çok ani ve acı öleceğini söyledi. benim düşündüğüm de buydu kendim için, ama o bilmiyordu. bilmiyordu ki sonsuza dek uyumaya gitmek isteyen bendim, tüm yaşanmayan sevinçlerim, bitip tükenmeyen umutsuzluklarımla. bilmiyordu bu dipsiz kuyudan yukarı çıkmamın tek yolunun, ruhumu bedenimden ayırmaktan geçtiğini ve bilmiyordu ki ruhum göğe yükseldiğinde üstünü ıslatacak olan yağmur damlacıklarının aslında çaresiz gözyaşlarım olduğunu. bilmiyordu pişmanlığın tükenmişliğini, tükenmişliğin umutsuzluğunu, umutsuzluğun büyüklüğünü. bilmiyordu tatlı bekleyişlerin acı sonlara dönüşmekteki kararlılığını ve beni yaşarken öldürmeye çalışmasını. tabii ki ilaçların ruh ağrısıyla ilgilenmediğini de bilmiyordu ve bilmediği bir ruhun bende extasy etkisi yarattığını... bilmiyordu güçlü olmadığımı, güçlü görünmenin yalandan bir maske olduğunu ve benim maske takmaktaki başarımı. ben kaçmaya çalıştıkça, katlanarak üzerime gelen insanların beni boğuşunu da bilmiyordu, içimdeki yalnızlığın çırpınışını da. bilmiyordu kalbimdeki bıçak yaralarının her nefes alışta tattırdığı acıyı.
yaşamaya çalışmanın verdiği sıkıntıyı, yarattığı mide bulantısını, krampları sessizliği, boşluğu, anlamsızlığı, katlanma zorunluluğunu bilmiyordu. yaşamaya çalışmanın verdiği hiçbir şeyliğin ne demek olduğunu bilmiyordu.
sadece çok ani ve acı öleceğiymiş bildiği...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?