içimizdeki şeytan

ncan
kurk mantolu madonna beklenmeyen trajik sonuna rağmen -rağmen diyorum çünkü bu sonla yeşilçam senaryolarını hatırlatır, bana kalırsa- bir klasiktir.
ancak içimizdeki şeytan beni aynı derecede tatmin etmedi, hatta açık söyleyeyim sevmedim. kime olduğunu anlamadığım göndermeler; faşizm eleştirisi mi, birkaç faşiste eleştiri mi tam anlayamadığım küçümseyici sözler... bunlar elbette, sabahattin ali’nin güzel sözünü çirkinleştirmiyor. ancak s.ali hor gördüğü birilerini kaleme almış gibime geldi bana, tam olarak karşısına bir görüşü almış gibi değildi.

daha sonra internetten kısa bir araştırma sonucu, kafatasçı olduğunu kabul eden nihal atsız’ın bir eleştiri yazısını buldum. -bu yazı 1944 tarihlidir.- s.ali’ye bolca küfür ve s.ali’nin geçmişi ve o sıralarda "ocağa" ilk gelişiyle ilgili açıklamalar yer almakta. nihal atsız bir bir açıklamış romanda kimlere değinildiğini; tabii bunlara inanmak da bu yazıyı okuyanların tercihi. bu atıflar doğru ya da yanlış olsa bile, bu tür göndermeleri anlayabilmem için geçmişi daha iyi bilmeliyim; fakat bana öğretilen "tarih bilgisi"nde bu tür tartışmalara yer yok. birkaç araştırmayla s.ali’nin anıştırdığı fikir karşıtlıklarını öğrenebildim pekala, ama yine de bu, bu tarz göndermeleri benimseyeceğim anlamına gelmemeli. en azından bu göndermeler olmaksızın, romanı bitirdiğimde, s.ali’nin birilerine haksızlık ettiğini düşünmeden, sadece birilerine sinirlendiğini fakat hıncını almak için güzel bir düzlem üzerine (s.ali’nin dili ve duyarlığını bilenlerin de seveceği ve anlayacağı şekilde) "sözü yarıda kalmış" veya "eksik yazılmış" bir roman yarattığını hissettim...

ama sabahattin ali büyük adamdır.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol