisi milletvekili. hakkında açılan sahtecilik davasından (bkz: zamanaşımı) nedeniyle sıyrılan, baş örtüsü kriziyle ve milletvekili dokunulmazlığıyla (bkz: suç işleme ayrıcalığı) kazanan abd vatandaşı.
meclise geldiğinde bülent ecevitin arkadaşlarım lütfen şu hanıma haddini bildiriniz çıkarın şu kadını dışarı talimatıyla yemin etmesi engellenen halkın seçtiği halkın tercihine saygısı olmayanların engellediği milletvekili.
kendi kurduklari sisteme göre milletvekili secilme durumunu belirleyip, kriterlere uydugu icinde mazbata almaya hak kazanan ve sonra da halkin tercihlerine ve kendilerine saygili olunmadiginin kaniti olan eski milletvekillerimizden birisi. kimileri birileri tarafindan yönlendiriliyor diyebilir onu ispat edemeyiz (edebilecek olan varsa seviniriz.). sayet ortada da bir secim sistemi varsa ve ona uygun olarak birisi secilmisse bu kim olursa olsun fark etmez sonucta o konuma gelmistir ve tartismaya gerek yoktur. tastirilmak isteniyorsa secim sistemi ve toplum yapisi tartisilmalidir.
bir zamanlar bi kadın vardı;dinin gereği olarak başını örterdi(kendine göre erkekleri tahrik etmemek için),sonrada suratına erkekleri tahrik etmemek için allığını,rujunu sürerdi ve bu kadın bir gün meclise geldi kitleleri arkasına aldı, halkın gönderdiği yerden kovuldu.bir gün bir baktık ki amerikan vatandaşı olduğu ortaya çıktı, sonrada ortadan kaybolduda vatanında yaşıyo haberleri geldi.sonra o bile davasını unuttu gitti,rujunu sürüp allanıp pullanıp,başını kapatıp derslere girdi amerikasında ama burdaki kitlesi onun peşinden koşmayı bırakmadı,kimilerinin süper kahramanı oldu.
(bkz: aziz nesin)
(bkz: neyzen tevfik)
(bkz: #159353)
(bkz: #304875)
(bkz: aziz nesin)
(bkz: neyzen tevfik)
(bkz: #159353)
(bkz: #304875)
kasıtlı bir biçimde gündem yaratmak,ortalığı karıştırmak amacıyla piyasaya sürülmüş, kimlere hizmet ettiği belli olmayan, amaçlarını gerçekleştirmek için türkiye de çok klişe bir sembolu kullanan hatun kişi.
düzenbaz ve din taciri olduğu mahkeme kararlarıyla sabit olan, tüebanın altına, neler gizlendiği daha sonra bir bir ortaya çıkan abd yurttaşı.
10.11.2006, vakit gazetesi’inde yazdıkları;
bu hafta içinde gelişen hadiselerin basına yansımalarına bakıyorum da; “iyi ki vakit var!”
diyorum. o, doğruluk endeksli değil sadece, aynı zamanda da doğruluk endeksi. iyi ki vakit var! bu neden önemli? çünkü ondan başka bu işi yapan kalmamış. kıyısından köşesinden yapmakla yetinenlere, zaman zaman “bir parça” eğilip bükülmeyi mübah sayanlara gelince, bu, prensip sahibi olmakla bir değildir elbette. ilkelerin bir oy, bir şov, bir ekran gözükümü, bir mikrofon uzatımı için hiçe sayıldığı bugünde iyi ki vakit var, bu sapmalara dikkat çekecek! halkın sesi, hakkın sesi olarak vakit var! vakit ailesine mensup olmaktan gurur duyuyor, bir okur olarak teşekkür ediyorum.
hafta boyu ısrarla düşüncemi öğrenmek isteyen basın mensuplarına gelince, bizim açımızdan dava en yüce mahkemeye intikal etmiştir, bu aşamada konuşmamız uygun değildir demekle yetiniyorum.
abd seçimleri
salı günü yapılan abd ara seçimlerinde tarih yazıldı. sonuç herkese sürpriz oldu, demek yanlış olmaz. demokratlar hem senato’yu hem de temsilciler meclisi’ni aldılar. yani ikisinde de çoğunluğu ele geçirdiler. bu, amerikan siyasetinin pek alışık olmadığı bir şeydir. abd tarihi genelde tutucu, elitist cumhuriyetçiler tarafından yönetilen kongrelere ve onlar tarafından oluşturulan hükümetlere alışkın. arada bir kennedy gibi, carter ve clinton gibi demokratlar, tepki oylarıyla başkan seçilirler mesela. ama kongre’nin iki kanadında stabil bir cumhuriyetçi hâkimiyeti gözlenir genelde. bu sefer tam bir patlama gerçekleşti. tepki patlaması da diyebilirsiniz buna... irak tepkisi! bush için utanç verici bir durum. herhalde çarşamba sabahı bush olarak uyanmak dünyanın en kötü şeyi olmuştur. yeryüzünde kimse onun yerinde olmak istememiştir. bir gece önce sandıkların açılmaya başladığı saatlerde erkenden istirahata çekilmiş sayın bush. sonra gece on bir civarında sağ kolu karl rove, kara haberi uyandırarak vermiş: “temsilciler meclisi’ni kaybettik!” demokratlar, tahminlerin ötesinde ve almaları gerekenin üç katı sayıda koltuğu hem de çoğu yerde açık farkla aldılar. gecenin ilerleyen saatlerinde senato aritmetiğinde de cumhuriyetçileri yakalayan demokratlar, montana ve virginia gibi katı cumhuriyetçi olan eyaletlerin de demokrat listesine katılmasıyla ikinci zaferlerini ilan ettiler.
