confessions

gulibik

- Yazar -

  1. toplam entry 17
  2. takipçi 1
  3. puan 6481

onununkoru

gulibik
ağarmış sayfalar duruyor önümde eskimemiş kelimeler var üzerlerinde,çocukluğumuz var o sayfalarda geçmişin kokusu;samimi,içten,her zamanki gibi...her an yanyanaymışcasına...sen nadidemsin,kıymetlimsin,dostumsun!her ne endişen olursa hayattan dilerim yerini huzur sarmaşıkları alır!kanatlanda uç artık hakkettiğin o aşk limanına.ikinizinde kanatlanın artık kaf dağının ardındaki o önü cam denize bakan, arkası ormanlar olan düş yuvasına...

önünün körü dostuma
elimden geldiğince
sen hiç eksik olma!

terör

gulibik
hepimiz hrant’iz hepimiz dink’iz diye meydanlarda gezenler bunu
okuyunca türklüklerinden utanmiyacak mi acaba.tabi türklük ruhlari var ise....göz ardı edilen korkunç gerçekler !!! ....

yer: azerbaycan, hocalı

26/02/1992elleri bir ağaca arkadan bağlanan hamile bir kadının başına dikilmiş olan iki ermeni yazı tura atıyordu. bu kanlı kumarı yaklaşık 100 yıl önce anadolu toprağında kars’ta ağrı’da van’da erzurum’da da ataları oynamıştı.onlardan duymuşlardı. karnı burnunda çaresiz bir azeri kadının doğumu oldukça yakın görünüyordu. çaresiz kadın bir hazan yaprağı gibi titriyordu. elbiseleri yırtık, ayakları çıplaktı...ermenilerin uzun boylu olanı elindeki ak-47 model rus yapımı otomatik tüfeğinin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkartırken,
diğeri elindeki demir parayı havaya attı:

-akçik, manç?..(kızmı, oğlan mı?)

-akçik...(kız)

bu cevap üzerine "oğlan" diyerek bahse giren ermeni, elindeki kasatura ile hamile kadının karnını bir hamlede yarıp çocuğu çıkarttı.kan bürülü gözleri bebeğin kasıklarına kilitlendi.

-tun şahetsar,ınger...(sen kazandın, yoldaş)

-yes şahetsapayts ays bubrikı inç
bes bidigişdana...(ben kazandım ama bu bebek nasıl beslenecek?)

-mayrigı bedge gişdatsine.(annesi besleyecek elbette)

bunun üzerine daha kısa boylu olan ermeni, bir hamlede kasaturaya geçirdiği bebeği annesinin göğsüne yapıştırdı:

-mayrig yerahayin zizdur.(çocuğa meme ver)

