merve kavakçının provake ettiği ve dspnin alkışlarla protesto ettiği , tehlikeli girişim
türbanla meclise girmek
baş örtüsü bir insanın kendini tanımlama biçimi ve hakkıdır. eğer bu kişi halk tarafından baş örtüsü ile seçilmiş ve milletvekili olabilmişse hem ona hem de onun seçmen kitlesine saygı duymak demokrasinin gereğidir... ve seçildiği gibi baş örtüsü ile meclise de girebilmelidir...
çok büyük bir saldırıdır. öyle dehşetli ve azametlidir ki, meclisin yıkılması işten bile değildir. hatrta bütün ankara bile mazallah yok olabilir. tahmini bi atom bombasının 1960, bilemedin 61 katı tahrip gücüne sahiptir. bu saldırı bir defa gerçekleşmiş, merve kavakçı denen militan meclise girmiştir. tek başına laik cumhuriyeti yıkma mücadelesi vermiştir. bu esnada cumhuriyet neredeyse yıkılacak gibi olmuş, ama kahraman milletvekilleri merve kavakçıyı yaka paça meclisten atarak bu büyük düşmanı etkisiz hale getirmişlerdir. bu o kadar önemli bir olaydır ki aslında, uğruna bir gün bayram ilan edilse yeridir.
bi siktirip gidiniz lütfen. nasıl bi laik cumhuriyetimiz var ki türban denen bez parçası ile yıkılıyor ben anlamadım. eğer türbandan cumhuriyet yıkılıyorsa, ben donlarımı ve çoraplarımı toplayıp amerikaya cihada çıkıyorum o zaman. bırakallaasen ya.
bi siktirip gidiniz lütfen. nasıl bi laik cumhuriyetimiz var ki türban denen bez parçası ile yıkılıyor ben anlamadım. eğer türbandan cumhuriyet yıkılıyorsa, ben donlarımı ve çoraplarımı toplayıp amerikaya cihada çıkıyorum o zaman. bırakallaasen ya.
ayar almaya geldim yardımcı olacak biri varmı demek tir.
merve kavakçıya onu seçen halk tarafından verilmiş haktır ancak yıllarca halkçı diye millete sunulan bir kişi arkadaşlarım lütfen şu hanıma haddini bildiriniz diyerek halkçılık anlayışını bizlere göstermiş halkta ilk seçimde kendisini sandığa gömmüştür bir de şuna bakmak lazım başörtüsüne bu kadar tepki veren zihniyet fadıl akgündüz mecliste yemin ederken salonu terketmişlerdir merve kavakçı da ise meclisin altını üstüne getirmişlerdir fadıl akgündüz binlerce insanı dolandırdığı için sessiz bir tepki alırken merve kavakçı ise inandığı gibi yaşadığı için meclisten resmen atılmıştır işte bu iki yüzlü zihniyet inandığı gibi yaşayana saldırır hırsıza ise meclisi terkederek tepki verir birde bunlarıda atatürkçülük adı altında yapar.
suç değil haktır.laikliğin özüne de çok büyük hakarettir bence aksini iddia etmek.en büyük üzüntüm de gençlerin bunu görememesi,hadi tepedeki dinazorları geçtim.
anlamıyorum,anlayamıyorum... nedir,niyedir bir insanın inancına uygun davranması,giyinmesini devlet işlerine karıştıran. laiklik tüm dini duygulardan,davranışlardan arınmak mıdır? yahu ateistliği seçmiş insanın bile din olgusuna karşı bir duruşu,poziyonu yok mudur? nası soyutluyacaz birilerine göre bizi modern olmaktan uzak tutan lanet olasıca dini?
şimdi buradan türban-eşarp ayrımına girip konuyu saptıranlar olabilir.. onlara da allah’tan acil akıl fikir diliyorum... ver yarabbi.... amin...
anlamıyorum,anlayamıyorum... nedir,niyedir bir insanın inancına uygun davranması,giyinmesini devlet işlerine karıştıran. laiklik tüm dini duygulardan,davranışlardan arınmak mıdır? yahu ateistliği seçmiş insanın bile din olgusuna karşı bir duruşu,poziyonu yok mudur? nası soyutluyacaz birilerine göre bizi modern olmaktan uzak tutan lanet olasıca dini?
