baskınlık ya da çekiniklik, genlerin kodladıkları proteinlerle belirleniyor. bir özelliğin fiziksel görünüme yansıyabilmesi, o özelliğe ait proteinlerin tam olarak sentezlenebilmesiyle olası. eğer bir gen, belirli bir karakterin ortaya çıkması için gereken miktarda veya kalitede proteini sentezleyemiyorsa, bu özellik de dış görünüşe yansıyamıyor. işte baskın genlerin çekinik genlere yaptığı da tam olarak bu. baskın gen, çekinik gene ait proteinin sentezlenmesini önlüyor ve kendi proteini sentezleniyor. bu şekilde ona üstün geliyor ve dış görünüşte kendini gösteriyor. ancak bu işleyiş her zaman bu şekilde gerçekleşmiyor. bazı durumlarda, her iki genin de bir arada ya da bir karışım halinde dış görünüşe yandığı durumlar da var. bu da, baskın genin gerçekten ne derece üstün gelebildiğiyle ilişkili. ancak, sıklıkla görülen durum, hem baskın hem de çekinik gen bir arada olduğunda, baskın genin kendini göstermesi.
cekinik gen
(bkz: resesif)
(bkz: asosyallik geni)
insanların üremesinde, anne ve babanın üreme hücrelerinin özelliğine göre çocuğun özellikleri belirlenmektedir. anne ve baba için etkin olmayan bir özelliğe çocukta rastlanabilmektedir (mi?) bu durum baskınlık-çekiniklik terimlerince açıklanmakta diye biliyorum. buna göre; 1. anne ve babanın üreme hücrelerinden her biri farklı özellikler mi taşır? 2. bu hücreler vücut hücrelerindeki özelliklerden de farklı özellikler mi taşır? 3. zigotu meydana getiren hücreler içinde baskın çekinik karakterler birlikte mi bulunur? 4. çekinik ve baskınlık neye göredir. rastlanma olasılığına göre mi yoksa baskın özelliğin çekinik özelliği, tabir yerindeyse, yenebilme özelliğimi yada başka bir kıstas mı? baskın çekinik iki üreme hücresi birleştiğinde hep baskın hücreler mi özelliği belirler? 5. önceki soruların cevapları içinde cevabı olabilecek bir soru ama yine de sormak istiyorum: kahverengi göz mavi göze baskın diye biliriz. öyleyse bazı bölgelerde nasıl halen insanların bu bölgeler kapalı bölgeler olmamasına rağmen, çoğu mavi gözlü olabiliyor? (muhammed bulan)
vücudumuzdaki tüm hücreler, yarısı annemizden yarısı da babamızdan gelmiş olan bir tam genom seti taşıyor. bu tam olarak şu anlama geliyor: tüm vücut hücrelerimizde, 2’si eşey kromozomu (xx ya da xy) olmak üzere, toplam 46 kromozom bulunuyor. bu kromozomlarda bulunan dna dizilimleri, tüm vücut hücrelerimizde birbirinin tıpatıp aynı. üreme hücrelerimizse (sperm ve yumurta), “mayoz bölünme” adı verilen ve kromozom sayısını yarıya (23’e) indiren özel bir bölünmeyle oluşuyor. ancak bu yarıya iniş rasgele değil. her kromozom, aynı karakter için hem baskın hem de çekinik karakterleri taşıyan, birbirinin tamamlayıcısı 2 homolog koldan oluşuyor ve mayoz bölünmede de bu kollar birbirinden ayrılıyor. ancak, mayoz bölünme sırasında, anneden ve babadan gelen homolog kromozom kolları arasında “krossing over” adı verilen parça değişimi gerçekleştiği için, bu kollar orijinal halleriyle kalmıyorlar. yani artık, vücudun geri kalan hücrelerinde bulunan homolog kromozom kollarından farklı bir kombinasyona sahip oluyorlar.
ilk 2 sorunuza dönelim.. vücut hücrelerimiz, bir kolu annemizden ve diğer kolu da babamızdan gelen kromozomları taşıyor demiştik. bu hücreler, birebir eşleme adı da verilen mitoz bölünmeyle çoğaldıkları için, tamamı birbiriyle aynı dna dizilimini ve dolayısıyla da aynı kromozomları taşıyor. üreme hücrelerimizse, mayoz bölünmeyle oluşan, bahsettiğimiz tek kollu kromozomları taşıyor. bu kollar, vücudumuzun geri kalan tüm hücrelerinde bulunan kromozomların çift kollarından farklı dna dizilimine sahip. bunun nedeni de, mayoz bölünme sırasında oluşan krossing over. ve tabii ki, yine aynı nedenden ötürü, üreme hücrelerimizin hepsinde de farklı bir dna kombinasyonu var. ancak, vücut hücrelerimizde olmayan herhangi bir özellik taşımıyorlar. yalnızca, diğer tüm hücrelerimizde var olan özelliklerin farklı bir kombinasyonunu taşıyorlar diyelim. ve örneğin, bir sperm hücresi belirli bir karakter için baskın geni taşıyorken, başka bir sperm hücresi aynı karakter için çekinik geni taşıyabiliyor.
