bugun yildonumudur bu gunun. kutlu olsun.
9 eylül 1922 izmir in kurtuluşu
9 eylül izmir’in kurtuluşunu, büyük bir sevinç; ama, buruk bir duygusallıkla anmışımdır hep. 26 ağustos “taarruz” başlar. 30 ağustos 4 gün sonra “büyük zafer”. parmak hesabıyla 11 gün sonra da ordu izmirde; hepsi- hepsi 14 (ondört) gündür süre.
bu tarihi ilk okullardayken öğrendik ben yaşta olan bu günkü gençler. devrimin içinde yaşamış öğretmenlerimiz göz yaşları içinde anlatmışlardı kurtuluşları. olayın öneminin ayırdına varmamız ise biraz zaman aldı. dile kolay geliyor bu konulardan sözetmek. oysa zaman ve mekan içinde düşününce, insan farklı boyutlara uzanıyor. örneğin:dumlupınar nere,izmir neresi? aradaki mesafeyi bir öğrenin bakalım, kaç kilometrelik yol? kuş uçuşu olarak da hesaplayabilirsiniz...yüzlerce kilometre arazi
parçası üzerinden ”dere, tepe,ova;eğri, düz; inişli, yokuşlu; engebeli çok engebeli; taşlık,kayalıkmış buralar” diyerek farklı görüşler belirtip bildirecek “lüksünüz” yok. karşınızda sizleri öldürmeyi yok etmeyi düşünen bir düşman askeri var.
1919 yılında “izmiri işgal etmeyeceğiz” diye söz vermiş olmalarına karşın, sömürgeci (emperyalist) kışkırtıcılarının politik çarpıklıklarına uyup,aynı yıl içinde, aşama aşama işgal ettiği köy ve kasaba halkını insafsızca katleden bir düşmanla savaş var savaş...
bugünkü teknik olanaklar yok. isterseniz varmış gibi de düşünebilirsiniz...değişmeyecek bir gerçeği inkâr edemezsiniz (yadsıyamazsınız): piyade sınıfı bu yolu yüreyecektir. biliyormusunuz ki ordu izmire süvarisi,piyadesi ve ağırlıklarıyla aynı günde girmiştir... “mehmetçik” bu yolu 15 günde hangi güçle nasıl aşabildi? destanlara konu olabilecek yücelikte bir başarıyla karşı karşıyayız. bu sorunun yanıtını genel kurmay başkanlığınca yayılanan askeri teknik bildirilerde bulabiliriz kuşkusuz. ..ya duygusal yönü?
ülkenin yarıdan fazlası,emperyalistlerin işgali altında. birtakım anlaşmalarla halk tutsak edilmeye çalışılıyor. bir dönemin üç anakarası üzerinde toprakları bulunan imparatorluk son nefesini vermek üzeredir. osmanlı imparatorluğunun batışıyla ilgili pek çok neden sayılabilir;ama, atatürk onca nedeni teke indirerek:”...uzun yüzyıllar ulusu aymazlık içinde bırakan çeşitli nedenler aradsında gerçek noktayı ,bir sözcükle belirtmiş olmak için diyebilkirim ki tüm yoksulluklarımızın kesin nedeni zihniyet (düşünsel doku) meselesidir ( sorunudur). insanlar ve insanlardan oluşan toplumlar herşeyden önce tüm bireyleriyle tutarlı bir zihniyrte sahip olmalıdırlar. zihniyeti zayıf,çürük,bozuk olan bir toplumsal kurumun bütün çalışma ve çabaları boşunadır. itiraf etmek zorundayız ki,tüm islâm dünyasının toplumsal kurumlarında hep yanlış zihniyetler egemen olduğu içindir ki doğudan batıya kadar islâm ülkeleri düşmanların ayakları altında çiğnenmiş ve düşmanların tutsaklık zinciri altına girmiştir.”.
osmanlı imparatorluğu batı’da “hasta adam” olarak anılmaktadır.
