badem agacı
hanginiz küçükken düşüp bi yerini acıtmadı ki?
ve hanginizin acısı biri öpünce hemencecik geçmedi ki?
deniz’de aslı’yı bir badem ağacının altında öpmüştü…
düşünce kanayan yarası çabucak iyileşsin diye…
ama bütün bunlar küçükken idi…
onlar şimdi büyüdüler…
ve artık bir öpücük bir yarayı kapatmaya yetmezken
yerine daha da büyük yaralar açabiliyor… (3. bölüm)
1 yanlış 3 doğru
bilirsiniz büyükler her şeyi çok bilirler…
bize de hep 3 yanlış 1 doğruyu götürür dediler…
hatta 4 yanlışın 1 doğruyu götürdüğünü bile söylediler…
zamanla yanlışlar çoğaldı, ama doğrular hep bir taneydiler…
büyüdükçe anlıyor insan, büyükler çok fazla şey bilmiyor…
bir yanlış yaparsan bazen, tüm doğruları götürüyor… (4. bölüm)
kızkaçıran
gazozuna oynadığımız top,
meyvesine tırmandığımız dut…
ve kaç kez oyuna dalmıştık,
acıktığımızı unutup…
en ateşli maceramızdı
fitili tutuşmuş bi kız kaçıran…
ve ne çok şarkı bilirdik
bilmediğimiz tek şeydi yalan…(5. bölüm)
hipotenüs
yaş 17 olduğunda öss denen şey hayatımızın bir parçası haline gelir…
sorular, sorular ve sorularla…
oysa bir yandan hayat alabildiğine devam etmektedir…
sorunlar, sorunlar ve sorunlarla…
bir de bakarsınız sorular ve sorunlar içinde hapsolmuşsunuz
hangisi doğru, hangisi yanlış derken,
kendi içinizde kaybolmuşsunuz
problem1: efe küçüktür gönülden…
gönül denktir metin’e…
ve gönül a şehrinden b şehrine gitmeye kararlıysa iyiden iyiye
metin ise yavaş yavaş daha çok yakınlaşıyorsa gönül’e
efe ancak ve ancak çıldıracaktır yine…
problem 2: bir dik üçgende aslı a kenarı olsun, mine ise b…
iki dik kenar, iki dik kafalı kız…
gidiyorlar burunlarının dikine…
deniz’se iki dik kenarın arasında
üstelik aslı yanında değil, artık karşısında…
offf… sorular sorun olmuştur artık,
sorunlarsa soru…
ve deniz gibi hipotenüs olursunuz bir gün
belki de budur en zoru…(6. bölüm)
altıncı his
bir fısıltı var içimde
sen de duyuyor musun?
sanki benden seni; kıskanmamı istiyor…
tanıyor muyum o sesi,
yoksa o ses ben miyim?
hiç yabancı değildim oysa bana
sen de hiç bu kadar olmadın
ne çoksun şimdi içimde
aşk mı bu, pişmanlık mı?
kaybediş mi, öfke mi ne?
bir sıkıntı var içimde
sen de görüyor musun?
sanki benden seni; yine geri istiyor… (7 bölüm)
olmasa mektubun
iki mektup
iki başkaldırış
biri aşka, biri hayata
ve iki ayrı mektup
iki ayrı yüreğe düşen
iki ayrı kor aynı zamanda
oysa bir zamanlar
masallar anlatırdık birbirimize
ve kor yerine
üç yeşil elma düşerdi gökten üzerimize
biri ona, biri bana diğeri de tüm sevdiklerimize
çocuk olmak paylaşmaktı
çocukluk böylesine güzeldi işte(11 bölüm)
kürkçü dükkanı
anladım yok
çok döndüm
çok dolaştım
yok
en güzeli senin gözlerin
gözlerin çocukluğumuz kadar sıcak
ve gözlerin kalan ömrümüz kadar derin
dönenlere küsme sakın
sen dünyaya küsebilir misin?