bu seçim -teşbihte hata olmaz- bush, cheney ve rumsfeld üçlüsünün yüzüne inen acı bir tokat oldu. kibir kadar kötü bir şey var mıdır? kendini hiç ölmeyecek, hiç düşmeyecek zannetmek kadar kötü, bir o kadar da zavallı bir şey var mıdır? üçü de öyle zannetti. biz ne yaparsak yapalım, hesaba tutulmayacağız sandılar... yanıldılar. çarşamba öğlen saatlerinde bush, halkın karşısında kameralara seslendi: “sorumluluk benimdir, hayal kırıklığına uğradım.” bush’u beyaz saray’ın arkasında her zaman basın toplantılarını yaptığı gül bahçesi’ne çıkarken seyrettim. o her zamanki gibi gerilmiş, külhanbeyi tavırlı kolları vücuduna bitişmişti. eskisi gibi –mecazi manada değil, gerçek anlamda- burnu havada da yürümüyordu. merkepten düşmüş karpuz gibiydi. darmadağın. benzer bir manzara sadece iki saat sonra washington’a düşen ikinci bomba haberle gözlendi. rumsfeld görevinden alınmıştı. (günümüz daha da iyi olabilir miydi?..) vaziyeti kurtarmak babında birinin “gitmesi” lazımdı. bu yüz kızartıcı tablo belki o zaman biraz hafifletilebilirdi. ama cheney gidecek değildi ya!.. cheney’siz bir bush, beyinsiz bir kuştan farksız olurdu, onun için bu çözüm değildi. gözler rumsfeld’e çevrildi, günah keçisi ilan edildi! bush ve hemen arkasında onu takip eden rumsfeld ekran karşısına çıktıklarında, rumsfeld ağlamamak için kendini zor tuttu, irak’ta görev yapan askerleri çok özleyeceğini söylediğinde sesi titriyordu, ebu gureyb de onu unutmayacaktı. kendini harcanmış hissediyor olması muhtemeldi...
atalarımız ne güzel söylemişler: “bir varmış, bir yokmuş.” bunu anlamak için evvel zaman içine gitmeye gerek yoktu. yakın tarihimiz, orada veya burada, abd’de veya türkiye’de buna delildi. insan faniydi... işinde de fani, gücünde de...
bu hafta içinde gelişen hadiselerin basına yansımalarına bakıyorum da; “iyi ki vakit var!”
diyorum. o, doğruluk endeksli değil sadece, aynı zamanda da doğruluk endeksi. iyi ki vakit var! bu neden önemli? çünkü ondan başka bu işi yapan kalmamış. kıyısından köşesinden yapmakla yetinenlere, zaman zaman “bir parça” eğilip bükülmeyi mübah sayanlara gelince, bu, prensip sahibi olmakla bir değildir elbette. ilkelerin bir oy, bir şov, bir ekran gözükümü, bir mikrofon uzatımı için hiçe sayıldığı bugünde iyi ki vakit var, bu sapmalara dikkat çekecek! halkın sesi, hakkın sesi olarak vakit var! vakit ailesine mensup olmaktan gurur duyuyor, bir okur olarak teşekkür ediyorum.
hafta boyu ısrarla düşüncemi öğrenmek isteyen basın mensuplarına gelince, bizim açımızdan dava en yüce mahkemeye intikal etmiştir, bu aşamada konuşmamız uygun değildir demekle yetiniyorum.
abd seçimleri
salı günü yapılan abd ara seçimlerinde tarih yazıldı. sonuç herkese sürpriz oldu, demek yanlış olmaz. demokratlar hem senato’yu hem de temsilciler meclisi’ni aldılar. yani ikisinde de çoğunluğu ele geçirdiler. bu, amerikan siyasetinin pek alışık olmadığı bir şeydir. abd tarihi genelde tutucu, elitist cumhuriyetçiler tarafından yönetilen kongrelere ve onlar tarafından oluşturulan hükümetlere alışkın. arada bir kennedy gibi, carter ve clinton gibi demokratlar, tepki oylarıyla başkan seçilirler mesela. ama kongre’nin iki kanadında stabil bir cumhuriyetçi hâkimiyeti gözlenir genelde. bu sefer tam bir patlama gerçekleşti. tepki patlaması da diyebilirsiniz buna... irak tepkisi! bush için utanç verici bir durum. herhalde çarşamba sabahı bush olarak uyanmak dünyanın en kötü şeyi olmuştur. yeryüzünde kimse onun yerinde olmak istememiştir. bir gece önce sandıkların açılmaya başladığı saatlerde erkenden istirahata çekilmiş sayın bush. sonra gece on bir civarında sağ kolu karl rove, kara haberi uyandırarak vermiş: “temsilciler meclisi’ni kaybettik!” demokratlar, tahminlerin ötesinde ve almaları gerekenin üç katı sayıda koltuğu hem de çoğu yerde açık farkla aldılar. gecenin ilerleyen saatlerinde senato aritmetiğinde de cumhuriyetçileri yakalayan demokratlar, montana ve virginia gibi katı cumhuriyetçi olan eyaletlerin de demokrat listesine katılmasıyla ikinci zaferlerini ilan ettiler.
