fatih akın ın çok şey anlatmaya çalışıp, ağır tempoyla hepsini unutturduğu film olmuş. güzeldi, beğendim ama tam olarak neyi beğendiğimin farkında olamadan. belki de izlediğim salonun boktanlığından, konsantre olamayışımdandı, bilemiyorum.
sanırım fatih akın, gözlemciliğiyle, olayları birleştirmesiyle, senaristliğiyle gerçekten yeteneğini ortaya koyabilmiş. ancak temmuzda, kısa ve acısız ve karşı pencere gibi hem konu, hem öykü, hem anlatış, hem de tempo bakımından gerçekten iyi filmler çekmiş bir yönetmen olarak, böyle bir film beklemiyordum ondan. çünkü filmi sadece izliyor olduğumun farkına vardığımda, henüz yarım saat olmuştu ve ilerleyen vakitlerde de sadece izledim. belki de bu onun isteğiydi, bilemiyorum.
ama tükaka bir film değildi, kesinlikle. temposu biraz düşüktü ve ben gerçekten boktan bir salonda izliyordum filmi.
olay gelişimleri gayet iyiydi. siyasal olarak bir çarpıntı kesinlikle yoktu ki filmin gidişatını saptayan temel unsurdu. atmosferler güzel verilmişti, hücre evi, almanya, türkiye görüntüleri falan. gerçi karadeniz biraz eksik kalmıştı final sahnesindeki kıyıdan hariç ama bunu da yol yapımına veriyorum.
alman annenin ayteni ziyareti ve cenazelerin türkiyeye gelişiyle türkiyeden gidiş sahneleri benim için en iyi sahnelerdi diyebilirim. güzel bir salonda afiyetle izlenmesini tavsiye eder, tam olarak bilincimi açtığımda başka yorumlarda bulunacağımı düşünerek, izleyin derim. değiyor.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?