mustafa kemal bu hastalığı ve sağaltı için gerekenleri saptamıştır. yaptığı tüm devrimlerde uyguladığı yöntemi şöyle açıklıyor:
“insanları istediği gibi kullanan güç,düşünceler ve düşünceleri teşhis (tanıtlayan) ve tamim eden (yaygınlaştıran) kimselerdir. düşüncenin özelliği de hiçbir karşı düşüncenin bozamayacağı bir kesin şekil ile kendi kendisini kabul ettirmesidir. bu ise düşüncenin yavaş yavaş duyguya dönüşerek, inançlar biçimine dönüşmesiyle olasıdır...”
mustafa kemâl harp okulu ve akademideki öğrenciliği sırasında,öğrenci
arkadaşlarini bagimsiz bir türkiye cumhuriyeti kurmaga hazirlamiştir. okulun yatakhanesinde arkadaşlarina, ders verir gibi, gelecekte yapilacak işleri anlatmiştir. buradaki konular arasinda osmanli öncesi türk tarihi oldugu kadar,toplum bilim,dünyadaki sosyo kültürel degişim olaylarini da yeralmaktaydi diyebiliriz. anadolunun herhangi bir yerinin işgaliyle ilgili savaş oyunlari ve problemleri üzerinde de duruldugu arkadaşlarinin yazdigi anilardan anlaşilmaktadir.
“bağımsız türkiye” için çanakkale’de anafartalar savaşı bir başlangıç noktası oluşturmuştur. atatürk burada ve askerlik süreince kazandığı bütün madalya ve nişanlarını takındığı, üniformalı, taş basması bir fotoğrafını samsuna çıkmadan altı ay önce,bütün imparatorluğa dağıttırmış,kendisini türkiye halkına tanıtmıştır.
“anafartalar kahramanı mirliva (tümgeneral) mustafa kemal” yazılıdır resmin altında.
karadenizden başlayarak girtigi her yerde,halkla iletişim kurma olanagi yaratmiştir. konuşmalarinda üzerinde önemle durdugu konu,türklük ve ulus bilincini oluşturmaktir. türklerin tarihte özgür insanlar olarak büyük devletler kurduklarını,savaşlardaki kahramanlık dolu destansı başarılarını anlatır. aslında toplumu bağımsız bir devlet kurmaya hazırlamaktadır. konuşmaları, yerel gazetelerde olduğu kadar,öğretmen kongrelerinden de topluma ulaşmaktadır. şimdiki gibi değil ne radyo var ne tv...
30 ağustos utkusu (zaferi) bağımsızlığımızın da simgesi olmuştur. 10 temmuz 1920 de bursa’nın işgalinden sonra tbmm kürsüsü üzerine örtülen siyah çarşaf kaldırılmıştır. büyük zaferi izleyen günlerde düşman elinden kurtarılan illerimiz düşünülünce bir haftalık anmanın bile az olduğu görülür.
bu savaş,atatürk’ün “ordular ilk hedefiniz akdenizdir ileri“buyruğu kadar önemli bir başka komutunu da doğrular:
“hattı müdafa yoktur sathı müdafa vardır. o satıh bütün vatandır.” gerçekten de bu savaşta uygulanan yöntem bu iki buyruk yönünde olmuştur. bati anadolu bir “satih” olarak ele alinarak akdenize ulaşilmiştir.
izmire girişte piyade erlerinin ayakkabı yada çarıklarının tamamen parçlanmış olduğunu, bir anı da okuyunca gözlerim doldu. yüreğim burkuldu. doğrusu kurtuluş savaşı gazi ve şehitleri için ne yapılsa azdır diye düşünmümüşümdür herzaman..
gönül istiyor ki izmirin kurtuluşunda süvari güçlerinin komutanı olarak görev yapan gen. sn.izzettin çalışlar ile piyade tabur komutanı gen.sn. kâzım sevüktekin de anılsın...bu iki yüce askerin ne denli zorluklarla bu işi başardıkları düşünülecek olursa, onları ayrıca ve özel olarak anmakla ulusal bir görevin yerine getirilmiş olacağına inanıyorum.umarım “toplum örgütleri” türkiye geneline yansıyacak bir uygulamaya önayak olabilirler...
