işin vahim olan boyutu film sürecinin fast food mantığında gelişiyor oluşudur. hazır yiyici, kolaycı bir kitleyi doyurmak üzere piyasaya sürülmüş az malzeme, bol kazanç, risksiz ve standartları zorlamayan bu vizyondan sıyrılamamaktan kaynaklanıyor.
arz talep meselesi en başta, piyasayı iyi yokluyor, izleyici kitlesinin gerek dizi, film, gerekse tv programlarından hangilerine prim verdiğini takip ediyor, bir formattan sıkılıncaya kadar aynı senaryoları ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorlar.
*birçok alanda taklit ve takipten sıyrılamıyor oluşumuz yeni ve özgür işlerden çok batı taklidi filmleri doğuruyor. dizi ve yarışma programlarımızı bile başka programlardan uyarlıyoruz, yeni birşey yaratmaktan çok hazıra konmayı, popülariteden beslenmeyi seviyoruz. kendi kimliğimize uymayan bazı kısımları törpülüyor, içimizden karakterler ekliyoruz, romantik komedi türü filmimiz hazır.
*bu kitlenin en çok neye ağladığını gözlemliyoruz. yarışma programlarında dahi fakir edebiyatının prim yaptığını biliyor olmamız bizim için bir artı. ekonomik uçurumları göze soka soka işliyor, türk aile yapısının bütünlüğüne ve birliğine sıkı sıkıya bağlı olduğumuz için filmin sonlarına doğru bu aile yapısını bozuyor hatta mümkünse birkaç karakeri öldürüyoruz. kavuşamayan aşıkların salya sümük ağlamalarına elbette eşlik edecek bir izleyici kitlemiz var, fakat içine herhangi bir felsefe, bu zemini oluşturan ve geçmişlerine ait parçalar koymaya ihtiyaç duymuyoruz. dram seviyesini artırmak için en "damar" parçaları da unutmuyoruz.
*allah babadan korkarak büyütülen, cin peri hikayelerinden geceleri uykusu kaçan bir milletiz. bizim için daha farklı bir korku dünyası olmadığından en büyük tabumuz, en büyük korkumuz kutsal kitap, dünya dışı varlıklar çemberinden çıkmıyoruz. tüm bu süreçte zekamızı kullanmamamız gerekiyor. birkaç arapça kelime, başka varlıklar tarafından ele geçirilmiş genç kız ve hacı hoca eklersek korku filmimiz de hazır.
*milletçe güldüğümüz bel altı esprilerden bahsedip komedi türü yazarlık tüyoları vermeyeceğim zira 5 yaşındaki baran bile biliyor nelere güldüğümüzü.
*fantastik? öyle bir tür olup olmadığını bilmiyoruz biz. en son sihirli annem'deki taci'nin insan olması için dua ediyorduk. henüz film çekmeye hazır değiliz.
tüm bu süreci geçtiysek, güzel kız-yakışıklı erkek kataloğundan mümkünse tiyatro oyunculuk mezunları yerine, meme-popo kriterlerini iyice gözden geçirip birkaç manken seçiyoruz. zaten oynamalarına gerek yok dursalar yeter.
bizim için tabu olan cinselliktan araya serpiştiriyoruz, kadın vücudunu güzel kullanıyoruz, güzel bakışlı erkek oyuncumuza birkaç çıplak ve ıslak sahne veriyoruz, öpüşme de eklersek, herkesi memnun edebiliriz.
son olarak, dizilerini film uzunluğunda çeken bir ülkeyiz. bu yazıda kimseyi karalamak değil niyetim, set aşçısından yönetmenine, oyuncusundan kostümcüsüne kadar hepsinin emeğine saygımız sonsuz, fakat türkiyede kaliteli film çekilememesinin sebebi hitap ettiği kitledir, düşünmeden izleyeyimci, hazırcı izleyicilerdir yanlış anlaşılmasın söylediklerim.
amiyane tabir de kullanayım diyorum dilim varmıyor ama öyle g*te...
bir de insani olmayan şartlarda çalıştırılan çok emekçisini kaybetti setler. umarım dizi film setleri hazır giyim sektörüne dönüştüğünü fark eder de, daha çok film, daha kısa dizi, daha kaliteli işler vizyonunu takip ederler.
türkiyede kaliteli film yapılamamasının sebepleri
genel anlamda "kalite"den kastımızın (bkz: yaptım oldu) olmasından kaynaklanır. ülkece kısıtlık estetik anlayışımız ve dar zihinlerimiz sayesinde bırak kaliteli ürün ortaya koymayı, özgün bir yapıt için bile senelerce bekliyoruz.
(bkz: türkiyede film yapılamaması)
bir işte başarılı olmak için o işe yatırım yapılması gereken durum.
türk sinemasının gelişememesinin sebepleri yatırımın olmaması ve faşist seviyesinde gettolaşması.
yani ağzınızla kuş tutsanız bu sektöre giremiyorsunuz.
özellikle en çok müzdarip oldukları senaryo olmasına rağmen senaristleri kapıdan içeri bile sokmuyorlar.
türk sinemasının gelişememesinin sebepleri yatırımın olmaması ve faşist seviyesinde gettolaşması.
yani ağzınızla kuş tutsanız bu sektöre giremiyorsunuz.
özellikle en çok müzdarip oldukları senaryo olmasına rağmen senaristleri kapıdan içeri bile sokmuyorlar.
oyuncuların türk olması
edit: senaristlerin de türk olması
edit: senaristlerin de türk olması
yeşilçam kafasından kurtulamayan senarist ve yazarların zengin kız fakir oğlan kötü baba tabularını bir türlü yıkamamalarından kaynaklanır. haksızlık etmeyelim çok iyi iş çıkaranlarda var.
birçok sebebi olmasıyla beraber, stan winston gibi görsel efekt süpervizörleri yetiştiremediğimiz içindir diye düşünmekteyim.
mesela bu ülke de çekilen herhangi bir korku filminin 250-300 bin gişe yapması başarı sayılıyor. düşünün bu yetmezmiş gibi bir de yönetmenin cebine hatırı sayılır rakamlar bırakıyor. haliyle bunun getirisi olarak ne yazık ki bol miktar da ''euzü bismillahirrahmanirrahim'''e maruz kalıyoruz yapımlar da.
mesela bu ülke de çekilen herhangi bir korku filminin 250-300 bin gişe yapması başarı sayılıyor. düşünün bu yetmezmiş gibi bir de yönetmenin cebine hatırı sayılır rakamlar bırakıyor. haliyle bunun getirisi olarak ne yazık ki bol miktar da ''euzü bismillahirrahmanirrahim'''e maruz kalıyoruz yapımlar da.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?