buna göre, döllenme sırasında anneden ve babadan gelen krossing over geçirmiş homolog kromozom kolları bir araya geliyor ve yeniden 46 kromozomlu bir zigot oluşuyor. homolog kromozomlardan birinde baskın diğerinde de çekinik gen varsa, artık zigotun bir vücut hücresinde hem baskın hem de çekinik gen birlikte bulunuyor ve baskın özellik kendini gösteriyor. ancak, çekinik gen de vücut hücrelerindeki dna üzerinde kodlu oluyor. ve bu zigot erişkin bir birey olarak gelişip de üreme hücreleri üretmeye başladığında, mayoz bölünme sonucu bu çekinik gen sperm hücrelerine tek başına geçebiliyor, ve örneğin yine aynı çekinik geni taşıyan bir yumurta hücresini döllerse de zigotta doğrudan çekinik özellik ortaya çıkabiliyor (mavi gözlülük gibi).
baskınlık ya da çekiniklik, genlerin kodladıkları proteinlerle belirleniyor. bir özelliğin fiziksel görünüme yansıyabilmesi, o özelliğe ait proteinlerin tam olarak sentezlenebilmesiyle olası. eğer bir gen, belirli bir karakterin ortaya çıkması için gereken miktarda veya kalitede proteini sentezleyemiyorsa, bu özellik de dış görünüşe yansıyamıyor. işte baskın genlerin çekinik genlere yaptığı da tam olarak bu. baskın gen, çekinik gene ait proteinin sentezlenmesini önlüyor ve kendi proteini sentezleniyor. bu şekilde ona üstün geliyor ve dış görünüşte kendini gösteriyor. ancak bu işleyiş her zaman bu şekilde gerçekleşmiyor. bazı durumlarda, her iki genin de bir arada ya da bir karışım halinde dış görünüşe yandığı durumlar da var. bu da, baskın genin gerçekten ne derece üstün gelebildiğiyle ilişkili. ancak, sıklıkla görülen durum, hem baskın hem de çekinik gen bir arada olduğunda, baskın genin kendini göstermesi.
toplumlar ve canlı toplulukları söz konusu olduğunda, “gen havuzu” adı verilen bir kavramdan bahsediyoruz. gen havuzundan kastedilen, çok özet olarak, bir toplumda ne tür genetik özelliklerin bulunduğu. irklara, yaşanan coğrafyaya ve bunlara benzer koşullara göre, topluluğun gen havuzunda bulunan özellikler de değişkenlik gösteriyor. özelliklerin yanında, baskınlık ve çekiniklik oranları da değişkenlik gösterebiliyor. yani, dünyanın her yerinde mavi gözlülüğün çekiniklik frekansı aynı değil. kapalı bölgeler söz konusuysa, çekinik genin dış görünüşe (fenotipe) yansıma frekansı gittikçe artıyor. kapalı olmayan bölgelerdeyse, doğal olarak melezlik oranı artıyor. ancak, örneğin mavi gözlülük oranının bu bölgelerde hala yüksek oranda görülme nedeni, çekinik genin söz konusu toplulukta, bu sıklığı devam ettirecek kadar yoğun dağılmış olması diyebiliriz. böyle bir toplulukta, kahverengi gözlülerin de aslında çekinik geni taşıdığı ve üreme hücrelerinin bir kısmına da bu çekinik geni aktardıkları sonucuna kolayca ulaşabiliriz. bu da, çekinik genin, topluluğun gen havuzundaki frekansını nasıl koruduğuna verebileceğimiz mantıklı bir yanıt.
http://tinyurl.com/3k6cdj
vücudumuzdaki tüm hücreler, yarısı annemizden yarısı da babamızdan gelmiş olan bir tam genom seti taşıyor. bu tam olarak şu anlama geliyor: tüm vücut hücrelerimizde, 2’si eşey kromozomu (xx ya da xy) olmak üzere, toplam 46 kromozom bulunuyor. bu kromozomlarda bulunan dna dizilimleri, tüm vücut hücrelerimizde birbirinin tıpatıp aynı. üreme hücrelerimizse (sperm ve yumurta), “mayoz bölünme” adı verilen ve kromozom sayısını yarıya (23’e) indiren özel bir bölünmeyle oluşuyor. ancak bu yarıya iniş rasgele değil. her kromozom, aynı karakter için hem baskın hem de çekinik karakterleri taşıyan, birbirinin tamamlayıcısı 2 homolog koldan oluşuyor ve mayoz bölünmede de bu kollar birbirinden ayrılıyor. ancak, mayoz bölünme sırasında, anneden ve babadan gelen homolog kromozom kolları arasında “krossing over” adı verilen parça değişimi gerçekleştiği için, bu kollar orijinal halleriyle kalmıyorlar. yani artık, vücudun geri kalan hücrelerinde bulunan homolog kromozom kollarından farklı bir kombinasyona sahip oluyorlar.
ilk 2 sorunuza dönelim.. vücut hücrelerimiz, bir kolu annemizden ve diğer kolu da babamızdan gelen kromozomları taşıyor demiştik. bu hücreler, birebir eşleme adı da verilen mitoz bölünmeyle çoğaldıkları için, tamamı birbiriyle aynı dna dizilimini ve dolayısıyla da aynı kromozomları taşıyor. üreme hücrelerimizse, mayoz bölünmeyle oluşan, bahsettiğimiz tek kollu kromozomları taşıyor. bu kollar, vücudumuzun geri kalan tüm hücrelerinde bulunan kromozomların çift kollarından farklı dna dizilimine sahip. bunun nedeni de, mayoz bölünme sırasında oluşan krossing over. ve tabii ki, yine aynı nedenden ötürü, üreme hücrelerimizin hepsinde de farklı bir dna kombinasyonu var. ancak, vücut hücrelerimizde olmayan herhangi bir özellik taşımıyorlar. yalnızca, diğer tüm hücrelerimizde var olan özelliklerin farklı bir kombinasyonunu taşıyorlar diyelim. ve örneğin, bir sperm hücresi belirli bir karakter için baskın geni taşıyorken, başka bir sperm hücresi aynı karakter için çekinik geni taşıyabiliyor.
buna göre, döllenme sırasında anneden ve babadan gelen krossing over geçirmiş homolog kromozom kolları bir araya geliyor ve yeniden 46 kromozomlu bir zigot oluşuyor. homolog kromozomlardan birinde baskın diğerinde de çekinik gen varsa, artık zigotun bir vücut hücresinde hem baskın hem de çekinik gen birlikte bulunuyor ve baskın özellik kendini gösteriyor. ancak, çekinik gen de vücut hücrelerindeki dna üzerinde kodlu oluyor. ve bu zigot erişkin bir birey olarak gelişip de üreme hücreleri üretmeye başladığında, mayoz bölünme sonucu bu çekinik gen sperm hücrelerine tek başına geçebiliyor, ve örneğin yine aynı çekinik geni taşıyan bir yumurta hücresini döllerse de zigotta doğrudan çekinik özellik ortaya çıkabiliyor (mavi gözlülük gibi).
baskınlık ya da çekiniklik, genlerin kodladıkları proteinlerle belirleniyor. bir özelliğin fiziksel görünüme yansıyabilmesi, o özelliğe ait proteinlerin tam olarak sentezlenebilmesiyle olası. eğer bir gen, belirli bir karakterin ortaya çıkması için gereken miktarda veya kalitede proteini sentezleyemiyorsa, bu özellik de dış görünüşe yansıyamıyor. işte baskın genlerin çekinik genlere yaptığı da tam olarak bu. baskın gen, çekinik gene ait proteinin sentezlenmesini önlüyor ve kendi proteini sentezleniyor. bu şekilde ona üstün geliyor ve dış görünüşte kendini gösteriyor. ancak bu işleyiş her zaman bu şekilde gerçekleşmiyor. bazı durumlarda, her iki genin de bir arada ya da bir karışım halinde dış görünüşe yandığı durumlar da var. bu da, baskın genin gerçekten ne derece üstün gelebildiğiyle ilişkili. ancak, sıklıkla görülen durum, hem baskın hem de çekinik gen bir arada olduğunda, baskın genin kendini göstermesi.
toplumlar ve canlı toplulukları söz konusu olduğunda, “gen havuzu” adı verilen bir kavramdan bahsediyoruz. gen havuzundan kastedilen, çok özet olarak, bir toplumda ne tür genetik özelliklerin bulunduğu. irklara, yaşanan coğrafyaya ve bunlara benzer koşullara göre, topluluğun gen havuzunda bulunan özellikler de değişkenlik gösteriyor. özelliklerin yanında, baskınlık ve çekiniklik oranları da değişkenlik gösterebiliyor. yani, dünyanın her yerinde mavi gözlülüğün çekiniklik frekansı aynı değil. kapalı bölgeler söz konusuysa, çekinik genin dış görünüşe (fenotipe) yansıma frekansı gittikçe artıyor. kapalı olmayan bölgelerdeyse, doğal olarak melezlik oranı artıyor. ancak, örneğin mavi gözlülük oranının bu bölgelerde hala yüksek oranda görülme nedeni, çekinik genin söz konusu toplulukta, bu sıklığı devam ettirecek kadar yoğun dağılmış olması diyebiliriz. böyle bir toplulukta, kahverengi gözlülerin de aslında çekinik geni taşıdığı ve üreme hücrelerinin bir kısmına da bu çekinik geni aktardıkları sonucuna kolayca ulaşabiliriz. bu da, çekinik genin, topluluğun gen havuzundaki frekansını nasıl koruduğuna verebileceğimiz mantıklı bir yanıt.
http://tinyurl.com/3k6cdj
(bkz: baskin gen)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?