gürbüz d. tüfekçi
sosyal antropolog
bu tarihi ilk okullardayken öğrendik ben yaşta olan bu günkü gençler. devrimin içinde yaşamış öğretmenlerimiz göz yaşları içinde anlatmışlardı kurtuluşları. olayın öneminin ayırdına varmamız ise biraz zaman aldı. dile kolay geliyor bu konulardan sözetmek. oysa zaman ve mekan içinde düşününce, insan farklı boyutlara uzanıyor. örneğin:dumlupınar nere,izmir neresi? aradaki mesafeyi bir öğrenin bakalım, kaç kilometrelik yol? kuş uçuşu olarak da hesaplayabilirsiniz...yüzlerce kilometre arazi
parçası üzerinden ”dere, tepe,ova;eğri, düz; inişli, yokuşlu; engebeli çok engebeli; taşlık,kayalıkmış buralar” diyerek farklı görüşler belirtip bildirecek “lüksünüz” yok. karşınızda sizleri öldürmeyi yok etmeyi düşünen bir düşman askeri var.
1919 yılında “izmiri işgal etmeyeceğiz” diye söz vermiş olmalarına karşın, sömürgeci (emperyalist) kışkırtıcılarının politik çarpıklıklarına uyup,aynı yıl içinde, aşama aşama işgal ettiği köy ve kasaba halkını insafsızca katleden bir düşmanla savaş var savaş...
bugünkü teknik olanaklar yok. isterseniz varmış gibi de düşünebilirsiniz...değişmeyecek bir gerçeği inkâr edemezsiniz (yadsıyamazsınız): piyade sınıfı bu yolu yüreyecektir. biliyormusunuz ki ordu izmire süvarisi,piyadesi ve ağırlıklarıyla aynı günde girmiştir... “mehmetçik” bu yolu 15 günde hangi güçle nasıl aşabildi? destanlara konu olabilecek yücelikte bir başarıyla karşı karşıyayız. bu sorunun yanıtını genel kurmay başkanlığınca yayılanan askeri teknik bildirilerde bulabiliriz kuşkusuz. ..ya duygusal yönü?
ülkenin yarıdan fazlası,emperyalistlerin işgali altında. birtakım anlaşmalarla halk tutsak edilmeye çalışılıyor. bir dönemin üç anakarası üzerinde toprakları bulunan imparatorluk son nefesini vermek üzeredir. osmanlı imparatorluğunun batışıyla ilgili pek çok neden sayılabilir;ama, atatürk onca nedeni teke indirerek:”...uzun yüzyıllar ulusu aymazlık içinde bırakan çeşitli nedenler aradsında gerçek noktayı ,bir sözcükle belirtmiş olmak için diyebilkirim ki tüm yoksulluklarımızın kesin nedeni zihniyet (düşünsel doku) meselesidir ( sorunudur). insanlar ve insanlardan oluşan toplumlar herşeyden önce tüm bireyleriyle tutarlı bir zihniyrte sahip olmalıdırlar. zihniyeti zayıf,çürük,bozuk olan bir toplumsal kurumun bütün çalışma ve çabaları boşunadır. itiraf etmek zorundayız ki,tüm islâm dünyasının toplumsal kurumlarında hep yanlış zihniyetler egemen olduğu içindir ki doğudan batıya kadar islâm ülkeleri düşmanların ayakları altında çiğnenmiş ve düşmanların tutsaklık zinciri altına girmiştir.”.
osmanlı imparatorluğu batı’da “hasta adam” olarak anılmaktadır.
