bir can yucel siiri,
dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık
yalnız senin küçücük elinle yalnızlık
kandilli ilkokulu kadar kalabalık
zilleri çaldığında düşlerinin
sınıfların kapıları ardına kadar açık
gökyüzünün, denizin, toprağın, hayalle, emeğin
haklı sınıfları
belki de baskın korkusuyla vefasız, akıntıya atılan
kitaplar varya onlardan
öğrenmiş marxı, gümüş balıkları
ve belki de onun için o kadar,
o kadar aydınlık ortalık...
sen ki çicekleri toplamayan güzelim
çicekleri sulayan çocuk
ve ben ki buruk ve kavruk
bir ihtiyar adamım artık
öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
ve anladım, anladım ki bir daha
düşünde bile göremez işler
düslerin gördüğü işleri
güzele
bir can yucel siiri,
dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık
yalnız senin küçücük elinle yalnızlık
kandilli ilkokulu kadar kalabalık
zilleri çaldığında düşlerinin
sınıfların kapıları ardına kadar açık
gökyüzünün, denizin, toprağın, hayalle, emeğin
haklı sınıfları
belki de baskın korkusuyla vefasız, akıntıya atılan
kitaplar varya onlardan
öğrenmiş marxı, gümüş balıkları
ve belki de onun için o kadar,
o kadar aydınlık ortalık...
sen ki çicekleri toplamayan güzelim
çicekleri sulayan çocuk
ve ben ki buruk ve kavruk
bir ihtiyar adamım artık
öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
ve anladım, anladım ki bir daha
düşünde bile göremez işler
düslerin gördüğü işleri
dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık
yalnız senin küçücük elinle yalnızlık
kandilli ilkokulu kadar kalabalık
zilleri çaldığında düşlerinin
sınıfların kapıları ardına kadar açık
gökyüzünün, denizin, toprağın, hayalle, emeğin
haklı sınıfları
belki de baskın korkusuyla vefasız, akıntıya atılan
kitaplar varya onlardan
öğrenmiş marxı, gümüş balıkları
ve belki de onun için o kadar,
o kadar aydınlık ortalık...
sen ki çicekleri toplamayan güzelim
çicekleri sulayan çocuk
ve ben ki buruk ve kavruk
bir ihtiyar adamım artık
öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
ve anladım, anladım ki bir daha
düşünde bile göremez işler
düslerin gördüğü işleri
bir zafer akkaş şiiri
nasıl da güzel çalıyor ulan bu herif kemanı....... çay da soğumuş. isıtsam mı? niye bitti ki bu rakı?... başım dönse ya, midem bulansa bile razıyım.... boğazım ağrıyor. sigarayı mı değiştirmeli, bırakmalı mı yoksa?.... nasıldı bunun sözleri? “sevdim bir genç kadını....” ya sonrası?.... bunaldım... iyi de çıkaracak bir şey kalmadı ki üstümde... duşun altına giriversem bari... ilık ılık akıverse... yumuşacık, tertemiz... ama daha demin kurulandım, saçlarım bile kurumadı henüz... kenan mı çok seviyor günsel’i , günsel mi çok seviyor kenan’ı?..
kaset bitti... çay soğudu.... ben hala ayığım. yetmedi ki iki kadeh...
lanet olsun!.. olmuyor, bir türlü veremiyorum kendimi... yazmayı denedim, kelimeler kaçtı; iki tek attım, rakı bitti. çay demledim... tek başıma tango yaptım. bir gün tek başına’yı okudum, okumaya daldım. şiir okudum... türkü söyledim... kovamadım seni!...
yok be güzel, hata ettim!.. tutup şap diye öpmeliydim o küçücük ağzindan, avuçlarima alip yuvarlacik yüzünü... ya iteleyip terslerdin ya da ...
salı günü miting var, şiir ezberlemeliyim. koca okula ayıp olur elde kağıt şiir okursam. sonar yazmalıyım biraz. ama cümleler benden kaçıyor. aklımdasın... telefonum da açık arada bir dıtlıyor. doğu, çocukları ayaklandırmış. üstü kapalı teselli cümleleri sıralanıyor ardı ardına. karşımda güney... yatırmış başını omzuma, çay içiyor. dolanma be zafer öyle deli dana gibi. az sonra çıkar gelir alt katta ki manya karı. “hayırdır oğlum? apartmanı mı yıkmaya çalışıyordun?” hadi oradan diyemem ki...
aklıma murathan’ın öyküsü geliyor. boyacıköy’de kanlı bir aşk cinayeti” film yapacaktım güya. senaryosunu nereye koydum ki?..
