yilin 9. ayi. sonbahar habercisi. lakin son senelerde daha bir yaza aittir sanki.
eylül
kizim olursa koymayi dusundugum bu durumda arkadaslarimiz kizima jr. eylul diyecegi gayet guzel isim.
yilin 30 gun suren, dokuzuncu ayi.
mehmed rauf tarafindan kaleme alinan, turk edebiyatinin ilk psikolojik romaninin adidir, eylul.
(bkz: ilk psikolojik roman)
sol framede gormem ile huzunlenmemin ayni an olmasini saglayan baslik.
süryanicede "aylul" (üzüm), yani "üzüm ayı"... mezopotamya dillerinde hep ortak isim olarak bu kullanılır
ingilizcesi september olup latince 7 anlamına gelen septem den gelmektedir.
“eylül”, yasak aşkı konu alan bir roman. fakat, konusunun klasik oluşuna aldanarak, bu romanı “beyaz dizi” serisi içine sokmak ve bu bağlamda hafifsemek, küçümsemek vahim bir yanlış olur. “eylül” hem çok güzel bir roman, hem de çok önemli bir roman.
mehmet rauf – “eylül”, (haz: hüsamettin aydın), roman, bordo-siyah yayınları, istanbul, 2004, 376 s.
mehmet rauf – “eylül”, (haz: hüsamettin aydın), roman, bordo-siyah yayınları, istanbul, 2004, 376 s.
yazın sonlandığını haber verip insanın içine ince ince sızı düşüren ay.
kız ismi
hayatın ta kendisi.
yeni bi bilgiç adayı..
3. nesil bilgiç adayı, ojgelmijler.
keremcemin ilk albumunun adi.
eylül
eylül ü sevmiyorum !..
güz ün hüznü,
sararıp düşen yaprağın yakarışı,
göç eden kuşların vedası,
ya da;
doğayı saran ölüm sessizliği,
gülün bülbüle ihaneti
veya;
yaşamın baharına olan özleminden değil sevmemem...
eylülü sevmiyorum !..
çünkü
eylülde;
işığı olmayan,
hain,
soğuk bir karanlık,
çöker içime...
kişiliğim kırılır,
iradem zedelenir o anda.
beynimin tüm kıvrımlarına,
nüfuz eder,
soğuk bir sıtmaya tutulurum,
zangır zangır titremeye başlar,
vücudumun her hücresi.
ter basar her yanımı,
gözbebeklerime kadar...
kovmaya, kaçmaya çalışırım,
ama, çoğu zaman başaramam,
ve, yakalanırım,
karanlığın soğuk ellerine...
uykuda mıyım,
uyanık mıyım bilemem,
şizofrenik bir vaka olurum,
ve esir alır beni bu anımda...
beyaz perdede oynayan,
bir filmin karakteri olurum bir an,
bir yandan da,
salonda seyirci...
artık, gerçek ve hayal,
karışmıştır birbirine.
bir meçhulde,
orta dünyada bir yerdeyim.
işıklar söner,
film başlar...
tekmelerle kırılan kapılar,
gözbağı
ve arkadan bağlanan eller,
yakılan, yırtılan kitaplar, yazılar,
yere düşen şiir dizelerinin acı çığlıkları...
iteleme ve dipçiklemelerle,
çıkıyoruz yola...
istikameti ve amacı belirsiz,
bir zaman yolculuğu başlar,
içimdeki eylül karanlığına...
ter kokan soğuk,
yankılanan umutsuzluk çığlıkları,
dolambaçlı labirentler,
bir aşağı, bir yukarı,
yedi demir kapı arkasında,
yedi kat yerin dibinde,
küf kokan,
kan kokan,
havasız, penceresiz bir oda...
çullandı üzerime beş on kişi,
coplar, sopalar, falakalar...
çarmıha gerdiler,
acım, bir damla yaş oldu gözlerimde,
haykırışım arşa çıktı,
isaya ulaştı gökyüzünde isyanım..
açtım kenetlenen ellerimi,
bir avuç ışık süzüldü ellerimden,
yıldırım çarpmışa döndü karanlık,
acıyla kıvrandı cehennem bekçileri...
kör oldu karanlık,
bir avuç ışık ile...
yine de,
acıdım onlara,
insan olduğum için.
acıdım onlara,
çocuklarımı sevdiğim için.
çünkü;
ister insan, ister hayvan,
ya da bitki..
yani canlı veya cansız,
yeryüzündeki her şey...
işkenceyi hakketmez,
işkenceci olsa bile...
eylülü sevmiyorum !..
çünkü
geçmişe götürür beni...
yazdığım romanları, öyküleri,
duygularımla suladığım şiirlerimi çaldılar...
uzun bir süre yazmadım,
yazamadım.
ve halen, roman yazmıyorum...
