elephant

strahd
gus van sant’ın experimental üçlemesindeki filmlerden biri. amerikada bir lisede işlenen katliyamı konu alıyor, deneysel olduğundan ilerleyişi bazı izleyicilere ağır gelebilir fakat burdaki amaç sıradan bir lise öğrencisinin hayatına izleyiciyi entegre ederek onun o monoton hayatındaki sıkıntısını izleyiciyle paylaştırmaktır diye düşünüyorum. filmin adı da bir budist hikayesinden geliyor.
falconslx
uzun tasvirler, sıkıcı öğrenci geyikleri, öyküsüz, konusuz, dramatizasyon yoksunu, gerilim yoksunu bir film olmasını gözardı ederek, soğukkanlılığın ve sebepsizliğin anlatıldığı bir film.
anlatmıyor aslında hiç bir şey, gösteriyor, gösteriyor ve ne gösterdiğini anlamaya çalışırken bitiyor.
sanat bu mu geyiğine girmeyeceğim bile.. ancak cannes da ödül almak buysa, aday olmuyorum!!
renkler güzel kullanılmış, evet. çocuklar güzel takip edilmiş, evet. kurgu da güzel, ki film zaten bundan ibaret, bir kaç tesadüf anından yani, ona da evet. bir kaç saatle bana bir şey kaybettirmedi, evet.
ama izlemeyin.. kesinlikle, çünkü bu bir film değil, rüya, hem de gerçekten benimkilerden bile boktan bir rüya.
edit: tek sevdiğim sahne, çocukların katliama hazırlanmadan önce banyoda birbirlerine hiçkimseyi öpmeden öleceklerini söyleyip öpüşmeleri. eşcinsel değilim de, güzel bir enstantane olmuş. o kadar olay yoksunuydu yani film, anlayın.
lost kidy
bir gus van sant hayranı olarak çok objektif olamayacagım film. filmi izledikten sonra hakkında yazılanları okuyunca ciddi anlamda bir şaşkınlık yaşadım. şaşkınlığım film için özellikle kullanılan sıkıcı sözcüğünden dolayı değil çünkü deneysel sinemaya alışık olmayan kişiler için oldukça sıkıcı olması yüksek muhtemel. ama bir sinema severin, hele ki vertovun kino eye kavramını bilen bir sinema severin, hele hele bir de man with a movie camerafilmini izlemiş bir sinema severin tadından yiyemeyeceği filmdir. vertov’dan yıllar sonra bu kavramın bu kadar güzel işlenişi şahanedir.
film zaten 81 dakika gibi kısa bir süreye sahiptir. bu süreçte her bir karakteri yarım saatte tanıyabileceğimizden çok daha fazla tanıtması ile ayrı bir yere sahiptir. hiç bir karaktere yüklenmeden anlatmak istediğini bir çok farklı bakıştan anlatır. columbine katliamının belgeselidir diye düşünmek yanlış ve belki de yetersiz olur. zira katliam hakkında yapılan araştırmaların -ki bu araştırmalarda katliamı düzenleyen kişinin tam bir psikopat oldugu ortaya çıkmıştır- harika bir sentezi ortaya konmuştur. film yönetmenin tamamen yorumsuzca bir toplumsal sorun hakkındaki ağıtı olarak düşünülebilir. senaryosu kopuk karmaşık ve alakasız diyenler ve diyebilecekler için sormak gerekir bu tip bir katliamda nasıl bir bütünlük, mantık olabilir? film bir katliamın gerçekleşmesini tertemiz bir biçimde gözler önüne serer. uzun koridor sahneleri ve oyuncuların sırtlarından izlediğimiz sahneler olayların gelişimini kendi gözlerimizle görebilmemizi saglar.
zannediyorum ki kamera açıları ve renkler ile ilgili tartışılacak hiçbirşey yoktur. saygı duyulasıdır. başlangıç sahnesi ile zaten etkileyiciliğini sergilemeye başlamıştır.
yapılabilecek tek eleştiri bu filme eşcinsellik konusu illaki yerleştirilme miydi hakkında olabilir. ki grup toplantısındaki konuşmaların aslında çok dogru ve anlamlı olduguna inanıyorum ama sona dogru iki katliamcı cocugun duştaki öpüşme sahneleri ve hemen ardından birbirlerine dostum diye hitap etmeleri sanki biraz rahatsız ediyor. ki etmesinin de bir sakıncası var mı acaba?! ölmeden önce kimseyi öpmemiş olmak...
filmi izlerken bir anda fili gördüm. aslında pek beklemiyordum görmeyi. film bittiğinde acaba nerden gelmiş bu isim diye düşünürüm diyordum kendime ama katliamcı gencin yani alex oluyor kendisi piyano çaldıgı sahnede duvarda bir anda fili görüyorsunuz... enfes bir görüntü...ayrıca alex’in çaldığı parçanın fur elise olması...

kesinlikle izlenmesi gereken film. ama imdb notu ne yazık ki 7.3

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol