bizlere sütü ve ıspanağı sevdiren, dişlerimizi fırçalamamız gerektiğini öğreten, büyümeden arabanın ön koltuğuna oturmamamızı sağlayan, büyük müzisyen, büyük insan.
barış manço’nun ölümünden sonra gülay göktürk’ün kaleminden dökülen satırlar:
gülpembe
vakit gece yarısına yaklaşıyordu.
o saate kadar; oğlum, bir arkadaşı, kocam ve ben birlikte televizyon seyretmiş, iskambil oynamış, hoş bir gece geçirmiştik.
birden salonda yalnız kaldığımı fark ettim. derken içerden, ali’nin odasından gülpembe’nin ilk notaları yükseldi. kocam, yıllardır eline almadığı kemanını kutusundan çıkarmış, oğlum piyanosona geçmiş, arkadaşı gitarını eline almış,birlikte gülpembe’yi çalmaya çalışıyorlardı.
nerden çıkmıştı şimdi bu gece konseri?
gülpembe, nasıl olmuş da yıllar öncesinden kopup gelmiş ve bu spontane konserin repertuarına girivermişti:
"dudağımda son bir türkü gülpembe hala hep seni söyler, seni çağırır gülpembe..."
gülpembe, önce parça parça, kırık dökük,gitgide daha uyumlu ve daha bütünsel bir biçimde ali’nin küçük odasından bütün eve,oradan da sokağa yayılmaya başladı.
yanlarına gittim, "geç oldu, saat kaç?" dedim. biri saatine baktı: "tam onbirbuçuk..." dedi.
sanki içine doğmuştu...
sanki oğlum, hayatının ilk idolünü, en sevdiği parçasıyla uğurlamak, ona son bir saygı duruşunda bulunmak istemişti...
ali’nin barış manço’yu keşfi bir yaşına rastlar. konuşamadığı, yürüyemediği, o günlerde, manço’yu nasıl keşfetmiş ve nasıl o kadar sevmişti, hiçbir zaman anlayamadık. ama bu "aşkı" hemen kabullendik. her akşam, onu yatırmadan önce, geri sarma tuşu bozuk kasedi koyar ve öyle yatırırdık. ama asıl felaket, o daha uykuya dalmadan kaset biterse yaşanırdı. kasetteki son parça bittiğinde feryadı basardı ve biz telaş içinde, kurşun kalemle çevirerek kasedi geri sarmaya çalışırdık...barış manço tekrar başlayıncaya kadar avaz avaz bağırırdı.
bu, üç-dört yaşına kadar böyle devam etti; her akşam...
sonraki yıllarda bir yaz tatilimiz boyunca, torpido gözündeki bütün öteki kasetlere elimizi bile sürmemiş, tatil boyu onu dinlemiştik. süper babaanne ile yaşlanmanın tadını tatmış, ağa kızı şerife’ye aşık osman’ın canına kıyışını soluk soluğa yaşamış, dönence ile bilinmedik bir dönemecin gizemini solumuştuk.
barış manço, sadece ali’nin değil, kim bilir kaç kuşağın kulağını besleyen, ilk müzik gıdasını aldığı gür bir pınardı.
müziğin ulu ağaları-beyleri yıllar yılı çırpınıp didinip türk müzüğini çok sesliliğin zenginliğine taşımak için ter dökerken o, bu belalı işi hiçbir yapmacığa kaçmadan başaranların belki de ilkiydi. tek sesli müziğimizi bir çırpıda; sanki zaten öyle imiş, sanki o tek sesin arkasında bizim işitemediğimiz öteki sesler zaten varmışcasına bir doğallıkla çok sesliliğe taşıyıverişini, hayat karşısındaki "polifonik" tutumuna borçluydu sanki. ağasıyla beyiyle, saraylısıyla ve yoksul köylüsüyle, çocuğu ve yaşlısıyla her döneme, her yaşa duyduğu sevgi ve yakınlık zenginleştiriyordu onu.gerçek bir antika tutkunuydu, ama o antikalar barış manço için gerçekten yaşayan şeylerdi. onun müziğinde geçmiş,bugün ve gelecek bir arada, birbirini kösteklemeden var olmayı bilmişti. manço, gelenekle kurduğu köklü bağlardan besleniyor ve oradan aldığı güçle geleceğe yelken açıyordu. geçmişe sevgi ve saygıyla, bugüne ise tutkuyla bağlıydı. hayatını hem bir istanbul efendisinin ağırbaşlılığıyla hem de aklı bir karış havada bir delikanlı uçarılığıyla yaşadı.
şimdi o, ölümden döndürmek için diller döktüğü kan kardeşi osman’ın, süper banaanne’sinin, gülpembe’sinin, ince bir sitemle saygıda kusur etmediği ağalarının beylerinin yanında, iri şık yüzüklerle yüklü elleri ile onlara dokunuyor, o elleri öpüyor, öptürüyor olmalı...
büyük müzisyenin durmuş kalbi, belki tekrar atmaya başlar umuduyla hastaneye yetiştirilmeye çalışılırken, biz farkında bile olmadan onu gülpembe’yle uğurluyorduk:
güz yağmurlarıyla
bir gün göçtün gittin,
inanamadık gülpembe...
bizim iller sessiz, bizim iller sensiz olamadı gülpembe...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?