çünkü
yıllarca önce yakılan,
ya da toprağa gömülen,
romanlarımın kahramanları,
suphi, melek, samyel ve diğerleri,
rüyama girip,
acıyla haykırırlar,
boğazıma sarılırlar...
onları,
ateşten ve yerin altından,
kurtarmamı isterler...
onları kurtaramadım...
söylemeye de utandım...
utandım suphiden,
utandım onlarca şiirin,
hüzün dolu bakışlarından,
utandım...
kendimden utandım,
çaresizliğimden utandım...
ve yemin ettim,
bir daha roman yazmayacağım,
kahramanlarını koruyamadığım sürece...
eylülü sevmiyorum !..
suphi, melek, samyel ve diğerlerini,
yok ettiği için...
eylülü sevmiyorum !..
sevgi, aşk ve barış şiirlerimi,
işığımı çaldıkları için...
eylülü sevmiyorum !..
binlerce,
aydınlık beyni zincire vurduğu için...
şimdi anladın mı?,
eylülü neden sevmediği mi !...
sence, haksız mıyım?..
necat iltaş
(eylül 2001)
eylül ü sevmiyorum !..
güz ün hüznü,
sararıp düşen yaprağın yakarışı,
göç eden kuşların vedası,
ya da;
doğayı saran ölüm sessizliği,
gülün bülbüle ihaneti
veya;
yaşamın baharına olan özleminden değil sevmemem...
eylülü sevmiyorum !..
çünkü
eylülde;
işığı olmayan,
hain,
soğuk bir karanlık,
çöker içime...
kişiliğim kırılır,
iradem zedelenir o anda.
beynimin tüm kıvrımlarına,
nüfuz eder,
soğuk bir sıtmaya tutulurum,
zangır zangır titremeye başlar,
vücudumun her hücresi.
ter basar her yanımı,
gözbebeklerime kadar...
kovmaya, kaçmaya çalışırım,
ama, çoğu zaman başaramam,
ve, yakalanırım,
karanlığın soğuk ellerine...
uykuda mıyım,
uyanık mıyım bilemem,
şizofrenik bir vaka olurum,
ve esir alır beni bu anımda...
beyaz perdede oynayan,
bir filmin karakteri olurum bir an,
bir yandan da,
salonda seyirci...
artık, gerçek ve hayal,
karışmıştır birbirine.
bir meçhulde,
orta dünyada bir yerdeyim.
işıklar söner,
film başlar...
tekmelerle kırılan kapılar,
gözbağı
ve arkadan bağlanan eller,
yakılan, yırtılan kitaplar, yazılar,
yere düşen şiir dizelerinin acı çığlıkları...
iteleme ve dipçiklemelerle,
çıkıyoruz yola...
istikameti ve amacı belirsiz,
bir zaman yolculuğu başlar,
içimdeki eylül karanlığına...
ter kokan soğuk,
yankılanan umutsuzluk çığlıkları,
dolambaçlı labirentler,
bir aşağı, bir yukarı,
yedi demir kapı arkasında,
yedi kat yerin dibinde,
küf kokan,
kan kokan,
havasız, penceresiz bir oda...
çullandı üzerime beş on kişi,
coplar, sopalar, falakalar...
çarmıha gerdiler,
acım, bir damla yaş oldu gözlerimde,
haykırışım arşa çıktı,
isaya ulaştı gökyüzünde isyanım..
açtım kenetlenen ellerimi,
bir avuç ışık süzüldü ellerimden,
yıldırım çarpmışa döndü karanlık,
acıyla kıvrandı cehennem bekçileri...
kör oldu karanlık,
bir avuç ışık ile...
yine de,
acıdım onlara,
insan olduğum için.
acıdım onlara,
çocuklarımı sevdiğim için.
çünkü;
ister insan, ister hayvan,
ya da bitki..
yani canlı veya cansız,
yeryüzündeki her şey...
işkenceyi hakketmez,
işkenceci olsa bile...
eylülü sevmiyorum !..
çünkü
geçmişe götürür beni...
yazdığım romanları, öyküleri,
duygularımla suladığım şiirlerimi çaldılar...
uzun bir süre yazmadım,
yazamadım.
ve halen, roman yazmıyorum...
çünkü
yıllarca önce yakılan,
ya da toprağa gömülen,
romanlarımın kahramanları,
suphi, melek, samyel ve diğerleri,
rüyama girip,
acıyla haykırırlar,
boğazıma sarılırlar...
onları,
ateşten ve yerin altından,
kurtarmamı isterler...
onları kurtaramadım...
söylemeye de utandım...
utandım suphiden,
utandım onlarca şiirin,
hüzün dolu bakışlarından,
utandım...
kendimden utandım,
çaresizliğimden utandım...
ve yemin ettim,
bir daha roman yazmayacağım,
kahramanlarını koruyamadığım sürece...
eylülü sevmiyorum !..
suphi, melek, samyel ve diğerlerini,
yok ettiği için...
eylülü sevmiyorum !..
sevgi, aşk ve barış şiirlerimi,
işığımı çaldıkları için...
eylülü sevmiyorum !..
binlerce,
aydınlık beyni zincire vurduğu için...
şimdi anladın mı?,
eylülü neden sevmediği mi !...
sence, haksız mıyım?..
necat iltaş
(eylül 2001)
mehmet rauf un piskolojik ağırlıklı okunası kitabı.
en güzel ay...
tatlı esintilerin başladığı aydır, yazın sıcaklığından kurtulup biran önce dört gözle beklediğimiz ay...
tatlı esintilerin başladığı aydır, yazın sıcaklığından kurtulup biran önce dört gözle beklediğimiz ay...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?