şimdi buradan türban-eşarp ayrımına girip konuyu saptıranlar olabilir.. onlara da allah’tan acil akıl fikir diliyorum... ver yarabbi.... amin...
mevzu ile alakalı yazabilecek başka başlıklar da olabilir aslında ama.. burası da müsait..
yakın vakitte rahmetli olan ecevit için ne methiyeler dizildi... halkçı,halkçı diye şişirildi.buyrun bakın halkçı adam neler söylemiş sırf başını örten halkın seçtiği bir vekilin meclise girmesi üzerine. ( vekili özellikle vurguluyorum çünkü halk iradesini yansıtır bu durum)
"bu hanıma haddini bildiriniz! burası devlete kafa tutulacak yer değildir!"
anayasanın 10 maddesi der ki:
"herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir."
ve yine madde 15 in içinde bir bölümde der ki:
"...kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz"
ve yine madde 17 nin içinde bir kısımda der ki:
"herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
bu konuda bariz bir anayasa ihlali olduğu kanısındayım.kaldı ki anayasada bu tür haklar olmasa da özgür bir özgür çocukları olmak isteyen herkesin bu konuda "laiklik elden gidiyor a.k sıçtık" çığırtkanlığı yapması oldukça saçmadır.
yakın vakitte rahmetli olan ecevit için ne methiyeler dizildi... halkçı,halkçı diye şişirildi.buyrun bakın halkçı adam neler söylemiş sırf başını örten halkın seçtiği bir vekilin meclise girmesi üzerine. ( vekili özellikle vurguluyorum çünkü halk iradesini yansıtır bu durum)
"bu hanıma haddini bildiriniz! burası devlete kafa tutulacak yer değildir!"
anayasanın 10 maddesi der ki:
"herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir."
ve yine madde 15 in içinde bir bölümde der ki:
"...kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz"
ve yine madde 17 nin içinde bir kısımda der ki:
"herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
bu konuda bariz bir anayasa ihlali olduğu kanısındayım.kaldı ki anayasada bu tür haklar olmasa da özgür bir özgür çocukları olmak isteyen herkesin bu konuda "laiklik elden gidiyor a.k sıçtık" çığırtkanlığı yapması oldukça saçmadır.
(bkz: laiklik)
merve kavakçının gerçekleştirmeye çalıştığı bir eylemdir. ama güzel ecevitim "şu kadına haddini bildiriniz diyerek" cevabını vermiş ve o kadına bu sözleriyle haddini bildirmiştir.o kadının başörtüsüyle oraya girmesinin dinle hiç bir alakası yoktur. zaten dinimizde kadınların erkeklerin bolca bulunduğu bir ortamda boy göstermesi hoş karşılmayan bir durumdur ki o kadının oraya bu şekilde girmesi onun ne olduğunu ne yapmaya çalıştığını göstermektedir. oraya kafasına geçirdiği o türban denen şeyle girmesinin tek sebebi dikkat çekmek, gündem yaratmaktır, ve maalesef bunu da başarmıştır.
