üstad necip fazıl kısaküreki lise bir talebesiyken tanıdım. suyun bu tarafında olup da onu tanımamak, şiirlerini okumamak ne dereceye kadar mümkün olabilirdi ki!... babamın kitaplığında türk edebiyatı dergisinin 1980-1983 yılları arasındaki sayılarının ciltleri vardı. 83 yılında kaybettiğimiz üstad, hayatının son yıllarında her ay bu dergiye bir şiirini gönderiyor ve bu şiir derginin ilk sayfasında yayınlanıyordu. evim, hasret, dua, sabır, çocuk, aralık kapı, geliyorum ve geçilmez o dönemde dergide okuduğum şiirlerden bazıları.
***
çile isimli, bütün şiirlerini topladığı şiir kitabını, lise sonun yaz tatilinde, henüz ankaraya gitmemişken satın almış ve okumuştum. çok iyi hatırlıyorum: 1992 senesinin temmuz ayı. liseyi bitirmişim, üniversite sınavına girmişim ve sonuçların açıklanmasını beklemekteyim. divriğide büyük ablamın düğünü oluyor. düğün için kiralanan ve iade edilmesi gereken gelinliğin sivasa götürülmesi gerekiyor. bu iş için, divriğiden sivasa geliyorum. gelinliği bıraktıktan sonra kepenek caddesindeki okullar kitabevine gidip kitaplara bakıyorum. o zamana kadar, üstad necip fazıl, şiirlerini kasetlerden sürekli dinlediğim, evimizdeki türk edebiyatı dergilerinin ciltlerinde son şiirlerini defalarca okuduğum, hatta kendi sesimden bu şiirleri kasete aldığım, gençliğe hitabesini odamın duvarlarına astığım ama ne yazık ki bir kitabını baştan sona okumamış olduğum biri.
çileyi ve birkaç başka kitabını okullar kitapevinden işte o gün satın alarak, üstadın külliyatına merhaba demiştim.
***
‘çile, şiir hakkındaki düşüncelerimi tümüyle değiştiren bir kitaptı. artık, örtülü ve estetik mesaj veren şiirleri seviyordum. zaten evde necip fazılın kendi sesinden okuduğu şiirleri bulunan bir kasetim vardı. bu kaseti çok sık dinlerdim. dolayısıyla çiledeki şiirlere kulak aşinalığım vardı. lisedeyken siyah kaplı çizgisiz bir defterim vardı. bu deftere okuduğum kitaplardan notlar alırdım. çile kitabında beğendiğim pek çok şiiri de bu deftere yazmıştım. sakarya türküsü, çile, destan, muhasebe, zindandan mehmede mektup, kaldırımlar başta olmak üzere, ölüler, ona, mezar, inanmaz, aç kapıyı, benim nefsim, işim acele, surda bir gedik açtık, en yakın, o erler ki, onun sanatı, uyumak istiyorum, onun ümmetinden ol, son sığınak ve tabut defterime ve ruhuma yazdığım şiirlerden birkaçı.
***
çileden sonra, saf dini bağlılığın heyecanıyla necip fazılın tüm eserlerini okumaya başladım. kafa kağıdı, cinnet mustatili, başmakalelerim-1, doğru yolun sapık kolları, son devrin din mazlumları, tasavvuf bahçeleri ve reis bey ankaraya gitmeden önce -henüz 17 yaşımdayken- okuduğum diğer kitaplar.
***
üniversite tahsili için ankaraya geldiğimde başka şairlerle tanıştım: sezai karakoç, ismet özel, cahit zarifoğlu, erdem beyazıt, osman sarı, akif inan vs. ama yine de necip fazıla olan sevgim ve ilgim azalmamıştı. çileyi yeniden okudum. peygamber efendimizin hayatını anlattığı esselam isimli 63 şiirden oluşan kitabı hayranlıkla okudum. her biri ayrı tarzda yazılmış, her biri birbirinden güzel 63 şiir... ayrıca, öfke ve hiciv adı verilen, üstadın hayattayken kitaplarına almadığı, gazete ve dergi köşelerinde yazılıp kalmış şiirlerinin derlendiği şiir kitabını da okudum. bu kitaptaki süleymanname, menderes, of aman! varan 1-2-3, halimiz, oy, paşa şiirleri hafızamda iz bırakanlardan.
