ahmet kekeçin 02 aralık 2006 tarihli köşe yazısı.
butun muhalifler alcaktir!
bunu ben söylemiyorum. çılgın türklükte bugünküleri aratmayan falih rıfkı atay söylüyor.
1931 mi?
emre kongar gibilerin demokrasi kanıtı saydıkları serbest fırka bir oldubittiye getirilip (ismet paşa marifetiyle) kapatılmış, basındaki muhalif sesler susturulmuştur.
istanbul merkezli gazetelerin bu karara gösterdikleri tepki, tek parti egemenlerini çıldırtır. hele, muhalif çizgide yeni gazetelerin devreye gireceği söylentileri çılgınlığın dozunu daha da artırır.
hakimiyet-i millînin tetikçisi falih rıfkı atay, o günlerde muhtıra niteliğinde bir yazı kaleme alarak girişim sahiplerini uyarır:
eğer gazete çıkartacaklar için tahsil ve terbiyeyi bir tarafa bırakınız, yalnız bir polis tezkiyesi lazım olsaydı, kimi mahkûm, kimi maznun bu kelepçe kaçkınlarına izin ve imtiyaz verilmek imkanı yoktur. vatan hıyanetinin, cigara içer gibi serbest yapıldığı günlerde bulunuyoruz. bunlar bütün millî şerefleri pazara çıkartmışlardır.
madem, sayın ahmet bey, son zamanlarda yazılarını anlamıyoruz, çok osmanlıca kelime kullanıyorsun diye serzenişte bulunuyorsunuz, sevabına özetleyeyim.
diyor ki falih rıfkı: eşeklik edip muhalif gazete çıkarmayın, bunu yaparsanız şerefsizsiniz.
şerefsizler kategorisinde ilk sırayı elbette arif oruç, hüseyin cahit yalçın, velid ebuzziya, eşref edip ve ahmet emin yalman almaktadır. falih rıfkı ataya göre, bütün muhalifler alçaktır, dolayısıyla alçakların girişeceği her hareket akim kalmaya mahkûmdur.
falih rıfkı, o yıllarda sık sık, demokrasi sözcüğünden hazzetmediğini yazma gereği duyar. serbest fırkayla birlikte gündelik hayata giren bu kavram, yalnızca hakimiyet-i millî yazarını değil, tek parti egemenlerini de rahatsız etmektedir.
bu nedenle, serbest fırka bir geceyarısı operasyonuyla kapatılır, halkın reyi yeniden halk fırkasında bloke edilir.
falih rıfkı, tek parti uygulamalarını eleştiren ve durduk yerde demokrasi isteyen alçaklara da şu karşılığı verecektir:
demokrasi dedikleri şey, bizzat şeriattır. hürriyet dedikleri şey, katillerin başıboşluğu, hırsızların serbestliği, cürümsüz, cezasız ve inzibatsız bir serseriler saltanatıdır. bu, dolandırıcının polise, müfterinin mahkemeye karşı hareketidir. bu bir anarşist hareketidir. ahlak, namus, haysiyet, şeref, aile, her şey paçavraya çevrilmiştir.
bir yazımda, "turgut özakman, şu çılgın türklerin arif oruça ne yaptıklarını anlatsın!" demiştim. anlatmadı.
ben anlatayım o zaman:
falih rıfkının jurnallerinden sonra, birçok mevkuteyle birlikte, arif oruçun yarın gazetesi de kapatılır. o da tutup kundura boyası dükkanı açar. fakat polis yakasını bırakmaz. 1933 yılında, milli emniyet ajanları tarafından bir gece evinden alınarak bulgaristanın şumnu kentine bırakılır.
gazetesi yarını bir süre şumnu, sofya ve pariste yayınlar.
1937 yılında türkiyeye döner. idam talebiyle ağır ceza mahkemesinde yargılanır ve beraat eder.
gazetecilik yapmasına izin verilmediği için, geçimini gazetelere müstear isimlerle yazdığı tarihi ve edebi romanlarla sağlar.
sonra ortadan kaybolur.
10 ekim 1950 tarihli milliyetin birinci sayfasında yayınlanan bir ölüm haberi bu ortadan kayboluş hadisesine ışık tutacaktır:
fikir ve siyasi hayatımızda yeni merhaleler açmış olan kıymetli mütefekkir ve muharrirlerimizden arif oruçu kaybettik...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?