“adam durakta otobüs bekler. gelin arabası gelir, duru durağın karşısındaki lokantanın önünde. gelin, damat, üç de adam inerler arabadan, girerler lokantaya. adam geline bakar, bir süre sonra da gelinin gözleri kilitlenir adama. yemek biter. gelin, damat ve adamlar kalkarlar. adam duraktan çıkıp, gelinin yanına gelir. elini tutar; “seni seviyorum.” der. gözleri açıktır, ama ıslak. sonun başlangıcı gibidir gözleri. tekrar eder; “seni seviyorum... n’olur gitme...” gelin adama bakar, sonun başlangıcını görmüştür o da... gülümser yine de... yine de iki damla yaş süzülür gözlerinden yanaklarına, kimseler görmez.adama döner. daha bir sıkar, elini sıkan adamın elini. “çok geç!” der, “çok geç kaldın. ben de seni seviyorum ama geç kaldın.” bu diyalog kimine göre uzun, kimine göreyse kısacık sürer. adam elini redingotunun cebine sokar. bir silah çıkarır. bir gül uzatır gibi doğrultur geline. “seni seviyorum.” der, “seni çok seviyorum. n’olur gitme...” gelin gülümser. sonun da sonu gelmiştir. “geç kaldın.” der, “çok geç kaldın...” adam tetiği çeker...
bu benim özetim. öykünün aslı çok daha uzun. benim senaryom daha farklı. istersen anlatırım.
bir de şiiri var murathan’ın, “yalnız bir opera”. orada der ki:
“ne sen dönebilirsin bana,
ne de ben kapıyı açabilirim sana...”
sen de kapılardan bahsettin bu gün. aralık bıraktığın kapı var ya, o kapı işte. sadece seyredebiliriz birbirimizi. ben o kapıdan geçemeyecek kadar büyüdüm. ne sen gelebilirsin bu yana, ne de ben geçebilirim öte yana...
ben de bir masaldan, bir diyalog anlattım sana bu gün. ne kavuşması mümkündür, ne de ayrılması... sen de onayladın.
yok be güzel, hata ettim!.. tututp elini, bağrima sokmaliydim... ya kaçardin ya da ........
saat 2’ye geliyor. çayı ısıttım, tekrar soğudu. kaset yine bitti. ama bitmedi yazacaklarım... telefonum açık hala. ama neden çalmıyor? 5’e çeyrek kalaya var daha. beklesem mi? beklemeli miyim?
bir gün tek başına’yı okuyorum. ama yine yalnız başıma. dizlerin yok ki başımı yatırayım. duymazsın ki sesimi, okusam da beyhude...
üşüyorum güzel... alnımda ter boncuk boncuk ama ben üşüyorum güzel... ne diyordu yunus “ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca.” ben diyorum işte, yunus ne karışır?..
midem kazınıyor. ağzım zehir, sigaradan genzim yanıyor. yesem mi kurabiyelerinden bir kaçını? yersem biter... toprak çanak bana bakıyor, ben ona... ya sen neredesin? dalga sesleri kulaklarımda.sinsi sinsi yaklaşıyor baş ağrısı... geç kalmıştı, buyursun gelsin. bir o eksikti acıyan yerlerimin yanına!.. dağılmıştım, artık hiç toparlanamam.