(bkz: belkıs)
hz. süleyman, sebe melikesi belkisin varligini kendisine haber getiren hüdhüd sayesinde ögrenmisti:"derken uzun zaman geçmeden (hüdhüd) geldi ve dedi ki: "senin kusatamadigin (ögrenemedigin) seyi, ben kusattim ve sana sabadan kesin bir haber getirdim. gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadin buldum ki, ona her seyden (bolca) verilmistir ve büyük bir tahti var. onu ve kavmini, allahi birakip da günese secde etmektelerken buldum, seytan onlara yaptiklarini süslemistir, böylece onlari (dogru) yoldan alikoymustur; bundan dolayi onlar hidayet bulmuyorlar." (neml sûresi 22-24)
bu bilginin üzerine hz. süleyman, allahi ilâh olarak kabul etmeyip günese secde eden ve seytanin kendilerine süslü gösterdigi bir sistemi kabul eden sebe halkini, imana davet etmek için onlara "rahman ve rahim olan allahin adiyla" baslayan bir mektup öndermisti. ve tüm kavmi kendisine teslim olmaya çagirmisti. "gerçek su ki, bu, süleymandandir ve süphesiz rahman ve rahim olan allahin adiyla (baslamakta)dir. (içinde de:) "bana karsi büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olarak gelin" diye (yazilmaktadir). (neml sûresi 30-31)
sebe melikesi o ana kadar hiç karsilasmadigi kadar kesin bir üslupla tüm hükümdarligini kendisine katmasini isteyen hz. süleymanin, bu mektubu arsisinda çok sasirmisti. ve kendisini kesin olarak bozguna ugratacagindan emin oldugu bu hükümdari, kararindan vazgeçirmek için ona yüklü hediyeler göndermek yolunu seçmisti. ne var ki allahin rizasini ve rahmetini hiç bir zaman maddî bir menfaate tercih etmeyen tüm peygamberler gibi hz. süleyman da, sebe melikesi belkisin hediyelerini geri çevirmis ve elçileri vasitasiyla ona ne kadar kararli, onurlu ve allaha bagli oldugunu gösteren söyle bir haber göndermisti:"(elçi hediyelerle) süleymana geldigi zaman: "sizler bana mal ile yardimda mi bulunmak istiyorsunuz? allahin bana verdigi, size verdiginden daha hayirlidir; hayir, siz, hediyenizle sevinip ögünebilirsiniz" dedi. sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onlarin karsi koymalari mümkün degil ve biz onlari ordan horlanmis asagilanmis ve küçük düsürülmüsler olarak sürüp çikaririz." (neml sûresi 36-37)
hz. süleyman sebe melikesi belkisa allahin adi ile basladigi mektubunda kendi gücünün yüce rabbinden geldigini ve asla yenilmeyecek bir kuvvete sahip oldugunu hissettirmisti. nitekim hz. süleyman cinlerden, insanlardan olusan, ona büyük bir teslimiyetle ve sevkle bagli bir orduya sahipti. öyle ki bu ordunun her üyesi süleyman aleyhisselamin bütün sözlerini büyük bir hosnutlukla ve tam bir itaatle yerine getirmekteydi. elbette hz. süleymanin ordusunun tüm gücü allahtan gelmekteydi ve allahin ordusu adetullaha uygun olarak her zaman üstün gelecekti.
sebe melikesi belkis, onun (hz. süleymanin) sarayina gittiginde o güne kadar hiç görmedigi büyük bir mülk ve zenginlikle karsilasmisti:
"ona: "köske gir" denildi. onu görünce derin bir su sandi ve (etegini çekerek) ayaklarini açti. (süleyman:) dedi ki: "gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmis bir kösk zemindir." dedi ki: "rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artik) ben süleymanla birlikte âlemlerin rabbi olan allaha teslim oldum." (neml sûresi 44)
belkıs müslüman olduktan sonra da idareciliğine devam etmiştir.
hatta peygamberimizin hanımı hz. aişe de devlet yönetiminde bulunmuştur.
tüm bunlara baktığımızda islamda devlet yönetiminde kadının yeri vardır, olmalıdır. hatta kadınlara kadınlığını veren islamdır.
yani biz eğer islam ülkesiysek zaten başı örtülü olarak bir kadının meclise girmesinde dince bir sakınca yoktur, laik isek de yoktur, çünkü devlet kimsenin dinine karışmamaktadır.