aynı dakikalarda hocalı’nın başka bir semtinde tek kale futbol maçı hazırlığı vardı. iki kesik azeri kadın başını kale direği yapmışlar, top arayışına girmişlerdi.başı tıraşlı bir çocuk bulup getirdiklerinde ise ermeni çeteci sevinçle bağırdı:
-asixn ma,çimi yev bızdıge, aveg gındırnadabidi. gıdıresek...(bu hem saçsız hem de küçük, iyi yuvarlanır.
kopartın...)
aynı anda çocuğun gövdesi bir tarafa,başı da orta yere
düşmüştü...ermeniler zafer naraları! atarak, kanlı postalları ile kesik çocuk başına vurarak kanlı bir kaleye gol atmaya çalışıyordu.bu iki olay hocalı’da bundan çok değil yalnızca 14 yıl önce yaşandı. her iki olay da ermeni çetecilerin katliamlarına bizzat şahit olan görgü tanıklarının anlatımlarıdır. ne yazık ki 26 şubat 1992 günü binlerce azeri türlü yöntemlerle vahşice katledilmiştir. ajanslar,katliam haberini bütün dünyaya hızla geçerken, arşı titreten ağır bir vahşet yaşanan hocalı halkından geri kalanlar ise çaresizlik içinde kıvranıyordu.türkiye’de büyük bir dehşet uyandıran katliama ilişkin ilk görüntüler ise trt
aracılığı ile duyurulmuştu. bütün olanları batılı gazeteciler, özelliklede new york times belgeledi.26 şubat’ta güçlü silahlarla donatılmış ermenistan silahlı kuvvetleri ile hankendi’nde konuşlanmış bulunan albay zarvigarov komutasındaki 366’ncı rus motorize alayı, hocalı’ya saldırarak tarihin en vahşî katliamlarından birini yaptılar.26 şubat!
gecesi rus motorize alayının tanklarından açılan top ve roket
saldırıları ile hocalı havaalanı kullanılamaz hâle getirilerek kentin dış dünya ile ilişkisi de tamamen kesildi.savunmasız kalan kente giren rus destekli ermeni askerleri, çocuk, yaşlı, kadın, bebek demeden birçok insanımızı vahşîce katlettiler. ermenilerin işgal ettikleri hocalı’da dehşet verici olaylar yaşandı.canlı canlı insanların kafa derilerini yüzdüler,sağ olarak ele geçirdiklerini ise sistematik bir işkenceye ve tıbbî deneylere tâbi tutarak, insanlık dışı muamelelere maruz bıraktılar. hızar ve testereler ile diri diri insanların kol ve
bacaklarını kestiler.genç kızların önce saçlarını,sonra da kafa
derilerini yüzdüler.babanın gözü önünde evladını, evladın gözü önünde babayı kurşunlara dizdiler.kesik kafaları sepetlere doldurdular.
peki neydi bu düşmanlık? ermenistan’daki okul duvarlarında asılan haritalarda türkiye’nin 12 ili yer almaktayken, ermenistan’ın bayrağında türkiye hudutları içindeki ağrı dağı’nın resmi varken, ermenistan millî marşı’nda
’topraklarımız işgal altında, bu toprakları azat etmek için
ölün,öldürün’ denmekteyken, başkaca bir neden aramaya zaten gerek yok sanırım.dağlık karabağ bölgesi’nde bulunan hocalı’ya, eski sovyet ittifakı silahlı kuvvetleri’ne ait 366.alay’ın desteği ile ermeni sılahlı kuvvetleri tarafından düzenlenen saldırılar sonucu 613 azerbaycan türk’ünün hayatını kaybettiği resmî olarak açıklandı. ancak kayıp sayısının bu rakamların çok çok üstünde olduğu bilinmektedir.56 hamile kadın karnı yarılmış durumda bulunmuştur.bu alçak saldırıda 487 kişi ağır yaralanırken, 1275 kişi ise rehin alınmış,geri kalan nüfus da
bin bir zorlukla canını kurtarmış ancak bu olayın tahribatından ruhları ve hafızaları asla bir daha kurtulamamıştır.şahitlerin anlattıklarını dinleyenler önce kulaklarına inanamadı.!fakat katliam sonrası hocalı’ya girdiklerinde ise, görgü tanıklarının abartmadığını kısa sürede anladılar. hocalı’da katliam bölgesini gezen fransız gazeteci jean-yves junet’nin gördükleri karşısında söyledikleri, katliamın boyutunu da anlatıyordu:

"pek çok savaş hikâyesi dinledim. faşistlerin zulmünü
işittim,ama hocalı’daki gibi bir vahşete umarım kimse tanık olmaz"

peki 26 şubat 1992 günü yaşanan bu katliamın emrini kim vermişti; ermenistan devlet başkanı sıfatını taşıyan robert koçaryan denilen kirli katilden başkası değildi. yaptığı terör faaliyetlerinin oranı nispetinde terfi eden taşnaksutyun örgütü liderlerinden robert koçaryan, 20 mart 1996’da
ermenistan başbakanı oldu.karabağ’da barış istediği için aşırı
milliyetçilerin tepkisine daha fazla direnemeyen levon ter petrosyan istifa edince de 30 mart 1998 yılında ondan boşalan devlet başkanlığı koltuğuna,’hocalı katlia! mı’ baş sorumlusu olan azılı terörist robert koçaryan oturdu.ermeniler türk hamile kadınlarına tecavüz edip karnını hamile olduğu halde taş ile doldurup öldürmüşler ve küçük türk kızlarına tecavüz edip öldürmüşlerdi.ülkemizde sadece 1 ermeni öldürüldü diye yürüyüş yaptılar ve o kadar araştırdılar ama hiç bir insan kalkıp ta bu
masum insanlara işkence edilip öldürüldükleri için yürüyüş
yapmadı…………yazıklar olsun ……

bir mailden alinti.