“ne kavuşması mümkündür, ne de ayrılması. zor iş bizim sevdamız.” dedi adam. onayladı kadın, “haklısın...” hatırlayamadım, oraya da geliyor muydu dalga sesleri?...
sevmek güzel şey be güzel. dehşet güzel şey. güzel de, dokunamazsam gül tenine, al al olmazsa yanakların sevgilim dediğimde, ağzından çıkmazsa sevda sözleri, ağzından çıkıp da kulağıma varmazsa ne işe yarar ki sevmek güzel?..
yok be güzel, hata ettim!.. koacaman sarilmaliydim sana... kocaman sarilip içime almaliydim seni. denedim... soğuktun beton kadar... çarptim duvara düştüm. düşerken gördün mü beni güzel?..
keloğlan canavarın mağarasında, canavarın uyumasını beklerken, parmağını kesip tuz basarmış yarasına, uyumamak için... yüreğim sancıyor güzel... yüreğim yanıyor, dehşet acıyor. parmağımı kırsam yüreğimin acısını bastırır mı güzel? iyi de duvar neden kaçıyor? ben kanıyorum da sen üşüyor musun güzel?..
uyku bastırıyor... kaset yine bitti... çay da bitti... bir sigara daha yaktım yanan boğazıma inat. telefonum hala açık. ama o da bana inat çalmıyor. çalsın be güzel!.. dalgalar çarpıyor cümlelerime. duyuyor musun dalga seslerini güzel?..
yalnızım güzel... çok yalnızım... üşüyorum güzel... gel güzel... kaçma güzel... kırma be güzel, kırdırma... nen varsa al da gel güzel... yükle sırtıma, korkma taşırım ben. gel güzel... gecikme güzel, geciktirme...
nasıl da güzel çalıyor ulan bu herif kemanı....... çay da soğumuş. isıtsam mı? niye bitti ki bu rakı?... başım dönse ya, midem bulansa bile razıyım.... boğazım ağrıyor. sigarayı mı değiştirmeli, bırakmalı mı yoksa?.... nasıldı bunun sözleri? “sevdim bir genç kadını....” ya sonrası?.... bunaldım... iyi de çıkaracak bir şey kalmadı ki üstümde... duşun altına giriversem bari... ilık ılık akıverse... yumuşacık, tertemiz... ama daha demin kurulandım, saçlarım bile kurumadı henüz... kenan mı çok seviyor günsel’i , günsel mi çok seviyor kenan’ı?..
kaset bitti... çay soğudu.... ben hala ayığım. yetmedi ki iki kadeh...
lanet olsun!.. olmuyor, bir türlü veremiyorum kendimi... yazmayı denedim, kelimeler kaçtı; iki tek attım, rakı bitti. çay demledim... tek başıma tango yaptım. bir gün tek başına’yı okudum, okumaya daldım. şiir okudum... türkü söyledim... kovamadım seni!...
yok be güzel, hata ettim!.. tutup şap diye öpmeliydim o küçücük ağzindan, avuçlarima alip yuvarlacik yüzünü... ya iteleyip terslerdin ya da ...
salı günü miting var, şiir ezberlemeliyim. koca okula ayıp olur elde kağıt şiir okursam. sonar yazmalıyım biraz. ama cümleler benden kaçıyor. aklımdasın... telefonum da açık arada bir dıtlıyor. doğu, çocukları ayaklandırmış. üstü kapalı teselli cümleleri sıralanıyor ardı ardına. karşımda güney... yatırmış başını omzuma, çay içiyor. dolanma be zafer öyle deli dana gibi. az sonra çıkar gelir alt katta ki manya karı. “hayırdır oğlum? apartmanı mı yıkmaya çalışıyordun?” hadi oradan diyemem ki...
aklıma murathan’ın öyküsü geliyor. boyacıköy’de kanlı bir aşk cinayeti” film yapacaktım güya. senaryosunu nereye koydum ki?..
“adam durakta otobüs bekler. gelin arabası gelir, duru durağın karşısındaki lokantanın önünde. gelin, damat, üç de adam inerler arabadan, girerler lokantaya. adam geline bakar, bir süre sonra da gelinin gözleri kilitlenir adama. yemek biter. gelin, damat ve adamlar kalkarlar. adam duraktan çıkıp, gelinin yanına gelir. elini tutar; “seni seviyorum.” der. gözleri açıktır, ama ıslak. sonun başlangıcı gibidir gözleri. tekrar eder; “seni seviyorum... n’olur gitme...” gelin adama bakar, sonun başlangıcını görmüştür o da... gülümser yine de... yine de iki damla yaş süzülür gözlerinden yanaklarına, kimseler görmez.adama döner. daha bir sıkar, elini sıkan adamın elini. “çok geç!” der, “çok geç kaldın. ben de seni seviyorum ama geç kaldın.” bu diyalog kimine göre uzun, kimine göreyse kısacık sürer. adam elini redingotunun cebine sokar. bir silah çıkarır. bir gül uzatır gibi doğrultur geline. “seni seviyorum.” der, “seni çok seviyorum. n’olur gitme...” gelin gülümser. sonun da sonu gelmiştir. “geç kaldın.” der, “çok geç kaldın...” adam tetiği çeker...
