günlük hayatımızı yoğun ve yaygın biçimde işgal eden imgeler ile bu imgelerin bütünlüğünü oluşturan fotoğrafların başdöndürücü hızla gelişen bilgisayar olanaklarıyla buluşması, deyim yerindeyse denetimsiz bir “görüntü imparatorluğu”nun oluşmasına zemin hazırlamıştır. öyle ki, görüntülerin 150 yılı aşan süreçte belleklerimize kazınan ve “gerçekliğin bir referansı” olarak kabul gören geleneksel rolü, bugün artık bu konumundan iyice ayrışmaya başlamıştır. fotoğraf, düşlerle şekillenen, gerçekdışı tasarımlarla boyut kazanan ve inandırıcılığımızı şüphecilikle harmanlayan yeni bir misyona kapı aralamıştır. insanlar, süreç içinde fotoğrafın gerçek gibi görülmesine, gerçeğin de fotoğraf görüntüleriyle pekiştirilmesine o denli alıştırılmıştır ki, bilgisayar programları sayesinde değişime uğratılmış fotoğrafları da, bu alışkanlığın bir sonucu olarak gerçek gibi kabul etmeyi sürdürmektedir. oysa köprüler altından çok sular akmıştır. fotoğraf görüntüsü, tarihsel süreç içinde en büyük değişimini geçmişin kimyasal uygulamalardan koparak, elektronik çağın başlıca simgesi haline gelmekle sağlamıştır. bu gerçekler ışığında baktığımızda, fotoğrafın varlık nedeni yeniden tartışma konusu olmaya başlamıştır. aslında onun gerçeklikle kurduğu doğrudan ilişkinin sarsılan temelleri üzerinde yaratılan güncel bu tartışmalar, gündemimizi işgal etmekle kalmamış, fotoğrafın yeni misyonunu ve işlevini gözden geçirerek değerlendirmemize de olanak sağlamıştır.
ortaya çıkış hedefi “gerçeği resmetmek” olan fotoğraf, kendi tarihsel sürecinde gerçeğe dokunarak zamanı anlaşılır bir olgu haline getirmekle kalmamış, ışığın büyülü dilini, tarihin görsel kayıtlarını ve aynı zamanda yaygın bir anı denizi yaratarak insanların bireysel gerçekliğine de ayna tutmuştur. fotoğrafın görünen herşeyi anlattığı görüşü yaygın kabul görse de, aslında fotoğraflar bize hiçbir şeyi göstermez. fakat gerçekten alıntılar yaparak, onlara öykünerek ve nesnelerin temsilini gerçekleştirerek kaçınılmaz bir dil olmayı başarabilmiştir. yani gerçeği nesnelere indirgeyerek, gerçeklikleri inandırıcılığımızın pekişmesine gerekçe yapmıştır.
bugün geleneksel fotoğrafın görme yeteneklerimizi geliştirdiğini ve hayatı tekrarlayarak çoğaltmadaki belirgin rolünün ayırdında olduğumuzu çok fazla farkedemiyoruz. ya da fotoğrafın, 150 yılın görsel kayıtlarını sadece fotoğraf olarak sergilemediğini, bunları bir bakıma ajitatif bildiriler halinde ve politik bir misyon yüklenerek ortaya koyduğunu da... bunun başlıca nedeni, fotoğrafın yaygınlığına başat biçimde düşünsel ve felsefi boyutlarının geliştirilmemiş olmasındandır. fotoğraf, “orada bulunmanın” önemini ve değerini hayatımıza öyle perçinlemiştir ki, fotoğrafçı gerçekle aramızda kurulan mesafeyi ve sanat yoluyla sahip olduğumuz deneyimleri “şok fotoğraflar”la ortaya koyarken, bir yandan da bizi fotoğrafları anlamanın ve kavramanın sorumluluğundan da uzaklaştırmıştır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?