mavi ev

gulibik
sahra olmak istiyorum...herkesin hayallerinde olanları resmetmek istiyorum...dostumun aşkının mavi evini layıkıyla taşımak istiyorum...inanıyorum ki herşey çok güzel olucak.neee yoksa kitabı okumayanlarmı var,okuduğunuzda çok pişman olucaksınız geçen zamana.

nakantakolamika

gulibik
sahra olmak istiyorum...herkesin hayallerinde olanları resmetmek istiyorum...dostumun aşkının mavi evini layıkıyla taşımak istiyorum...inanıyorum ki herşey çok güzel olucak.neee yoksa kitabı okumayanlarmı var,okuduğunuzda çok pişman olucaksınız geçen zamana.

nilufer bıyıkli

gulibik
o beim canımın içi bende onun bi parçasıyım o hep öyle söyler...çok güzel bir şiir kitabı var: yunus’a çalardı rengi!

sonunda yabancı oldun
bilmediğim,anlayamadığım rüyalarım oldun
yabancılaştığım hayallerim oldun
ben kokunu alamadığımda kör birazda gazi oldum
"ben yalancı değilim,gerçekten seni sevdim!"
diye haykırdığında, affeden
"özledim" dediğinde dindiren
"korkuyorum" dediğinde güçlü olan
kadının ben oldum
sen karagöz-hacivat,sen tommix-teksas,
sen red kit, sen guliver
sen hayal kahramanlar oldun...

nilüfer biyikli(canımın içi)

murathan mungan

gulibik
kimdi giden,kimdi kalan
giden mi suçludur her zaman
ne zaman başlar ayrılıklar
dostluklar biter ne zaman
her geçen gün bir parça daha
aldı götürdü bizden
aynı kalmıyordu hiçbir şey
değişiyordu her şey kendiliğinden
artık çözülmüştü ellerimiz
artık bölünmüştü yüreğimiz
birimiz söylemeliydi bunu
kimdi giden,kimdi kalan?
ne zaman başlar ayrılıklar
dostluklar biter ne zaman?
kimdi giden,kimdi kalan?
aslinda giden değil kalandir terkeden
giden de bu yüzden gitmiştir zaten

murathan mungan

kadınların söylediği yalanlar

gulibik
bir kadın "ben üşüyorum" dediğinde,bunun cevabının "üstüne bişey al" "istersen bi taksiye binelim" "eve geldik zaten" türünden bi söz olmadığını "üşüyorum" dediğinde kadının "bana sarılsana" demek istediini ve ona sarılmak gerektiğini öğrenmek epey zamanımı aldı.

sanırım binlerce yıl boyumca isteklerini açıkça söylemelerine izin verilmediği için "gizli bir dil" geliştirmek zorunda kalan kadınlar,bu kadar basit birşeyin erkekler tarafından niye anlaşılmadığını hiç anlayamazlar.

erkeklerin,bakkal dükkanının arka tarafındaki salak küçük oğlana benzediğini düşünürler: "anlayışsız ve beceriksiz salaklar"

kadınların birşey söylediklerinde aslında başka birşey söylemek istemiş olabileceklerini kendim mi fark ettim yoksa bunu bana bazen usulca bazen sabırsızca sözleriyle kadınlarmı öğretti,şimdi tam çıkartamıyorum.

sevgi ve şefkat eksikliğine hiç tahammül edemeyen,bunların "açıkça" söylenerek elde edilmesinin ise elde edilenin değerini düşüreceğine inanan kadınların niye isteklerini düpedüzsöylemedikleri ise erkekler için hep bir sırdır.

duygularını göstermenin kadınlara özgü bir davranış olduğunu sanan erkekler,açıkça sevgilerini ve şefkatlerini göstermekten hep utanırlar.farkında olmadan,onlar,bu duyguların gösterileceği tek yerin yatak odası olduğuna inandıklarından,kalabalıkların içinde sevgi ve şefkat gösterdiklerinde,herkesin seyrettiği biryerde sevişiyorlarmış hissine kapılıp tedirgin olurlar.