bu benim özetim. öykünün aslı çok daha uzun. benim senaryom daha farklı. istersen anlatırım.
bir de şiiri var murathan’ın, “yalnız bir opera”. orada der ki:
“ne sen dönebilirsin bana,
ne de ben kapıyı açabilirim sana...”
sen de kapılardan bahsettin bu gün. aralık bıraktığın kapı var ya, o kapı işte. sadece seyredebiliriz birbirimizi. ben o kapıdan geçemeyecek kadar büyüdüm. ne sen gelebilirsin bu yana, ne de ben geçebilirim öte yana...
ben de bir masaldan, bir diyalog anlattım sana bu gün. ne kavuşması mümkündür, ne de ayrılması... sen de onayladın.
yok be güzel, hata ettim!.. tututp elini, bağrima sokmaliydim... ya kaçardin ya da ........
saat 2’ye geliyor. çayı ısıttım, tekrar soğudu. kaset yine bitti. ama bitmedi yazacaklarım... telefonum açık hala. ama neden çalmıyor? 5’e çeyrek kalaya var daha. beklesem mi? beklemeli miyim?
bir gün tek başına’yı okuyorum. ama yine yalnız başıma. dizlerin yok ki başımı yatırayım. duymazsın ki sesimi, okusam da beyhude...
üşüyorum güzel... alnımda ter boncuk boncuk ama ben üşüyorum güzel... ne diyordu yunus “ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca.” ben diyorum işte, yunus ne karışır?..
midem kazınıyor. ağzım zehir, sigaradan genzim yanıyor. yesem mi kurabiyelerinden bir kaçını? yersem biter... toprak çanak bana bakıyor, ben ona... ya sen neredesin? dalga sesleri kulaklarımda.sinsi sinsi yaklaşıyor baş ağrısı... geç kalmıştı, buyursun gelsin. bir o eksikti acıyan yerlerimin yanına!.. dağılmıştım, artık hiç toparlanamam.
“ne kavuşması mümkündür, ne de ayrılması. zor iş bizim sevdamız.” dedi adam. onayladı kadın, “haklısın...” hatırlayamadım, oraya da geliyor muydu dalga sesleri?...
sevmek güzel şey be güzel. dehşet güzel şey. güzel de, dokunamazsam gül tenine, al al olmazsa yanakların sevgilim dediğimde, ağzından çıkmazsa sevda sözleri, ağzından çıkıp da kulağıma varmazsa ne işe yarar ki sevmek güzel?..
yok be güzel, hata ettim!.. koacaman sarilmaliydim sana... kocaman sarilip içime almaliydim seni. denedim... soğuktun beton kadar... çarptim duvara düştüm. düşerken gördün mü beni güzel?..
keloğlan canavarın mağarasında, canavarın uyumasını beklerken, parmağını kesip tuz basarmış yarasına, uyumamak için... yüreğim sancıyor güzel... yüreğim yanıyor, dehşet acıyor. parmağımı kırsam yüreğimin acısını bastırır mı güzel? iyi de duvar neden kaçıyor? ben kanıyorum da sen üşüyor musun güzel?..
uyku bastırıyor... kaset yine bitti... çay da bitti... bir sigara daha yaktım yanan boğazıma inat. telefonum hala açık. ama o da bana inat çalmıyor. çalsın be güzel!.. dalgalar çarpıyor cümlelerime. duyuyor musun dalga seslerini güzel?..
yalnızım güzel... çok yalnızım... üşüyorum güzel... gel güzel... kaçma güzel... kırma be güzel, kırdırma... nen varsa al da gel güzel... yükle sırtıma, korkma taşırım ben. gel güzel... gecikme güzel, geciktirme...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?