***
şiir kitaplarından başka üstadın 14 tiyatro eserinden 13ünü yine fakülte dönemimde okudum. üniversitede okuduğum diğer kitapları ise tanrı kulundan dinlediklerim, aynadaki yalan, babıâli, dünya bir inkılap bekliyor ve batı tefekkürü ve islam tasavvufu. üniversite bittikten sonra ise, 13 kitaptan oluşan raporlarını okudum.
***
bu arada üstad hakkında yazılan yazılar ve kitaplar da ilgimi çekiyordu. mustafa miyasoğlunun yazdığı necip fazıl kısakürek, ihsan kurtun yazdığı çiledeki insan necip fazıl, yazarlar birliği ile 100. yıl üniversitesinin birlikte hazırladıkları bütün yönleriyle necip fazıl, kadir mısıroğlunun yazdığı üstad necip fazıla dair ve yalçın turgut balabanın yaşayan necip fazıl, üstad hakkında okuduğum başlıca kitaplar.
ilk üç kitapta üstadın dava ve sanat adamlığı övülüyordu. kadir mısıroğlunun kitabında ise, üstadın insani zaafları üzerinde duruluyor, teşrik-i mesaiden doğan bazı hoş olmayan anılar anlatılarak, üstü kapalı hatta üstü açık bir dille üstad yeriliyordu.
***
üstad necip fazıl kısakürek, en çok kitabını okuduğum ikinci yazardır. (ilki aziz nesin’dir.) toplam 40 kitabını okumuşum. çile elbette bu 40 kitaplık külliyatın zirvesinde bulunuyor. çünkü, necip fazıl benim ruhuma ve kalbime çiledeki şiirleriyle nüfuz etti.
***
necip fazıl kısakürek, benim nazarımda hem büyük bir şair, hem de büyük bir önderdi. gençliğimde, onun kitaplarını, şiirlerini “itaat eder gibi” okur; onun gelmesini arzuladığı gençliğin bir ferdi olabilmek için çabalardım. müthiş bir türkçesi vardı... müthiş bir zekası vardı... zekasını kalemini oynatırken müthiş kullanıyordu. ondan etkilenmemek, ona gıpta etmemek mümkün değildi. ilk yazılarımı ona öykünerek yazmaya çalışmıştım. necip fazıl; adeta beynimin ve kalbimin tam orta yerine bağdaş kurup oturmuştu. hayata tamamen onun kitaplarının penceresinden bakıyordum. tasavvufa sadece o kabul ediyor, seviyor diye ilgi duyuyordum. mevdudiyi, hamidullahı, süleyman ateşi, hayrettin karamanı ve diğerlerini eleştirdiği için, bende onları sevmiyor ve eleştiriyordum. hücrelerime kadar girmişti adeta. onun kitaplarını okumak bana büyük zevk veriyordu. arka arkaya kitaplarını okuyordum.
sonra, dünya görüşüm biraz esnekleşti. bir insan olarak en büyük erdemin dünyaya nizam vermek değil önce kendini adam etmek olduğunu kavradım. bir yazarı çok sevmenin, akıllı bir iş olmadığını da… başka pencereler, başka kapılar olduğunu gördüm. necip fazılın penceresi zengin bir dünyaya açılıyordu ama yine de manzarası asla değişmiyordu. büyüdükçe, yeni manzaralar, yeni yüzler aramaya başladım. necip fazılla bağımı koparmıştım. o artık benim için; saygıyla yad ettiğim, hayırla andığım, okumakla iftihar ettiğim bir gençlik hatırası...
okuduğum bir kitabının sayfa arasına şunları yazmıştım: necip fazıl, insanı düşünmeye değil, boyun eğmeğe zorluyor...
***
söyleyeceğim son söz şudur: üstad necip fazıl, fikir ve ruh binamın inşasında, şahsiyetimin yoğrulmasında büyük emeği olan ancak artık uzaktan baktığım, hayırla andığım bir gençlik hatırasından ibaret büyük bir şahsiyettir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?