erkekler için duygular kapalı yerlerde yaşanması gereken "mahrem" şeylerdir,kadınlar ise bunu hayatın her anında yaşanması gereken birşey olduğunu düşünürler.

hemen hemen hepsi gizli bir "derebeyi" olanerkekler,kadınların her isteğinde,her talebinde bir isyan,bir başkaldırı hattabir hareket görürler.

erkeklerin bekledikleri kadınların "üşümeleri" ya da "acıkmaları" değil,erkeğin yanında soğuduğu ve açlığı hissetmeyecek kadar kendinden geçmiş bir aşka kapılmaları ve buı aşkı taleplerini dile getirmeyerek göstermeleridir.

galiba o yüzden,erkeğin biraz kadınsılaştığı ve duygularını alabildiğine özgür bıraktığı aşkın ilk günleri geçtikten ve erkek yeniden erkekliğine döndüğünde,kadınlar "üşümeye" başlarlar.

"benim uykum geldi" dediğinde erkeğin onunla beraber yatmasını,perhize başladığı sırada aniden bir hoşluk yapma isteği duyan erkeğin ona sevdiği yemekleri almasını "düşmanca" bulmaya koyulurlar.

artık erkeğin her davranışı ince eleklerden geçirilip,onun sözlerinde ve davranışlarında "sevgisizlik" işaretleri tek tek saptanır.ve o gizli dil daha sık ortaya çıkar.

kendilerinden yakınırlar önce,"çok şişmanladım","çok yaşlandım","çok çirkinleştim",bunları söyledikten sonra erkeklerin ne söyleyeceklerine,ne yapacaklarına bakarlar.

kendilerine büyük bir ilgi ekjsikliği olarak gözüken o anlayışsızlıkların,artık eskisi kadar beğenilmemelerinden ya da sevilmemelerindenmikaynaklandığını anlamaya uğraşırlar.baştan savma verilecek her cevap,kadının öfkeli tepkisini hakeder.

- yoo,hiç de şişmanlamadın,iyisin,biraz kilo aldın belki ama önemli değil.

bu yakınmalar onlara manasız ve çocukça gelir çünkü.kadınlar ise sinirlenmeye başlarlar.

- sen beni eskisi kadar sevmiyorsun.

bunun cevabı elbette,"nereden çıkardın bunu,tabii ki seviyorum" değil,sıkı bir sarılış ve iyi bir öpüşmedir.

birşeylerin yanlış gitmeye başladığını gören erkek ise,güzel bir hediye almanın ya da daha kestirmesi "biraz para vermenin" zamanı geldiğini düşünür.

onun için sorunun tedavisi öpüşmede değil paradadır.kabul etmeliki,kendi değerini,gizliden gizliye kendine verilen parayla ölçmeye yatkın kadın için yapılacak "fedakarlığın" miktarı bir zaman işe yarar,kadın,"salağın" duygularını böyle ifade etmeye çalıştığını anlar.

erkek ise, o düz vahşeti ve insafsızlığı ile "ağlıyorsa biraz para ver" çözümlemesini benimser.ama hediyelere ve paralara çabuk alışılır,sarılışların ve öpüşmelerin özlemi yeniden başlar.

kadın "üşür".son bir iki deneme daha yapar,bazen güzelliği ve cinselliğiyle,bazen sinirli çıkışmalarıyla,erkeğe "üşüdüğünde ona sarılması gerektiğini" birdaha öğretmeye uğraşır.kadın ya kadere rıza gösterip teselliyi hediyelerde,parada,çocuklarında,kendisine sağlanan güvende aramaya razı olur ve arada sırada tutan "ben çok yalnızım" yakınmaları ve ağlama nöbetleriyle hayatını sürdürür ya da "üşümeye" fazla dayanamayıp,"sarılmasını bilen" biri var mı diye etrafına bakınmaya koyulur.

"sarılmasını bilenler" bu sapaktaki kadınları radarlarıyla hemen bulurlar.

bir vakit işler iyi gider.ama sarılması bilenlerde bir süre sonra kaçınılmaz erkekliklerine geri dönüp,üşüyen kadına,üstüne bir hırka almasını söylerler.

ahmet altan

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol