181. kerem ehlinin vaitleri akıp duran, eseri daima görünen hazinedir. ehil olmayanların, kerem sahibi bulunmayanların vaitleri ise gönül azabıdır.
(o velînin, halayığın hastalığını anlaması ve padişaha arzetmesi)
182. ondan sonra hekim, kalkıp padişahın huzuruna gitti, padişahı bu meseleden birazcık haberdar etti.
183. dedi ki: “çare şundan ibaret: bu derdin iyileşmesi için o adamı getirelim.
184. kuyumcuyu o uzak şehirden çağır, onu altınla, elbise ile aldat.”
*padişah, hekimden bu sözü duyunca nasihatini, candan gönülden kabul etti.
185. o tarafa ehliyetli, kifayetli, âdil bir iki kişiyi elçi olarak gönderdi.
(padişahın, kuyumcuyu getirmek üzere semerkand’e elçiler yollaması)
186. o iki bey, kuyumcuya padişahtan muştucu olarak semerkand’e kadar geldiler.
187. dediler ki: “ey lûtuf sahibi üstad, ey marifette kâmil kişi! öğülmen şehirlere yayılmıştır.
188. işte filân padişah, kuyumcubaşılık için seni seçti. zira (bu işte) pek büyüksün, pek kâmilsin.
189. şimdicek şu elbiseyi, altın ve gümüşü al da gelince de padişahın havassından ve nedimlerinden olursun.”
190. adam; çok malı, çok parayı görünce gururlandı, şehirden çoluk çocuktan ayrıldı.
devamı için:
(bkz: mesnevi 191 200)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?