hz. süleyman, sebe melikesi belkisin varligini kendisine haber getiren hüdhüd sayesinde ögrenmisti:"derken uzun zaman geçmeden (hüdhüd) geldi ve dedi ki: "senin kusatamadigin (ögrenemedigin) seyi, ben kusattim ve sana sabadan kesin bir haber getirdim. gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadin buldum ki, ona her seyden (bolca) verilmistir ve büyük bir tahti var. onu ve kavmini, allahi birakip da günese secde etmektelerken buldum, seytan onlara yaptiklarini süslemistir, böylece onlari (dogru) yoldan alikoymustur; bundan dolayi onlar hidayet bulmuyorlar." (neml sûresi 22-24)
bu bilginin üzerine hz. süleyman, allahi ilâh olarak kabul etmeyip günese secde eden ve seytanin kendilerine süslü gösterdigi bir sistemi kabul eden sebe halkini, imana davet etmek için onlara "rahman ve rahim olan allahin adiyla" baslayan bir mektup öndermisti. ve tüm kavmi kendisine teslim olmaya çagirmisti. "gerçek su ki, bu, süleymandandir ve süphesiz rahman ve rahim olan allahin adiyla (baslamakta)dir. (içinde de:) "bana karsi büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olarak gelin" diye (yazilmaktadir). (neml sûresi 30-31)
sebe melikesi o ana kadar hiç karsilasmadigi kadar kesin bir üslupla tüm hükümdarligini kendisine katmasini isteyen hz. süleymanin, bu mektubu arsisinda çok sasirmisti. ve kendisini kesin olarak bozguna ugratacagindan emin oldugu bu hükümdari, kararindan vazgeçirmek için ona yüklü hediyeler göndermek yolunu seçmisti. ne var ki allahin rizasini ve rahmetini hiç bir zaman maddî bir menfaate tercih etmeyen tüm peygamberler gibi hz. süleyman da, sebe melikesi belkisin hediyelerini geri çevirmis ve elçileri vasitasiyla ona ne kadar kararli, onurlu ve allaha bagli oldugunu gösteren söyle bir haber göndermisti:"(elçi hediyelerle) süleymana geldigi zaman: "sizler bana mal ile yardimda mi bulunmak istiyorsunuz? allahin bana verdigi, size verdiginden daha hayirlidir; hayir, siz, hediyenizle sevinip ögünebilirsiniz" dedi. sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onlarin karsi koymalari mümkün degil ve biz onlari ordan horlanmis asagilanmis ve küçük düsürülmüsler olarak sürüp çikaririz." (neml sûresi 36-37)
hz. süleyman sebe melikesi belkisa allahin adi ile basladigi mektubunda kendi gücünün yüce rabbinden geldigini ve asla yenilmeyecek bir kuvvete sahip oldugunu hissettirmisti. nitekim hz. süleyman cinlerden, insanlardan olusan, ona büyük bir teslimiyetle ve sevkle bagli bir orduya sahipti. öyle ki bu ordunun her üyesi süleyman aleyhisselamin bütün sözlerini büyük bir hosnutlukla ve tam bir itaatle yerine getirmekteydi. elbette hz. süleymanin ordusunun tüm gücü allahtan gelmekteydi ve allahin ordusu adetullaha uygun olarak her zaman üstün gelecekti.
sebe melikesi belkis, onun (hz. süleymanin) sarayina gittiginde o güne kadar hiç görmedigi büyük bir mülk ve zenginlikle karsilasmisti:
"ona: "köske gir" denildi. onu görünce derin bir su sandi ve (etegini çekerek) ayaklarini açti. (süleyman:) dedi ki: "gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmis bir kösk zemindir." dedi ki: "rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artik) ben süleymanla birlikte âlemlerin rabbi olan allaha teslim oldum." (neml sûresi 44)
belkıs müslüman olduktan sonra da idareciliğine devam etmiştir.
hatta peygamberimizin hanımı hz. aişe de devlet yönetiminde bulunmuştur.
tüm bunlara baktığımızda islamda devlet yönetiminde kadının yeri vardır, olmalıdır. hatta kadınlara kadınlığını veren islamdır.
