ali çolak, hep sevdiğim bir kalem ve bu nedenle sevdiğim bir insan olagelmiştir. üniversite talebesiyken, zaman gazetesinde yayınladığı yazıları severek okurdum. o yıllarda çıkardığı iki deneme kitabını (“mavisini yitirmiş yaşamak” ve “günün ötesi”) da, yüzümde tebessüm eksilmeden ve beğeniyle okumuşumdur.
ali çolak’ın samimi, okuru arkadaş belleyen bir üslubu var. ben, bu hâliyle onu çehov ekolüne ait kabul ediyorum. önemsiz bir şeyden bahsediyormuş gibi yapıp da, okura fark ettirmeden çok şey anlatan bir yazar o.
“günlük güneşlik şarkılar”, 1996 yılında yayınlanmış ve aynı yıl ali çolak bu kitap nedeniyle türkiye yazarlar birliği tarafından “yılın deneme yazarı” seçilmiş. kitaptaki her yazı, ayrı bir lezzette. önsözünde, “okuduğunuz denemelerde, yazarının derdinin insana ve eşyaya ‘narin bir bakış’ yöneltmek olduğunu fark edeceksiniz” yazılı. o narin bakışı her yazıda hissetmemek elde değil. her yazı ayrı bir çiçek demeti, ayrı bir maden.
ali çolak, usta bir deneme yazarı. aksiyon dergisi’yle yaptığı bir mülakatta kayda değer şeyler söylemiş. kısmen naklediyorum:
“deneme okuru, aynı zamanda şiir, hikâye ve roman okurudur; ama onu diğer okurlardan ayıran önemli bir fark vardır.” diyen çolak, deneme okurunu ‘ayrıcalıklı’ bir konuma yükselten ayrımı şöyle özetliyor: “deneme okuru, dil ile daha çok haşır neşir olan ve ‘nasıl anlatılmış’a dikkat eden okurdur. çünkü denemede olay örgüsü yoktur ve ‘ne olmuş’a kilitlenen bir polisiye roman okurunun denemeden tat alması kolay değildir.”
ali çolak deneme için, “şiirin yanından akan ırmak gibidir.” diyor; ama bir yanda da denemeyi adı üstünde ‘deneme’ gibi görüp bir yap-boz oyunu sananlar duruyor. çolak, ‘dene-yanıl, bir gün tutturursun’cuları derin bir yanılgı içinde buluyor: “acemi yazarlar, ilk yazılarını deneme olarak adlandırıyorlar. herkesin bildiği konuları herkesin yazdığı gibi yazarsanız ortaya çıkan şey deneme değil deneyiş olur. deneme edebiyatın her türünden hatta tarih ve felsefeden beslenir; ama onların hiçbiri değildir.”
deneme yazarını, ‘kendi kendisiyle söyleşen, insanı ve evreni anlamaya çalışan yazar’ şeklinde tanımlamak mümkün; ama kıldan ince kılıçtan keskin denge tutturulmadığında kişi, ‘kendini anlatan yazar’ sınıfına dahil olabilir. 10 yıl önce yazdığı denemelerle bugünküleri kıyasladığında, bireysel ve duygusal olanı bırakıp evrensel olana ulaştığını fark eden çolak, en çok da ‘kendinden söz eden ve hayatın hep güzel yanlarından bahseden yazar’ olarak anılmaktan korkuyor. “evet, benim yazılarımda hoşluk vardır; ama bir dünya görüşü de vardır. alttan alta, inceden inceye, satır aralarında, hem seçilen konular hem de o konuların işlenişinde kendini gösteren; ama kendini asla okura dayatmayan bir dünya görüşü. bir zaman sonra onu sevmeye başlarsın ya da reddedersin.”
yeri gelmişken hep gümbürtüye giden o güzelim ‘naif’ kelimesinin de itibarını iâde edelim. ‘daha duyarlı ve biraz kırılgan olma hâli’ diye tanımlanabilecek naiflik, çoğunlukla ayakları yere değmeyen, suya sabuna dokunmayan, çiçekten böcekten bahseden yazarlara konduruluyor ki, yazar buna şiddetle karşı çıkıyor: “duyarlı olmak, incelikli olmak bir dünya görüşünden yoksun olmak anlamına gelmiyor. nitekim, gün sarısı’ndaki kimi denemelerim zehir zemberek yazılardır. naiflik, gerçeklerden kaçıp ağaçtan, çiçekten, mevsimlerden söz etmek olarak anlaşılmamalı. deneme yazarı sınırlamadığı için soyut ya da somut her şey yazılabilir. önemli olan onu evrensel bir düzleme taşıyabilmektir.”
hikâye özellikle de roman yazmak ise ona hâlâ uzak duruyor. yazmaya başladığı ilk günden bu yana, ‘niçin öykü ya da roman yazmıyorsunuz.’ sorusuna muhatap olan yazar, “10 yıl önce, ‘kırk yaşıma gelince’ diyordum. şimdi kırkıma geldim, galiba elliye ertelemek zorundayım.” diyor.
ali çolak – “günlük güneşlik şarkılar”, deneme, ötüken yayınları, 4. baskı, istanbul, 2001, 127 s.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?