bil ki kimine göre baba ocağı
kimine göre yar kucağı şu kürkçü dükkanı dediğin
ve belki de her yolun sonundan sana dönmek
en güzel yanı şu gençliğin
çünkü yok ki
çok döndüm
çok dolaştım yok
ve ben de anladım
aslı varken surete gerek yok(12 bölüm)
son sardunyalar
ah o yazlık sinemalar,
kapı önü akşamları…
saksıda son sardunyalar,
avluda el yazmaları…
o pür telaş piyasalar,
ilk sevda, ilk gözyaşları…
yolları hep gurbete bağlar,
hep o “gönül” şarkıları…
ah ne kahraman, ne cesur
ne güzel çocuklardık
her yeni günü ümitle
nasıl kucaklardık
ah kaldırımlar biliyor
bi devir muhteşemdik
güz güneşinden hüzünlü
ilkyazdan şendik
hem utangaç, hem hevesli
mektepli sevgililerdik
pek kırılgan, pek acemi
bir söyler bin gülerdik (14 bölüm)
35 eksi 1
ben seni sevdiğimde
istanbul’a gün doğmamıştı
balıkçılar ağ atmamış
şairler henüz yatmamıştı
neler yaşadık önce
ben seni ne çok sevdim
bir istanbul ekspresinden halliceydi kalbim
ve bir yemini körelttim şimdi
yerine bir umudu biledim
ve bir istanbul ekspresinden halliceydi kalbim
üstelik bilmiyordum beşiktaş’tan beyoğlu’na kaç saatte inilir
aşk nerdedir bu şehirde
hangi sokakta gezinir
dedim ya ben seni sevdiğimde istanbul’a gün doğmamıştı
gün doğmadan neler doğar
bunu gönlüm de ummamıştı
uçakları hiç sevmem
trenden de vazgeçtim
izmir’den istanbul’a tam bir saatte geçtim (15 bölüm)
havuz problemi
hiçbir şey eskisi gibi olmuyor artık
delice esiyor kavak yelleri
çocukluk elden yitip gidiyor artık
çocukluk uzaklarda kaybolan bir gemi
cesaret aşk kaygı derken
bir sancı kapladı tüm gövdemi
oysa biz daha dün hipotenüsü çözememiştik
nerden çıktı bu havuz problemi(13 bölüm)
filmin devamı
bir fincanın dibinde, yarım kalmış aşkımsın
acı bir kahve gibi, uykumu kaçırmışsın
gündüzüm gece oldu tüm düşlerim seninle
sensizlikle son bulur her bir kabusum yine
oysa kabus yalan, düş kısa ve hayat uzun sevgilim
sende beni seversen yarım kalmaz hiç bi film (17 bölüm)
pembe yalanlar
bize söylenmiş ilk yalan
adamı ebe eden bir oyunda
fasulyeden oynayışımızdır…
oysa bi bilsek ki bu daha ne ilk
ne de son aldanışımızdır…
sonra birden leylekler kardeşlerimizi
kuşlar kabahatlerimizi dile getirir…
soramayız bile “anne söyle” “söyle bu pembe yalanlar nedendir”
büyüklerin bahanesi hep
aklımızın ermeyişindendir
ve bir gün bakarız ki
zaten hayat koca bir oyun
ne yaşımız ne aklımız ermekte
ve her gün birileri yine
her gün bir yerlerde birine
pembe yalanlar söylemekte(18 bölüm)
üçüncü tekil şahıs
davetiyeler, odalar ve localar iki kişilik
ya tek gidersin bi koltukta
ya biletler; iki kişilik
ya tek kişiliktir bi yatak
ya yalnız yatılmaz; iki kişilik
ya tek taraflıdır bi aşk
o da severse; iki kişilik
başka kaç kişiyi seversen sev
bir sevda yalnız iki kişilik
hele baş başa bi akşamda
masalar hep iki kişilik
peki sen kimsin dediler bana
dedim üçüncü tekil kişilik
peki dostluk var mı dünyada
dedim dünya iki kişilik
çocuktuk çoktuk oysa
çok üzgünüm şimdilik(19.bölüm)
2. ilk öpücük
kalbinin sağ yanından
ilk sola saptığında
gizli bir yol var orda
dikkat et göreceksin
kimi hızlı gidermiş
kimi yavaş bu yolda
sen kimseye aldırmadan
gönlünce ilerleyeceksin
yolun son durağında
kapatıp gözlerini
güzel olan ne varsa
hepsini dileyeceksin
gözünü açtığında
tüm bildiğini unutup
belki hiç konuşmadan
bir kez daha diyeceksin
bir gün dönmek istersen
bu yolun dönüşü yok
her şeyi göze alıp
akla göğüs gereceksin
bütün yollar yürekten
dudaktan kalbe bir yol yok
o an geldiğinde
bunu sende göreceksin(20. bölüm)
gizli gizli
her şey “gizli” şu dünyada
kaba kuvvet “gizli”
iyi niyet “gizli”
art niyet “gizli”
geceler gündüzlerin,
gerçekler yeminlerin,
ve korkular ümitlerin,
arkasında gizli…
canım yanıyor bazen…
büyümek diyorlar buna…
söylenmeyen ne varsa,
gözyaşlarımda gizli…
oysa iki genç yürek bizimki
ve dünyalar kadar büyük
içinde hayallerimiz de,
günahlarımız da gizli…
sevmek günah mı oysa?
saklanacak yanı yok…
ama bir sır gibi artık,
sevdamız bile gizli…(23. bolum)
aramıza hoşgeldin
sevdin mi deliler gibi
gönlünü yele mi verdin
kalbin mi kırık yoksa ne
aramıza hoşgeldin
hatırla bir zaman sana
hiç ayrılmazdık derdim
sözüme gelmedin ama
aramıza hoşgeldin
sanma yaşamak birkaç gün
kirlenmek mi tek derdin
büyüyorsun sen de her gün
aramıza hoşgeldin
yalan yok hiç içimizde
sevdik bak hepimiz de
aşktan ölmez hiç kimse
aramıza hoşgeldin(25. bolum)
hepimiz birimiz için
en ateşli maceramızdı, fitili tutuşmuş bir kız kaçıran
ve ne çok şarkı bilirdik, bilmediğimiz tek şeydi yalan
en büyük aşk sorularını hipotenüsle çözmüştüm
bir badem ağacının altında beni nasıl da öpmüştün
köşeli jetonlarımızı bozdurup, yerine pembe yalanlarımızı seçtik
izmir’den istanbul’a tam bir saatte geçtik
gizli gizli görüştük yine, açık açık öpüştük
bütün havuz problemlerini, artık çoktan çözmüştük
en yalnız anlarımızda süper kahramanlar olduk
filmin devamı geldiğinde doğru cevapları da bulduk
ve anladık artık yoktu,
çok döndük, çok dolaştık yok
en güzeli bizim dostluğumuz
bundan öte bir şey yok
günler, haftalar aylar
bizi hiç değiştirmeyecek
boyumuz büyüse de yüreğimiz hep
hepimiz birimiz için diyecek(27. bölüm)
işte yiğit güralpin kavak yellerinin bölümleri için yazdığı birbirinden hoş denemeler, okumaya doyum olmaz...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?