"savaşan, kaybedebilir. savaşmayan, çoktan kaybetmiştir." demişti che, bir devrimci savaşmalıydı ona göre ve devrim hayattı onun için. che’ye göre bir hayat sürmekte olan herkes de devrimciydi istisnasız. yani che’nin kafasındaki insan, diğerlerinin ’devrimci’ dediğidir.
her yaşayan, soluyan, ve bunların yanında düşünen, üreten devrimcidir. her gerçek insan, her insan olan; yalnızca etiyle bedeniyle değil, aynı zamanda her insanda bulunan ya da bir zamanlar bulunmuş belki sönmüş, belki söndürülmüş olan o ölümsüz ateşle insanlara barışı, kardeşliği, eşitliği, insanlığı getirmeye çalışan bir che’dir aslında. devrimci, che ya da diğer bir şekilde ’insan’ ’imkansızı istemelidir’ caymadan, ’gerçekçi olmalıdır’ korkmadan. öyle de yapar aslında istese de istemese de, çünkü insandır o herşeyden önce. korkmadan ve caymadan savaşan her insan, içindeki ölümsüz devrim ruhuyla bir olabilen her insan bir che’dir.
che’nin son sözleri katiline ve dolayısıyla dünyaya "vur, korkak herif, sonuçta sadece bir adam öldüreceksin!" şeklinde olmuştu. che haklıydı, ölen sadece bir adamdı, che ölmemişti; aksine ölümsüzleştirilmişti. katil vurdu o adamı, o adama her isabet eden kurşun che’nin asla ölmeyeceğini bir kez, bir kez ve bir kez daha ispatlamış oldu. savaşan kaybedebilirdi, ama che savaşmış ve düşünülenin aksine kaybetmemişti de.
"en önemlisi, kaabiliyetinizi koruyabilmeniz, dünyanın neresinde olursa olsun her haksızlığı kendinize karşı yapılmış gibi hissetme kaabiliyetinizi. bu bir devrimcinin en önemli özelliğidir." böyle demişti che veda mektubunda. en büyük devrimci che, bir devrimcinin en büyük özelliğini anlatırken geride bıraktıklarına, taşıdığı ateşi teslim ettiklerine bir insanın sahip olması gereken temel özellikten bahsediyordu aslında. kalp, sevgi, vicdan, duygu, ruh... ne derseniz deyin buna, fark etmez; yalnızca düşününce her insanda olması gerekenmiş gibi geliyor akla: ’insanlık’...
che de bir insandı işte, olması gerektiği gibi. bir insandan fazlaydı belki, ama eksik değil. insan olmayanlara, insanımsılara bile bir şeyler verebildi, anlatabildi.
ne demişti che inanmak konusunda: "bir şeyi yapmak için, onu çok sevmelisiniz. birşeyi sevmek için, ona delicesine inanmalısınız." inanç olmadığı sürece, umut olmadığı sürece yaşama, varolma nedenimiz de olmaz herhalde. eğer yanlışlar ve hatalar varsa, eğer eğriler varsa hayatımızda ya da hayatlarda, neden düzeltmeyelim onları, her gün görmek yerine? ya da neden zaten yeterince yamuk olan bu dünyayı daha da eğip, artıralım yanlışları; bizden sonra geleceklerin işin zorlaştıralım düşünmeden olsa bile? sorun da zaten düşünememekte... düşünerek sevememek, severek düşünememekte sorun. sakız çiğnerken yürüyememek sorun; aslına bakarsak bizde olanı kulanamamakta, ölesiye korkmamızda sorun yalnızca.
korktuğumuz nedir peki? zaten yamuk olan bu dünyadan ayrılmak mı? ya da şöyle sormalı soruyu sanırım, (çünkü çözüm değil elbette ayrılmak bu dünyadan; en büyük kaçış, korkaklık bu olmalı, hatta bundan bahsetmek bile aslında başlı başına bir yanlış daha eklemek olmalı yaşantılara, dünyaya) insan neden sevmediği, oynamak istemediği bir filmi çeker; neden yalnızca koca salonda iki, üç kişiyi güldüren aptal, sıkıcı bir filmi izler? ha aptal bir filmi izlemişsin, ha çıkıp gitmişsin o salak filmin oynadığı salondan... gidip kendi filmini çekmek, daha fazla insanı güldürmek, kendin de gülmek istemez misin aynı sıkıcı, hep sonunda kötülerin kazandığı filmi izlemek yerine? haydi bir kez de insan kazansın, iyi kazansın hayat dediğimiz bu kocaman filmin sonunda. keşke hepimizin izlemek zorunda kaldığı bu film hep umduğumuz gibi olsa, sürprizleri hep hoş olsa, hiçbir şey boş olmasa...
che uyanmalı yeniden!
hoş, o asla uyumadı ya,
hep oradaydı:
canlandıracağımız,
uyandıracağımız;
küçük bizlerdeki büyük ateş,
hep yanıbaşımızdaydı.
insanoğlu sevmeli yeniden!
ama bu sefer emin olmalı,
asla kaybetmeyeceğine içten...
hedeflere koşmak olmalı amacı,
asla gerçek olmayacak;
uğrunda ölmek de olsa,
başkasının ölümüne hiçbir zaman izin vermeden.
insan koşmalı!
insanlık yolunda,
insan için,
insanla.
severek,
umarak,
büyüyerek...
"ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin... savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa ölüm hoş geldi, safa geldi..."
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?