monna rosa

napoleon ve josephine

iii. pişmanlik ve çileler

rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür;
bir odun parçası aydınlatır ocağı.
anne ateşin önünde perişan,
anne ateşin içinde hür...
rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür.

yağmurlar sırtıyla sırtımın arasındadır;
şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın.
bin parçaya böldü beni bir divane sır,
sesi geliyor sesi günahkar çocukların;
şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın arasındadır.

gönüller yanarak kavuşacaktı;
yüzdeki ıstırap, çile ocağı,
onun bu ocakta yanan toprağı,
bir gece rüyamda avuçlarımı yaktı,
gönüller yanarak kavuşacaktı.

benim gözlerim yeşildir, onun gözleri kara;
ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara.

annenin başı elleri arasında,
parmağında aydınlık günlerden kalma yüzük.
bir fotoğraf asılıdır duvarda:
aynaya, geceye, maziye dönük,
annenin başı elleri arasında,

bir tüfeğin burnu havadadır,
ateş almak üzredir, mermisiz.
ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
siz beni ne anlarsınız siz!
bir tüfek ateş almak üzredir, mermisiz...

bir saman çöpüne tutunmuş kızların
eteğini ben çektim.
neyleyim göğsümü kara dağın sert rüzgarı doldurmuş,
annemden ilk sütü gülce’de içtim.
ankara’ya, çatal dağa biz zindandan gün vurmuş:
az kalsın yerine ben ölecektim
bir saman çöpüne tutunmuş kızların...

kediler halıları parçalıyor,
kırmızı bir ışık düşüyor yere.
annenin dizinde derman yok,
annenin kafası iki parçadır.

hükmedemiyor insan ruhuna ateş,
rüzgar hükmedemiyor incecik perdelere;
kediler halıları parçalıyor.

ateşte sarı gül açan saksılar,
kızarmış bir ekmek gibi duruyor;
kulağıma garip sesler geliyor.
kuş yumurtasından çıkan insanlar
ahırda bir ata eğer vuruyor,
kulağıma garip sesler geliyor.

ben bir şarkı, ben bir tüyüm;
ben meryem’in yanağındaki tüyüm.
beni bir azizin nefesi uçurur,
kalbimde allah’ın elleri durur.
cici ayaklarım iplikle bağlı,
ben onun sılası, kendimin gurbetiyim;
ben bir azizin hasreti,
ben meryem’in yanağındaki tüyüm.

benim gözlerim yeşildir, evet evet, onun gözleri kara;
ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...

ocak sönüyor, ateş kül oluyor.
annenin saçları beyaz,
anne saçlarını yoluyor.
ateşin içinde gül açar, servi büyür, ardıç büyür, çocuk büyür;
ocak sönüyor, ateş kül oluyor,
anne ruhunda ruhuma eğiliyor.

yaralı kuş kanadını ısıtan
bir güneş toprağı yarıp çıkacak.
kadınlar sansa da yaşadığını,
şarkısız kaldıkça yaşamayacak.
kadınları şarkılar, geceler aydınlatır.
kadınları şarkılar, akrepler aydınlatır.
kadınları şarkılar, zehirler aydınlatır...

artık ben gideceğim, ata eğer vuruyorlar.
hatıralarımı birer birer yakacağım.
entarimi parça parça edip
zehirli kirpilere bırakacağım.
beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
göğsüme siyah bir gül takacağım.
batan güne doğru kurşunlar sıkıp
kendimi boşluğa bırakacağım.
ayaklarımın altından geçiyor bir deniz...
ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
siz beni ne anlarsınız siz!
artık ben gideceğim atım kişniyor;
bir bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor,
ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, bir deniz;
beni onun gözleri çağırıyor, duramam duramam.

benim gözlerim yeşildir, ah, onun gözleri kara;
ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...

1952, güz
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol