(not: hayyam için önceden yazdığım bir yazı vardı. buraya da ekleyeyim dedim)
hayyam’ın rubailerini okurken, onu tanımaya çalışırken aklımda bir söylenti vardı... "kimi ona deli diyor, kimi veli"
bir insan nasıl bu kadar ayrık sıfatları alabilir ki? anlaşılmazsa alır :)
yani söylediklerini tamamen sembolize edip, bunu mükemmel bir şekilde popülerleştirirse (şarap, keyif adamı gibi), herkesce okunur fakat herkesce anlaşılmaz... herkesce okunması onu gerçekten anlayacaklara gitmesini ve yaygınlaşmasını sağlar. ayrıca birisi hiçbir şey anlamadan okusa dahi bilinç altı çok şey anlamıştır(öyle olduğu varsayımındayım). ayrıca bu sembolize etme ve alttan saklayarak öze dair, evrensel gerçekliklere dair bir şeyler verme durumu hayyam’a has değildir. bunu yunus emre, pir sultan abdal hatta mevlana gibi herkesin bildiği ve benimsediği diğer önemli kişilerde yapmıştır. bu kişilerin bir diğer ortak özelliği de bağnazlığa çok sert karşı çıkışlarıdır***.
hayyamı okurken kitabın nerdeyse yarısına gelmiştim ki hâla kafamda hayyam’a dair soru işaretleri vardı. kim bu adam!? bir yerden sonra farkettim ki aslında hayyamın şarapla anlattığı, keyif ve zevk almanın çok ötesinde...
mesela :
"gül verme istersen, diken yeter bize.
işık da vermezsen, ateş yeter bize.
hırka, tekke, post most olasa da olur,
kilise çanları bile yeter bize."
dörtlüğü bana yunus emrenin;
"alimler ulemalar medresede buldusa
ben harabat içinde buldum ise ne oldu"
burada hayyam’ın "kilisenin çanları dahi yeter, nerede nasıl olduğun önemli değil her yerde o (hu) vardır" fikri yunus’un harabat içinde rastladığı, bulduğu çünkü "onun her yerde olduğu" fikriyle birebir örtüşmüyor mu ?
sizce bu bir tesadüf mü ?
bana göre bu değerli insanlar hayata dair samimice can baş ortaya koyarak yaptıkları derin araştırmalar neticesinde elde ettiklerini insanlarla paylaştılar. ama bunu tabi ki evrenin kendi özelliğine kişiliğine uygun olarak, "saklayarak" yaptılar..
netice itibariyle böyle insanları anlamakta doğal dengeler gereği çoğunluk zorlanacaktır. bazı kesim ise bilerek yanlış tarif edebilir. ama kısaca hayyam ın hayatına baktığım da bir bilim adamı olduğunu ve bir çok alan da çok "iş" yaptığını görüyorum. bu da bu insanın zevk düşkünü, kadın ve şarap müptelası olmadığını ispatlamak için yeterli bence. şu da bariz ki herhangi bir bağımlılığı olan insan ancak bir yere kadar gelebilir. bağımlılığı her daim onu zorla esiri altına alıp istediğini yapmasını engeller...
lakin! yaşamaktan mutlaka çok zevk alan birisi olduğu da belli. yani yaşadığından zevk almakla zevk "düşkün"ü olmak farklı şeyler..
"dünyada akla değer veren yok madem,
aklı az olanın parası çok madem,
getir şu şarabı, alsın aklımızı:
belki böyle beğenir bizi el alem!"
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?