bu seçim -teşbihte hata olmaz- bush, cheney ve rumsfeld üçlüsünün yüzüne inen acı bir tokat oldu. kibir kadar kötü bir şey var mıdır? kendini hiç ölmeyecek, hiç düşmeyecek zannetmek kadar kötü, bir o kadar da zavallı bir şey var mıdır? üçü de öyle zannetti. biz ne yaparsak yapalım, hesaba tutulmayacağız sandılar... yanıldılar. çarşamba öğlen saatlerinde bush, halkın karşısında kameralara seslendi: “sorumluluk benimdir, hayal kırıklığına uğradım.” bush’u beyaz saray’ın arkasında her zaman basın toplantılarını yaptığı gül bahçesi’ne çıkarken seyrettim. o her zamanki gibi gerilmiş, külhanbeyi tavırlı kolları vücuduna bitişmişti. eskisi gibi –mecazi manada değil, gerçek anlamda- burnu havada da yürümüyordu. merkepten düşmüş karpuz gibiydi. darmadağın. benzer bir manzara sadece iki saat sonra washington’a düşen ikinci bomba haberle gözlendi. rumsfeld görevinden alınmıştı. (günümüz daha da iyi olabilir miydi?..) vaziyeti kurtarmak babında birinin “gitmesi” lazımdı. bu yüz kızartıcı tablo belki o zaman biraz hafifletilebilirdi. ama cheney gidecek değildi ya!.. cheney’siz bir bush, beyinsiz bir kuştan farksız olurdu, onun için bu çözüm değildi. gözler rumsfeld’e çevrildi, günah keçisi ilan edildi! bush ve hemen arkasında onu takip eden rumsfeld ekran karşısına çıktıklarında, rumsfeld ağlamamak için kendini zor tuttu, irak’ta görev yapan askerleri çok özleyeceğini söylediğinde sesi titriyordu, ebu gureyb de onu unutmayacaktı. kendini harcanmış hissediyor olması muhtemeldi...
atalarımız ne güzel söylemişler: “bir varmış, bir yokmuş.” bunu anlamak için evvel zaman içine gitmeye gerek yoktu. yakın tarihimiz, orada veya burada, abd’de veya türkiye’de buna delildi. insan faniydi... işinde de fani, gücünde de...
akşam fox tvde çapraz ateş adlı programa katıldı.. anladığım şey duymak istemiyorlar.. reha muhtarın deyimiyle vurdum duymaz insan olarak nitelendiriliyor.. bu kadının milletvekili olabildiğine hala inanamıyorum... (bkz: bu bir rüya olmalı)
nazlı ılıcak denen varlığın kifayetsizce nasıl desteklediğine şahit olduğumuz şahıs...
meclise türbanla girmeye çalışarak tarihi hatalardan birisini yapmıştır ve o salak,şabalak suratının ne hale geldiğini tüm türkiye görmüştür.
şimdi amerikada türkiye aleyhtarı kampanyalarda boy gösteriyor.
(bkz: ananı da al git merve)
şimdi amerikada türkiye aleyhtarı kampanyalarda boy gösteriyor.
(bkz: ananı da al git merve)
ecevit rahmetli olduktan sonra
-yüce mahkemenin huzuruna şimdi çıktı..bize yorum yapmak düşmez tarzında bi laf etmişti...
-yüce mahkemenin huzuruna şimdi çıktı..bize yorum yapmak düşmez tarzında bi laf etmişti...
babasi teksasin imamidir. turklere karsi guzel duygular besler.
aslında amerikan vatandaşı olan türkiyeyi karıştırmak için dönemin dinci partilerinden milletvekili seçilen,mecliste yanında türban savunucusu nazlı ılıcak ile otururken rahmetli sayın bülent ecevit tarafından mecliste iyice haşlanan türkiye için gram faydası olmayan krizlere sebebiyet veren kişi şimdide sanırım amerikada yaşıyor. nedense mikserlerin hepsi amerikaya kaçıyor.
(bkz: kavak yelleri)
kendisi 10 yıl aradan sonra "helal gıda konferansı" icin türkiyeye gelmi$tir.
gözümüz yollarda kalmı$tı.
gözümüz yollarda kalmı$tı.
meclis, kendisine iade-i itibar yapacak.
ağır ağır geliyorlar mirim, söylemiştim...
ağır ağır geliyorlar mirim, söylemiştim...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?