tanrı’nın meşguliyeti olmadığı zamanlarda heyecan namına bir şeyler yapmak istediği bir günde, derin düşüncelere dalmış. “neler yapabilirim?” diye mırıldanırken, yarattığı varlıklara ve cisimlere bakmış. melekleri, cinleri ve pek tabii ademoğlu varmış.
ahhh, ademoğlu! tanrı’nın en estetik, en güzel, en muazzam kıldığı canlı varlık! adı ‘insan’ olan varlık. düşünebilen varlık. tanrı özene bezene yarattığı bu akıl almaz türün en güzel yanı olarak gerdanını var etmiş. uzun, ince ve oval, kafa ile vücut başlangıçların köprü vazifesini gören ahesteli yer. gören orayı öpmek için, koklamak için neler vermez, ahhh...
ne diyorduk? haaa, evet... tanrı’nın yine canının sıkıldığı günlermiş. bu demek oluyor ki bir yasak daha geliyor. ne yapayım diye düşünürken, ademoğluna cennet bahçesinin en güzel ağaçlarından biri olan ‘elma’yı yasaklamak gelmiş aklına:
- sevgili cebrail, biliyorum seni böyle ufak tefek işler için kullanmıyorum ama, şu an diğer melekler yıllık izin kullanıyorlar, seni çağırayım dedim.
- buyurunuz haşmetlimiz.
- git, adem’e söyle, 7. kat semadaki ışıltılı elma ağacı men edildi kendisine. hiç bir suretle göz değmeyecek, el sürülmeyecek ona. var git ilet kendisine.
- başım, gözüm üstüne.
ve cebrail avare gezinen adem’i bulur:
- ey ademoğlu, bilesinki tanrı namına 7. kattaki ‘elma ağacı’ yasak edilmiştir sana. her ne suretle olursa olsun, her ne hikmetle olursa olsun elini sürer, dahi gözünü değdirirsen bu ağaca, alimallah aforoz edilirsin!
garip adem huylanmış, içinde sorgu ve suale yenik düşmüş:
- ama neden? demiş bir gafletle.
- höössttt! be densiz, sen kim oluyorsun ki tanrı’nın buyruğunu sorguluyor, yanıtını arıyorsun! bilmez misin ki emir demiri keser!
adem çaresiz, üzgün kabul eder. itaat eder.
gel zaman git zaman, tanrı’nın cömertliğinin tuttuğu anlarda kendisine eş olarak yarattığı havva anamız ile cilveleşen adem’in kafasına bir kurt düşmüş. neden? niçin? soruları beynini allak bullak eder olmuş. cennetin en kıdemli elemanı olan şeytan’a konuyu açmaya karar vermiş.
- sevgili alimim, tanrı bana bu meyveyi yasak eyler. oysaki her konuda cömert olan kıymetlimizin bunu yapmasındaki amacını anlayabilmiş değilim.
- bilmelisin ki tanrı çoğu şeyi verir, kimi şeyi de senin almanı bekler. bu yasak, men etme anlamında değildir. tanrı senin istediklerinde ne kadar azimli olduğunu görmek, seni takdir etmek ister. işte bu yüzdendir ki gidip o elmayı almanı, yemeni istemektedir.
adem o şekil düşünür, bu şekil düşünür ve şeytan’ın sözleri cebrail’in kısa ve ucu kapalı olan yanıtlarından çok daha makul gelir. ellerinden öper ve yedinci kat semaya yükselir.
işte oradadır. o muhteşem ağaç tüm ihtişamı ile elmalarını dallarından sarkıtmaktadır. ışıl ışıl, albenisi yakmaktadır içini. koparması için adeta davet ediyordur kendisini. adem içinden teşekkür eder tanrı’ya. ona bunca güzellikleri kim sunardı başka?
dalından elmayı koparır, önce onu izler uzun uzadıya. sonra içine çeke çeke koklar. göz zevkini doyururcasına izler, izler, izler... doyması, bu güzelliği daha çok içinde hissedebilmesi için sanırım ısırması yetecektir. ve bir ısırık, her şeyin talan olduğu andır! bir ısırık elma, ademoğlunun boğazında takılı kalır. öksürür, tıksırır lakin çıkmaz boğazının orta yerinden. o muhteşem gerdan, o izlenilmeye kıyılmayacak kadar güzel gerdanda koca bir çıkık beliriverir. adem korkar, adem panikler, adem yok olur o an.
ve kutsal gün olan cuma gelir. o gün herkes tanrı’ya secde eder, bu işlem bittikten sonra tanrı’nın kutsal eli öpülür ve istirahata çekilirdi iman edenler. en büyük melek olan şeytandan başlayan bu fasıl, adem ile son bulmuştur. ancak son dakikada o güzelim gerdandaki çıkıntı görülür. şeytan keyifli, tanrı üzüntülüdür. çok sevdiği kulunu ve ona yarattığı eşi havva kızını kuralsızlığı yüzünden cennetinden men etmiş, onu yeryüzündeki tüm huzursuzlukların ve kardeş, dost, insan kavgalarının ve kan gölünün içine atmıştır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?