yani biz eğer islam ülkesiysek zaten başı örtülü olarak bir kadının meclise girmesinde dince bir sakınca yoktur, laik isek de yoktur, çünkü devlet kimsenin dinine karışmamaktadır.
damsız girilemeyecek yere damsız girmeye calisan kisinin davranisidir. secme ve secilmenin esaslari belirlenmisken götünü yırtıp gergınlik yaratmaya gerek yoktur. nihayetinde özgürlük düşmanı sıkmabaşın siyasi bir amblem olarak mecliste bilincli olarak sokulamayacagi belliyeken götten zorlamalara kalkışmak abesle iştigaldir.
amerikan yalakası pardon yurttaşı kavakçı’nın yaptıgı ise kurgulanmış bir davranıştı.
siyasi islam ne zaman inanç sömüsü adı altında kadınların beyinlerini uyusturmaya calışmazsa, o zaman türbanlılar bazı meslek dallarında calışabilirler. bunlar açıkken zorlamaya gerek yoktur.
amerikan yalakası pardon yurttaşı kavakçı’nın yaptıgı ise kurgulanmış bir davranıştı.
siyasi islam ne zaman inanç sömüsü adı altında kadınların beyinlerini uyusturmaya calışmazsa, o zaman türbanlılar bazı meslek dallarında calışabilirler. bunlar açıkken zorlamaya gerek yoktur.
eşitlik kavramı türkiye ye yabancı olduğu için pek yadırganmaması gereken olay.turbanı siyası sorun haline getiren zihniyetlerin oy alabilmek için yol açtığı bu olay turban takanların ülke de ezilmesine sebep olmaktan başka bir işe yaramamıştır.devletin hiç bir kurumunda çalışamayan bu insanlar çalışabilmek için gerekli olan eğitimi de alamıyorlar zaten.durum böyle olunca da tek başına bir iş yapmaya kalkan kişi populer olmaktan başka hiç bir şey yapamıyor.ülke de yaşanan bir ikilik bu.resmen iki tarafa ayrılmıs durumda ülke.turban takanlar turban takmayanlar.bu ikiliğin ortadan kalkması için herkesin başının açık mı olması lazım yoksa tam tersi kapalı mı? hiç bir suçu olmayan insanlar ezilmeye devam mı edicek? onlar insan değil mi? onlar turk değil mi? laiklik kavramının işine gelen tarafını görmeye devam edenler olduğu sürece çözümü bulunamayacak olan konu.
aslan kafesine pirzolayla girmektir.
atatürk, herhangi bir parti ya da benzeri bir siyasi içerik taşıyan rozet, şapka ve benzeri ile meclise girmekten farkı olmayan davranıştır.her ne kadar politik siyasal islam ile tamamen zıt kutuplarda olsam da baskının bir insan hakları ihlali olması nedeniyle engellenmesine karşı durduğum durumdur.öyle ki bu baskılar sonucu memlekette irtica tehlikesi daha da artmıştır.kadınların özgürleşmesine, örgütlenmesine ve insanların daha çok demokrasiyi istemelerine kulaklarını tıkayanlar ve bu mücadelelerde kişilerin önlerini tıkayanların bu yol ile kendilerince demokrasiyi şiar edinmelerini anlamak mümkün değildir.
manisa mesir macunu şenliklerinin arasına çırılçıplak dalmak gibi bir şeydir,her ne kadar meclisin tavrını kınamış da olsam gerçekten saçmadır.
kamu alanında nasıl taraftarvari, provakatör ya da bölücülüğe sebebiyet verebilecek davranış yasaksa, türban takmak da dini bir sembol olduğu için yasaktır ve gayet de doğal bir durumdur. kamuda devleti temsil eden insanların dıştan bütün görüşlere eşit mesafede olmaları gerekmektedir.zira görünür bir şekilde haç taşımak da yasaktır, dikkat çekici şekilde açık giyinmek de, türban takmak da... bu durumdan bir artniyet çıkaran insanlar bunu tamamen bir provake aracı olarak kullanmakta, insanların dini duygularını istismar etmektedirler.