mustafa kemal bu hastalığı ve sağaltı için gerekenleri saptamıştır. yaptığı tüm devrimlerde uyguladığı yöntemi şöyle açıklıyor:
“insanları istediği gibi kullanan güç,düşünceler ve düşünceleri teşhis (tanıtlayan) ve tamim eden (yaygınlaştıran) kimselerdir. düşüncenin özelliği de hiçbir karşı düşüncenin bozamayacağı bir kesin şekil ile kendi kendisini kabul ettirmesidir. bu ise düşüncenin yavaş yavaş duyguya dönüşerek, inançlar biçimine dönüşmesiyle olasıdır...”
mustafa kemâl harp okulu ve akademideki öğrenciliği sırasında,öğrenci
arkadaşlarini bagimsiz bir türkiye cumhuriyeti kurmaga hazirlamiştir. okulun yatakhanesinde arkadaşlarina, ders verir gibi, gelecekte yapilacak işleri anlatmiştir. buradaki konular arasinda osmanli öncesi türk tarihi oldugu kadar,toplum bilim,dünyadaki sosyo kültürel degişim olaylarini da yeralmaktaydi diyebiliriz. anadolunun herhangi bir yerinin işgaliyle ilgili savaş oyunlari ve problemleri üzerinde de duruldugu arkadaşlarinin yazdigi anilardan anlaşilmaktadir.
“bağımsız türkiye” için çanakkale’de anafartalar savaşı bir başlangıç noktası oluşturmuştur. atatürk burada ve askerlik süreince kazandığı bütün madalya ve nişanlarını takındığı, üniformalı, taş basması bir fotoğrafını samsuna çıkmadan altı ay önce,bütün imparatorluğa dağıttırmış,kendisini türkiye halkına tanıtmıştır.
“anafartalar kahramanı mirliva (tümgeneral) mustafa kemal” yazılıdır resmin altında.
karadenizden başlayarak girtigi her yerde,halkla iletişim kurma olanagi yaratmiştir. konuşmalarinda üzerinde önemle durdugu konu,türklük ve ulus bilincini oluşturmaktir. türklerin tarihte özgür insanlar olarak büyük devletler kurduklarını,savaşlardaki kahramanlık dolu destansı başarılarını anlatır. aslında toplumu bağımsız bir devlet kurmaya hazırlamaktadır. konuşmaları, yerel gazetelerde olduğu kadar,öğretmen kongrelerinden de topluma ulaşmaktadır. şimdiki gibi değil ne radyo var ne tv...
30 ağustos utkusu (zaferi) bağımsızlığımızın da simgesi olmuştur. 10 temmuz 1920 de bursa’nın işgalinden sonra tbmm kürsüsü üzerine örtülen siyah çarşaf kaldırılmıştır. büyük zaferi izleyen günlerde düşman elinden kurtarılan illerimiz düşünülünce bir haftalık anmanın bile az olduğu görülür.
bu savaş,atatürk’ün “ordular ilk hedefiniz akdenizdir ileri“buyruğu kadar önemli bir başka komutunu da doğrular:
“hattı müdafa yoktur sathı müdafa vardır. o satıh bütün vatandır.” gerçekten de bu savaşta uygulanan yöntem bu iki buyruk yönünde olmuştur. bati anadolu bir “satih” olarak ele alinarak akdenize ulaşilmiştir.
izmire girişte piyade erlerinin ayakkabı yada çarıklarının tamamen parçlanmış olduğunu, bir anı da okuyunca gözlerim doldu. yüreğim burkuldu. doğrusu kurtuluş savaşı gazi ve şehitleri için ne yapılsa azdır diye düşünmümüşümdür herzaman..
gönül istiyor ki izmirin kurtuluşunda süvari güçlerinin komutanı olarak görev yapan gen. sn.izzettin çalışlar ile piyade tabur komutanı gen.sn. kâzım sevüktekin de anılsın...bu iki yüce askerin ne denli zorluklarla bu işi başardıkları düşünülecek olursa, onları ayrıca ve özel olarak anmakla ulusal bir görevin yerine getirilmiş olacağına inanıyorum.umarım “toplum örgütleri” türkiye geneline yansıyacak bir uygulamaya önayak olabilirler...
gürbüz d. tüfekçi
sosyal antropolog
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?