düştüğüm kesinlikle derin ve acımasız bir boşluktu. bu boşluk zaten beni bekliyordu, ama beni elimden tutup ona götüren kitaptı; ama yine de minnettarım kitaba..
herkesin okuduğu, aynı masal. fakat herkes farklı anlar. biri bir serüven romanıymış gibi okurken, diğeri çok daha ciddi, gerçek bulur kitabı. mesela ben.. yazarın kahramanının okuduğu yeni hayat’ta, onun hayatının yazıldığını düşünmesi gibi ben de yazılanların benim hayatımdan aşırılmış parçalar olduğunu düşündüm. aklım almıyordu bir başkasının da böyle düşünebileceği, yaşayabileceği.
okumak, asla görev gibi gelmez bana. okumaktan keyif alırım; ama daha çok gereksinim duyduğum için okurum. bana farklı yaşamlar gösterip kendiminkini unutmamı sağlar romanlar. diğerlerini gelişmek için okurum. fakat bu sevgili roman, hiç de uzaklaştırmadı beni hayatımdan. hayat, -ım iyelik ekini almayı hak ediyor muydu? yaşadığım hayat, benim hayatım mıydı? yoksa başkalarının elinde şekillenmiş, hatta çok daha büyük oyunlar için benim gibi yüzlercesine sunulmuş ve zorla seçtirilmiş miydi?
pek emin değilim ama, farklı şeyler bulmuşsunuzdur siz kitapta. benim bazen gözlerim iyi görmez.
ben de, okurken kitabı, yabancılaşmaya başladım hayatıma. sonra gizlenmiş küçük şeyler aradım arkamda bıraktıklarımda. yoktu. o şanslıydı, perdeler arkasında ona yer vardı. renkliydi hayatı, geç fark ettiyse de. hem o meleği gördü, benim daha görmeme uzun zaman var.
sonra fark ettiği her tanıdık ayrıntıyı aradım hayatımda. ilgimi çekmedi, çünkü onunkiler gibi değillerdi. “neden adam gibi okumuyorum şu kitabı?” dedim. dedim ama değiştiremedim. ağladım, kitaba ağladım, okurken. kapağını kapatıp ağlamadım, ondan uzaklaşıp. kitabın içine ağladım, sebebi barındırdığı gerçeklerdi. benim hayatımın gerçekliği.
düşündüm; sarının sarı, insanın insan olduğu bir yer nasıldır acaba diye. bozulmamış, saf haliyle? dr. nadir eşyalarda arıyordu bunu, memnundu. o tür eşyalar da yoktu bende, eski bir duvar saatinden başka. ama dedem de vermedi onu, bilmem kimden yadigarmış. ben bu türlü kumpasların iyice genişledikleri zaman doğdum. büyüdüm, onların istediği gibi genç bir tüketici oldum. tüketirken iştahla, bir baktım, ben tükenmişim.
“bir kitap okudum, hayatım değişti”. nasıl olurmuş dedim? neymiş bu kitap. okurken de yazarın oyununa gelip kafa patlattım bu kitap ne diye. sonra sonra, düşünmeye başladım, acaba içinde ne yazıyor diye. bu giz çözülmedi, bahsedilen kitap, elimizdeki kitaptı belki..
hakkında yazacağım daha fazla şey vardı. geciktirince, hepsi aklımdan uçtu. kalanlar bunlardı işte. tabi otobüs yolculuklarına başlama girişimlerimi de söylememek olmaz. sonuçlanmadı tahmin edildiği üzere. kaçıp keşfe çıkamadım. zaten onlarınki gibi olmazdı, her şey bozulmuştu artık. gecikmiştim.
bu kitabı anlamazsın dendiği zaman insan ister istemez çekinerek çeviriyor sayfaları. her sözcüğün arkasında bir sır arıyor. ne saçma oysa. okudum ve eksik yanlış biraz bir şey anladım. belki tekrar okur, yazar ve takdir edilmeyi beklerdim; ama bunla yetinmelisiniz. çünkü ben de daha fazla irdelemek istemiyorum, yoksa zaten vazgeçtiğim her şeyi bırakıp meleğe koşabilirim.