midnight in paris

turfanda askin bayat gubresi
bir makina olsa ve bu adamın kafasını opsiyonel olarak damardan yüklese en baba drugdan daha etkili olur bende, bana öyle geliyor. kim mi? tabii ki woody allen. çok filmini izledim mi? hayır. sanırım bu ya ikinci ya da üçüncü filmidir izlediğim. ama bu nasıl bir hayal gücüdür? bir insan hayal gücünü işleyip nasıl ortaya böyle bir şey çıkartır?

normalde insanların genelinde nostaljik bir özlem duygusu vardır. özlenen daha çok bireysel tarihi ile ilgili yakın geçmiş olur. en azından bu filmi izleyene kadar bende öyleydi.

adam özlem duyulucak geçmişin kralını hayal edip, bu geçmişe dönüşü ekranda hayata geçiriyor. hem de dönemin sanatının beşiği ve aşkın şehri paris’ te.

diyalogları ve kafa karışıklığı ile başrolde kendisi var ama owen wilson suretinde. ve kimlerle karşılaşmıyor ki paris caddelerindeki gece yarısı gezintilerinde: ernest hemingway, picasso, dali, t.s. eliot bunlardan sadece birkaçı. ve daha nicesi. insanın bilgiye susuzluğunu kamçılıyor her bir gecesi. ve hayallerinin fakirliğini yüzüne vuruyor.

oyuncu kadrosuna bir göz atmanız da neler vadettiği açısından bilgi sahibi olmanıza yardımcı olacaktır zaten.

izleyin, izlettirin derim. mevsimin soğuk gecelerinde battaniye ve şarabınıza mükemmel eşlik edeceğine dair bireysel yaşanmışlığımdan yola çıkarak gerekli garantiyi veririm.

afiyet olsun.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol