işte o yazı;
babam öldüğünde daha 12 eylül bile olmamıştı ; bir ihbar üzerine operasyona çıkan o ve bölüğü ‘kırsalda’ bir grupla karşılaşır. bunların ‘ateş etmeyin biz çobanız’ diye bağırması üzerine babam bölüğe dönüp ‘ateş kes’ dediği anda üç kurşun yer ve ağır yaralanır. anneme göre yaralı vücudu kan olmasın diye helikoptere alınmaz. hastanede yalvarır babam, ‘iki çocuğum var ne olur bir şeyler yapın’ diye. sonuçta kan kaybından ölür. aynı çatışmada bir onbaşı ve bir er de ölür, üç teröristin yanısıra. yine anneme göre, üç sizden, üç bizden, cümlesi telafuz edilir daha babamın bedeni soğumamışken. o zamana kadarki en büyük çatışmadır. trt’nin film kayıtları evde bir yerlerde durur hala. hayal meyal ben de hatırlıyorum, cenazeyi, bir askeri kargo uçağı ile bir yere gidişimizi, sonra helikopterle ‘memleketimize’ nakledilişimizi.
27 sene geçti. babasız geçen bir çocukluk, ergenlik ve gençlik. çok kızdığım oldu babama. ne zaman annemle kavga etsem, babama kızardım ne diye gittin, bizi babasız bıraktın diye. içinde baba geçen cümleler kuramazdım, başkalarından bahsederken bile. annemden başkası ‘çocuğum, oğlum’ dedi mi, yüreğim burkulurdu ; garip bir yetimlik kompleksi herhalde. küçükken anlamazdım da babamın neden öldüğünü, büyüyünce asker olucam ; babamın intikamını alıcam derdim. sonra baktım ki, ardı arkası kesilmiyor, ölümlerin, intikam yeminlerinin. bölgede ne çoban kaldı, ne mera, ne hayvan, hatta ne de köylü. dolayısıyla, askerler artık kanmıyor olmalı, ‘durun biz çobanız’ haykırışlarına. ama şehitlerin memleketlerinde törenle toprağa verilmesine devam edildi, her nedense.
sonra yavaş yavaş anladım ki, ölümlerin intikamını almak için verilen yeni canların intikamı da başka ölümlere tahvil ediliyor. kan durmuyor ; acılar, babasız, evlatsız kalan aileler geometrik olarak artıyor. ne için, neden tüm bu acılar ?
babasız geçen bir ömrün bedeli kaç hektar topraktır ? kim bana açıklayabilir, babamın şehitliğinin tam olarak neye hizmet ettiğini? ya babamın ta 1980’de ölümü anlamsızdı, ya sonrakilerin ölümü alakasız.
komşularım, ayıplayan gözlerle bakıyorlar, balkonuma bayrak asmadığım için. bilmiyorlar ki, ben evdeki türk bayrağını dükkandan parayla ya da bir gazeteden promosyon olarak almadım ; babamın tabutundan verdiler bize. nasıl asayım o bayrağı? hem benim acımı kaç metrekarelik bayrak, kaç kişilik yürüyüş ya da ne kadar hamasi nutuk azaltabilir ?
hayır ben bayrak asmadım, asmayacağım.
ben hadep’e de oy verdim, bağımsızlara da. çünkü artık biliyorum ki, bu savaş çare değil ; silahla olacak olsa 27 senede kesilirdi bu kan davası. eğer bölünmeyecekse bu ülke, silahla değil, konuşarak, birbirimizi anlamaya çalışarak, siyasetle olacak ancak. yoksa daha çok çocuk babasız büyüyecek, daha çok anne-baba acıların en büyüğünü, çocuklarından daha uzun yaşamanın kahrını yaşayacak.
boşuna bağırıp durmayın, ben artık biliyorum, belki milyonlar için şehitler ölmez ama bazılarımız için babalar, oğullar ve kardeşler ölür, hem de öyle bir ölür ki, acısı hiç ama hiç tükenmez.
başkaları nasıl ediyor bilmiyorum ama, bir babam daha olsa, asla feda etmezdim bu vatana. cemal süreya’nın o kahreden dizelerinden hareketle
‘sizin hiç babanız şehit oldu mu, benim bir kere oldu ; kör oldum ; artık göremiyorum bütün bu kanın neden aktığını…’
(bkz: hayır ben bayrak asmadım asmayacağım)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?