evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal, pire berber iken... ben bagda üzüm bekler, derede odun yükler iken, bir varmis bir yokmus... masalin yalani mi olurmus. o yalan bu yalan, fili yuttu bir yilan... bu da mi yalan? derken; sabahleyin erken, keçiler koyunlari tras ederken, tahta kurusu saz çalar, siçan cirit atar iken, çikmis bir kocakari ortaya... en sonunda açmis agzini yummus gözünü.bir laf etmis, bir laf etmis... bakalim ne laflar etmis...
rüyalar ülkesinde bir prenses yaşarmış. bu kız mutluluk ile dolup taşar, hiç üzüntü hissetmezmiş. bir gün kızın yaşadığı ülkeye bir mutsuz dev gelmiş. mutsuzluğu ona boy ve en olarak geri döndüğü için, sürekli değişen cüssesinden dolayı dışlandığı için artık buna son vermekmiş ülkeye gelmesindeki amaç. insanlar içindeki üzüntü ve sıkıntıyı görmeden, dış görüntüsü ile onu değerlendirdiğinden, bu kasvetli anlarında onun yanında olmadıklarından, ancak mutlu olan yahut görünen insanların çevresinde hep birilerinin olmasından son derece inciniyor ve sıkılıyormuş.
rüyalar ülkesindeki mutlu prensesi bulmuş ennihayetinde. tam da tahmin ettiği gibiymiş hal;
kızın çevresinde birçok kişi pervane, onun bu iyimser ve gülümser hallerinden nasiplenmekte... bizim üzüntüler devi ise hale son derece üzülmekte imiş. çünkü içinde bulunduğu durumdan ötürü o iyi biliyormuş kimin neden yanında olduğunu ya da olmadığını ve artık karar vermiş, tanrının verdiğine kavuşmak için, hayatın eklendiğinden kurtulmaya. bu yüzden rüyalar ülkesindeymiş, bu yüzden o gülümser mutlu prensesin karşısındaymış.
mutlu prenses kocaman ve mutsuz devi görünce önce bir derin nefes almış. korkmuş çokları gibi. etrafa verdiği o hüzzam elektrikten kurtulmak için devin yanından gitmeyi istemiş ama bir şeyler onu durduruyormuş içten içe. dev niyetini açıklamaya başlamış:
- ey mutlular mutlusu prenses. sen etrafına ışık saçarken, mutluluklar dağıtırken, herkes seninle olmak ister, ancak azıcık somurttuğunda yanında bunlardan birini dahi bulamazsın, demiş.
prenses adeta çemkirmiş:
- yalan söylüyorsun. bu hilkat garibesi halinle kendine avuntu arıyorsun. kıskandığın mutluluğumu çalmak istiyorsun.
iri ve mutsuz dev omuzlarını öne doğru çökerterek devam etmiş:
- evvelinde ben de senin gibi mutluydum, senin gibi çevremde nice insanlar vardı. ancak hepsi bende ki elektriği ve güzelliği an be an çekmeye başladı, tüketti ve bende ki umut ile mutluluk bu şekilde yok olmaya başladı. damla damla tükenişimde cüssem bir parça büyüdü, görünüşüm bir parça başkalaşıp çirkinleşti, etrafımdaki o kuru kalabalık yok oldu. şimdi yapayalnız olmanın vermiş olduğu ızdırap ve hakikat duygusu ile geldim yanına. eğer mutluluğun gerçek ve daimi ise, bana da zaten bir parça derman olacaktır bu. yok, eğer yaşadığın koca bir yalan ve aymazlıksa, zaten üç gün, üç gece seninle olduğum zaman diliminin sonunda şeker gibi eriyeceksin, demiş.
mutluluklar prensesi haykırmış:
- yalan söylüyorsun, halkımı kışkırtıyorsun! sen kendini bilmez, bencil yaratığın tekisin.
mutsuz dev daha da üzülmüş, daha da içine kapanmış, daha da büyümüş. prensesin içindeki kaygı onu olduğundan daha çirkin ve irileştirmeye başlamış.
- neden benimle bunu denemek istemiyorsun? halkına bunu göstermek istemiyorsun? demiş sonunu artık tahmin eden mutsuz dev.
prenses aymaz demiştik ya; işte onun cesareti ile kabul etmiş.
üç gün ve üç gece biraz sıkıntılı ve meraklı gözlerin esaretinde geçmiş. saat artık dolmaya başladığında mutluluklar prensesi adeta güneşin altındaki buz gibi erimeye başlamış. aynı zamanda da mutsuz devin ebatları normale dönmeye, eski güzel ve yakışıklı hale gelmeye başlamış. bunu izleyen halk artık nefesini tutmaya başlamış.
zaman tam anlamı ile dolduğunda mutluluklar prensesi yok olmuş, gerçekçi olan ve kendisine mutsuz dev mahlası takılan ebu-diyar ülkesinin prensi eski haline dönmüş. o kadar masum ve güzel birisiymiş ki, bulunduğu ülkedeki halk mutluluk kaynaklarını erittiği için bu yakışıklı prense kızmamış, hatta onu bırakmak istememiş. ama insan riyakarlığını pek iyi bilen mutsuz dev-şimdiki yakışıklı prens halkı bilinçlendirmeden, gördüklerinden ders almasını umarak kendi ülkesine gitmiş.
ve bir daha da yanına yalancı ve çıkarcı insanları yanaştırmamış. hüznü gibi mutluluğu da ona kalmış. sırf mutluluğun olmadığına inanmış yaşadıklarından sonra.
***
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?