’milletin, vekiller aracılığıyla temsil edildiği meclise girmekle, bir bara girmek arasındaki farkı anlayamayan birine neyi anlatacaksın’ dedi kendim, kendime. bu arada ben ’damsız girilemeyen’ yerlerde güvenlik olarak çalıştığımdan bilirim ki; bu sadece müşteri seçmek için kullanılan bir kriterdir ve duruma göre değişiklik gösterir. eğer gelen kişinin oraya ait olmadığına kanaat getirirseniz, dam olsa da almayabilirsiniz. (bkz: rezervasyonunuz var mı) sadece bişeyler içip, müzik dinlemeye geldiğini, sorun çıkarmayacağını düşündüğünüz biriyse, damsız da olsa girmesine izin verebilirsiniz. ama şurası bilinmelidir ki; orası özel bir mülktür ve istenilen şartlara uymadığını düşündüğünüz birini içeri almayabilirsiniz. isterseniz ’piyano çalmasını bilen, patlayıcı uzmanı meksikalı cüceler hariç kimse giremez’ de diyebilirsiniz. işte ’meclis’ böyle bir yer değildir. o yüzden (bkz: teşbihte hata olmaz) yani, benzetme hata kaldırmaz, sorumluluk ister.
suctur.devletin geçmişi göz önune alındıgında eger o turban yaptıgı işede etki edecek ki etmiştir daha önceki tecrübeler ile, belirli bir tarafta olanları kayıracak ise külliyatı suctur.bu sadece türban ile degil sosyalizm/nihilizm budizm gibi diğer fikirler içinde gecerlidir.eger devlet yonetımınde yer almak istiyor isen onu cıkaracaksın ha zaten onu örtunmeyen ama daha degişik formu zaten suan meclistedir.devlet yönetimi bir iş tir ve işin bencesi olmaz.sen mecliste bir fikri siyasi yapıyı temsil edebilmeden önce ülke bekaasını düşünmüyorsan ne olur gelirsin ayar alır suurunu kaybeder gidersin.
ısrarla anlayamadığım şey neden girebileceğim yerler türbanla...türbansız olarak ayrılmak zorunda ...ceketle girilmez diye bi yasak koyabilirmisiniz yada türbansız girilmez ...kavakcının yada onu oraya gönderenlerin niyeti neydi tartışılır o ayrı mesele ama neden bu mesele kullanılmaya provake edilmeye hazır bir mesele haline getirildi neden meclise türbanlı biri girdiği anda tepkiler canavar görmüş gibi sert oldu...nasıl ki bayan millet vekillerinden kimi etekle kimi pantolonla kimi ceketle kimi bilmemneyle rahatlıkla girebiliyosa türbanında böyle bir tercih olabileceği anlaşılamıyor yahu takıldıkları nokta inanç meselesi mi...iyide bu ülke özgür ve laik bir üke değil mi kime ne ...laik dedim evet çünkü laiklik tanımnda din işlerinin devlet işlerinden ayrılması denildiği gibi din ve vicdan özgürlüğü de denir..malesef ülkemdeki laiklik anlayışı sadece tek bir çevre tarafından kullanılan ve onlara hizmet eden bir anlayışa dönüştürüldü...
nasıl ki mecliste her görüşün halktan her kesimin temsil hakkı var..ozaman neden türbanlı biri giremesin ki...madem düşüncelerini herkes özgürce savunabilmeli...neden bende kendimi savunamayayım hakkım deği mi...arkadaşlar bu ülkede bölücüler hortumcular bile kendilerini temsil hakkı buldular sesleri çıkıyo söleri dinleniyorda türban hepsinden mi büyük tehditpkk bile siyasallaştı nerdeysebaşörtüsü ya da türbanın bu ülkeye hangisinden fazla zararı dokunabilir ki ...ama takıntı kötü şey tabi allah insana kafayı birşeyle bozdurmasın sonu böyle oluyor mazallah...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?