bir gün elime bir kitap almıştım. çok kitap alırım ben elime. genelde yarıya kadar da okurum. nadirense bitiririm. kitaplar güzeldir, okuyalım sosyal mesajını da verip bir gün elime aldığım kitaba geçeyim. o kitabın da kapak dizaynını arka kapağını ve bilimum lüzumsuz yerini okuduktan sonra açtım ilk sayfayı: "ya kebikeç" dedi. duraksadım, kitap okurken pek not almayan bir aptal olsam da bu sefer yazayım bir şeyler diyerekten küçük sarı not kağıtlarından birini sol elime zorla tutuşturup yazdım; kebikeç. ilerleyen sayfalarda bir iki not daha aldım, sarı kağıdı kaldığım yere koydum, üstten sadece kebikeç görünüyor-asla kitap arası da kullanmam ha-, uyudum uyandım, sabah oldu. açtım sözlüğü baktım o gün; nedir kebikeç? yok orda, ilk ansiklopedide ise buldum kendilerini. bir cin imiş. kitapların kurtlanmasını önlediğine inanılan bir cin. adını bir kağıda yazar kitabın arasına korsan o kitap kurtlanmazmış, evvelden. ödünç kitaptı zati, iyi koymuşum o gün kebikeçi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?