ben seni hiç sevmedim ki.
istanbula gelirsem bir gün bana salaş bir lokantada büryan kebap ısmarlama ihtimalini sevdim.
ya da nezih bir teras cafede oturup istanbula tepeden bakıp seninle bidon kafalı halkı aşağılamayı sevdim.
imamlık yapacağım köyde ayni yardımları beraber tüketebilme ihtimalini sevdim.
cemil meriç üzerine ciddi ciddi senle konuşmayı sevdim. hiç görmeden, hiç tanımadan cemil meriçe hasret kalmamızı sevdim.
hotel ruandayı, elveda lenini beraber izleme ihtimalini sevdim.
düğünümüzün mesudiye istasyonunda olma ihtimalini sevdim ben. mesudiyeden kalkan bir trenle uzaklara gidebilme ihtimalimizi sevdim.
mardinde ulu caminin hemen yanında mezopotamya cafede nargile içebilmeyi sevdim ben senle.
üstad cemil meriçin dediği gibi "aydınların aydınlatamadığı bir toplumu soytarılar aldatır" gerçeğinden hareketle soytarıları teşhir etmeyi sevdim senle.
seninle çiçekler içinde yeni bir ülke kurma ihtimalimizi sevdim. ala şafağında yıldızlar uçurmak varken oturup yıldızlar içinde kendi buruk kanımızı içmeme ihtimalimizi sevdim.
seninle çok olan tarafta olmamayı sevdim.
yani;
türkiyede kürt olmayı, kürtlerde ermeni, ermenilerde süryani gidip almanyada türk olmayı sevdim senle.
seninle beraber hollandada surinamlı, fransada cezayirli, iranda azeri, amerikada zifiri zenci olabilmeyi sevdim.
ne demişti subcomandante marcos. "marcos dünyanın neresinde bir ezilen varsa onun yanındadır" ben seninle ezenlerden kopup ezilenlere katılabilmeyi sevdim.
esasında ben seni çok sevdim. tutsak ülkenin, tutsak bir halkın yüreği tutsak edilemedi çünkü.
sevmek için bunca sebep varken sevmedim diyemezdim zaten.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?