klasik çağda aşk anlayışı, platonun şölen kitabındaki bir karakter olan aristofanesin ağzıdan şöyle ifade edilir;
"aşk, insanların yeniden tek vücut olma arzusudur."
bu sözü açmak gerekirse, klasik çağdaki inanca göre, insanlar, bu dünyaya geldiklerinde tek vücut oldukları insanlardan ayrılırlar. bu hayattaki tek gayeleri ise ayrıldıkları eşlerine kavuşma çabasıdır. bu demek oluyor ki, insan aşık olacağı ya da beraber olacağı kişiyi kendisi seçmiyor, zaten var olmuş bir aşkı, bir eşi yeniden aramaya koyuluyor.
bununla birlikte, klasik çağ filozofların ve onların entelektüel açıdan yaşamlarının yaygın olduğu bir dönem olduğundan köle ve kadınlar aşağılık ve değersiz varlıklar, erkekler ise asıl önemli yaratıklar olarak görülmekteydi. bu yüzden latincede "amour platonicus" denilen platonik aşkın etimolojik olarak incelenmesi bağlamında ortaya çıkan şey asıl aşkın entelektüel boyutta yaşanan ve klasik çağ bağlamında eşcinsel olan olmasıdır.
yine şölen kitabı üzerinden örnek verecek olursak, sokratesin öğrencilerinden biri olan alcibiades, sokratese aşık olduğunu, onun yüzünün güzelliğine vurulduğunu söyler; halbuki, sokrates, her zaman çirkinliği ile tanınan bir filozoftur. burdan da anlaşıldığı üzere, aşkın temel kaynağı cinsellik ya da maddi güzellik değil, bilginin yol açtığı entelektüel boyuttur. ayrıca, kadınlar sadece insanlığın neslinin devamlılığı için kullanılan nesneler olarak görülmekte, hiçbir değere sahip olmamaktaydı.
ortaçağ dönemine geldiğimizde, gezgin şairlerin ortaya çıkardığı bir gelenek sonucunda (troubadour geleneği) aşk anlayışı tamamen değişmiştir. feodalizmle yönetilen avrupada ortaya çıkan bu aşk anlayışı kadının değer kazanmasını sağlamıştır.bu gelenekte, savaşa giden aristokrat lordların eşlerine (lady) aşık olan gezgin şairler onlara olan imkansız aşklarını yazdıkları ve aynı anda besteleyerek söyledikleri şiirlerle ifade ederler. bu şairlerin maddi durumlarının kötü olması ve hayatlarını bu şekilde şiir okuyarak geçirmesi sebebiyle lady ile aralarında hiçbir şey olamayacağından, ladynin ilahileştirilmesi ve ulaşılmaz olması söz konusudur.
bu geleneğe divan edebiyatı ve tasavvufun büyük etkisi vardır. endülüs emevileri dolayısıyla ispanyada araplardan etkilenen avrupalılar, bu yeni aşk anlayışında tasavvufa benzer kalıpları kullanmışlardır.bu geleneğin sonucu olarak aşk, yine manevi bir boyutta da olsa farklı bir durum kazanarak, kadının da toplum içindeki statüsünün gelişimine katkı sağlamıştır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?