tırnak arasının içine alınmış nice kelimler,
kelimelerin içinde nice kifayetsizlikler,
kifayetsizliklerin içinde serzenişler,
her serzenişe yüklenen kallavi anlamlar.
- saat vuruyor: tik-tak, tik-tak, tik ve tak…farkında değiliz ama evvelinden dağıtılmış kağıtlar.
şimdi bir dilek tut, pişti zamanı. -
“mutlu ederim seni” dedin masal saçan sesinle.
masal anlatmaktan çok gerçeği bırakarak sunak taşlarıma üstelik. “ellerim ayva göğüslerini avuçlarken, aslında kalbini ve ruhunu ele geçirmek istiyorum” dedin en gerçek halinle bana.
ve aslında mesele bu sesli sesinin yanılsamasında değil, sükûtun huzurundaydı.
gerçeğe ve içinde oyunlar oynanmayan bir sevgiye geç kalmış aceleciliği ile ben, susamış ağzım bir kez daha kuruluğunda yandı; tüm bunların eksikliği ile yanıp tutuşan özlemiyle.
karar vermek miydi zor olan, kararsız kalmak mı; bilemedim.
mutluluk var mıydı sahiden; mutluluk neydi en incesinden, en kifayetlisinden?
aranan çatışma iken hep, hazmetmesi ne kadar kolay olurdu ki en insan tarafından?
“mutlu ederim seni” dedin ışıl ışıl hislerinle. ve ekledin peşi sıra: “gücün var mı bunu istemeye”...
zayıflığımdan vurmak istemezsin beni, bilirim bunu. bir akşamüstü vaktinin alaca renginde içimin suları daha da bir çekiliyor derinlerine.
şimdi sana ne demeli, bilmem ki…
bedelleri ödenmesi gereken bir hayat yaşıyoruz, bu belli.
kabulü ikimize göre değişeninden. ben daha çok siper etmişken bedenimi, sen duyguların çetrefilli izdüşümlerindesin varlığını hiçe sayan deli.
aradıklarımızın ‘olmadığını’ bilmek belki de bizi bağlayan şey.
“mutlu etsene beni” dedi içim sergüzeşt bir hevesle.
gezinen topraklar kutsal olanından, günahın korkulanından çok şehvet kokanından olsun esrikliğiyle.
bir ses çıt diye koparıversin içimin en zayıf yerlerini; alsın devşirsin gücün tapınmaya salık veren bedeliyle…
mutlu ederim seni
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?