geceydi hem de çok gece..
avluda biraz durup rüzgarı ve geceyi her bir hücresiyle içti. omuzlarını geçen hafif dalgalı saçları rüzgara uydu.. üşüdü..
içeri girdi.
hiçbir ışığı yakmadan ilerledi karanlık evde..
salona yöneldi sonra nedenini çözemediği bir hisle..
...
koltuktakinin olduğu yerde küçük bir ışık alev aldı. bir kibrit yandı. kibrit daha sonra söndü fakat odanın içi loş bir ışığa bürünmüştü. koltukta oturanın yanı başındaki yuvarlak sehpada, bir kalın silindir kullanılmış mumdan çıkan kalın koyu is, kokusunu yayıyordu. mum çam yeşili bir renge sahipti. üstünden akan ve daha önce akmış damlacıklarıyla yol yol pürüzlenmişti. bu salonda kaç kez oturmasına rağmen bu mumu daha önce hiç görmemiş olduğunu düşündü salonun kapısından bakan. öyle ki gözünü, yandı yanalı mumdan hiç çevirmemişti. bir sıvı damlacığın mumun yüzünden kayışını an; an izledi. garip bir düşünceye kapıldı bir an. sanki mum ağlıyordu. gözlerini o an mumu ağlatana çevirdi. direkt gözlerinin içine bakıyordu koltukta oturanın. şimdi de karşısındaki gözlerden bir an bile kaçırmıyordu bakışlarını. uzun zaman öylece baktılar birbirlerine. gözlerini ilk kaçıran koltuktaki oldu. gözü kendi ellerine kaymıştı. elleriyse ceplerini yoklamakla meşguldü. bir an sonra, koltuktaki aradığını buldu. kibrit bir kez daha yandı.ve bir kez daha söndüğünde ardında hala yanan bir kor bıraktı. bir ince duman daha tütmeye başladı odanın içinde. bu tütmek de değildi aslında, incecik narin bir duman süzülüyordu yandığı yerden. bir süre yukarıya doğru ip gibi süzüldükten sonra lacivert duman önce bir iki kıvrılıyor sonrada tellerine ayrılarak yayılıp bir tül oluşturuyordu.
koltukta oturan derin bir efkârla sigarasını ağzına götürüp ciğerlerine çekti. kapıdan bakan, gözünü kırpmadan karşısındakini izliyordu, mumu çoktan unutmuştu. karşısındaki aynı efkârlı gözlerle ve aynı tecrübeli tavırla içine doldurduğu dumanı, hafif başını kaldırıp dumana bakarak, geri bıraktı. izleyenin gözleri karşısındakinin ağzından çıkan dumana kaydı.
...
lacivert mor duman bir iki kendi içinde, havada döndü. sonra ipince bir engel gibi havaya dağıldı.
olan olmuştu işte. o ince dumanla birlikte süzülen efkâr; keder;
izlemekte olanı da kuşatmıştı, içine sızmıştı; esir almıştı. belki de o efkâr, doğduğu göz pınarından ,izleyenin gözlerine doğru akmıştı.
kapıdan bakmaktan vazgeçip koltuğa oturmuş olan, izlemeyi bıraktı bir kaç anlığına..
başı ellerinin arasında, yere bakıyordu öylece. içinde tarif edilmez bir mutsuzluk vardı. ayağa kalktı, koltukta oturanın yanına gitti. tam dizlerinin yanı başına; yere oturdu. yanında oturanın parmaklarının arasından sigarasını aldı. baş parmağı ve işaret parmağı arasına sıkıştırdığı bitmek üzere olan sigaraya baktı. gözlerini boşluğa dikti.
dudaklarına götürdü ve hiç düşünmeden nefesini içine doğru çekti. ciğerini silme doldurmuştu hızla emdiği dumanla. ne gözü yaşardı ne de öksürdü. dumanı havaya doğru savurdu. bir nefesten sonra sigarayı sahibine geri uzattı. koltuktakinin tekrar gözlerinin içine baktı. hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı. çıkışa doğru yürüdü.
arkasından bir ses duydu..
--sigarayı sevmediğini sanıyordum.
bu cümle ile durdu, hala koltukta oturan sesin sahibine döndü, baktı. her bakışı tam gözlerinin içini hedef alıyordu ve hiç ıskalamıyordu.
--sevmiyorum. sen de içme. bir boka da benzemiyor zaten.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?