biz gidiyorduk öyle. öyle bir gitmek idi ki, öyle bir gitmek daha görülmemiştir. düşün, 2008’de türkiye’de ilk gençlik yıllarımızı yaşıyorduk ve gidiyorduk. biliyorum, inanası gelmiyor insanın. boşver yüzünü dökme küçük kız. biz alışmıştık ikibinsekiz türkiyesine ilk gençlik yıllarımızı yaşamaya. o zaman terabyte’larla falan uğraşıyoruz. zor günlerdi ama sen yinede yüzünü dökme küçük kız. biz çünkü, yinede yüzümüzü dökmüyorduk. simit atıyorduk martılara. sofra örtüsü silkeliyorduk serçelere. serçe mi?... sende öyle birşey sordun ki şimdi. köre beyaz’ı anlatmak kadar zor.
neyşınıl coorafik’te vardır görüntüleri ama yetmez ki bir serçe’yi dimağına yerleştirmek için. onun her hareketinde anlam aramak, o hareketleri beyninde çalan bir melodiye uydurmaya çalışmak, serçenin şarkısını yazmaya öykünmek gerektirir.
şöyle eze eze ağzımda bir hormonsuz domates daha yiyemeden ölmekten çok korkuyorum biliyor musun? sonra korkularımı düşünmemenin daha kolay olduğunu öğrendim. bar filozofu oldum bazen, bazen en aristokratik beyi ben oldum fil dişi sahilleri’nin, melankolik "takıl"dığım oldu, çok sofistike ortamlarda buldum kendimi bazen. küu klavyeyle "hormonsuz domates" yazmak kadar zorlanmadım hiç birinde. ki fe klavye de olsa çok farketmiyor. çünkü hormonsuz domates daktilonun bile alkışlandığı bir yerinde kaldı "resmi tarih"in...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?