diyarbakırda doğdu. babasının ölümü nedeniyle bir çocuğun yapabileceği bütün işlerde çalışarak ilk ve ortaöğrenimini tamamladı. gazi üniversitesi eğitim fakültesi türk dili ve edebiyatı bölümünü bitirdi. ankarada öğretmenlik yaptı.
şiirleri edebiyat ve eleştiri , evrensel kültür, papirüs, sanat rehberi, yarın , yaşam için şiir, yeni düşün, yeni olgu gibi dergilerde yayımlandı.
1980 sonrası şairler kuşağının önde gelen adlarından olan adnan satıcı, tutarlı bir dünya görüşü ve yaşama bakışıyla, lirikliği ve dokunaklılığı kırılma noktalarından yakalayan şiir tarzı, yeni bir soluk olarak 80li yıllarda başlayan serüvenini sürdürdü.eserleri :
ülkesiz şarkılar ,yerçekimine uyan portakal çiçeği ,dokuzuncu blues ,hep unutur uzaklardaki.
ödülleri :1983 yeni türkü şiir ödülü,1995 behçet aysan şiir.
13 şubat 2007de yaşamını yitirmiştir.
uzun bir
uzun bir yola benziyor aşkımız, kıyısında
biri durgun biri çalkantılı iki deniz
uzun bir yola benziyor aşkımız, esasında
yol alsak da yolcu falan değiliz
öylece oturuyoruz ayın altında
yol akıyor, ağaçlar esiyor, biz bakıyoruz
öylece oturuyoruz, güneş şimdi tahtında
bakıyorum eylüldü, bakıyorsun temmuz
her birini bir yerlerden tanıyoruz
kuşkucu neşe, sabırlı kasvet ve acımız
her birini bizden biri sanıyoruz
ayrılmak ev sahibi, kavuşmak kiracımız
biri arada bir uğrar, diğeri ayrılmaz evimizden
kimseyi suçladığım yok, onları biz çağırmıştık
biri arada bir uğrar, biri ayrılmaz peşimizden
bırakalım gitsinler ya da bıraksınlar gidelim artık
adnan satici
artık git
şu senin eşsiz sessizliğin
kabaran yerlerinden duyulabilir pekâlâ
mesela kolunun dirsek içine dokununca
göğsüne başını dayadığında herhangi biri
ellerin tutulduğunda bir kedi karşıdan karşıya geçirilirken
kokunu içime derin bir solumayla çektiğim zaman
şiir okurken gözlerinde beliren gözlerden
öyle ki hepsi başka başka
bir kovan bal gibi bakarsın arıya
kusursuz yaratılmaktan duyulan hoşnutluk gibi mavi
dalgalanan dağlar gibi mordan da öte
gönlümde yer eder
çünkü onlar bütün kış kar sularıyla oğuşturulan
bir kıyının dinlendiği yerdir ki
yine pek dingin bir ekim akşamında
oturmuştuk karşılıklı
umutla
tuhaf şey diyesi geliyor insanın
tuhaf şey!
her şeyin böyle baştan sona değişmesi
doğa tüzüğünün ilk sayfasında yazılıysa da
her şeyin böyle baştan sona
bir uğultu ormanı gibi sessizliğe gömülmesi
hüzünden de ağır bir hüzün veriyor insana
azala çoğala
ağaçların ağır ağır açtığı yolda
yürürken mahşeri çağrıştıran sessiz kalabalıkta
yoksunluğumu
yoksulluğumu demiyorum, yoksunluğumu
gideren düşüncelerin ard arda sararıp dökülmesi
kimin kabahati diye sormuyorum
küsmene bakılırsa…
nerde bir yalnızlık görse
konuna almaya yetinen edip
her şeye gecikilir demişti ya
hiçbir şeye yetişilmez
kimbilir, belki de ziyade ciddiye aldım şairi
hayata geciktim, ölüme yetişemedim
istesem kusurumu sırtına yükleyebilirdim
ama ben güneşi seçtim
çünkü okumayı en iyi o biliyor
vurunca alnıma
atamın apamın kazıdığı kargacık burgacığı
tomruk kılıp kanımı
damar duvarlarıma saldırtan yazıyı
okuyanı ağlatan yazıyı
beni bikes bırakan o antik vesikayı
söz, rakıya verilmişse tutulmayabilir kaldı ki
işim birde mi bitecek demişim
o halde iki gibi çiçekli kitapçının önünde
cebimde şiir taslağı mektup
aklımda kahverengi denizler
bal rengi
mavi
ve siyah
gözlerin neden böyle kararsız derken
birden aklıma geldi
ankara’da doğup büyüyen her kadın
nedense alaca düşünür ve düşündürür kendini
gülümseme salonundan öfke mutfağına geçilen hol
öylesine kısa ve dardır ki
basık mı basık bir gökyüzüyle
kabarık sarı bir plato arasında
bırakıp terk eder sevdiğini
üstünü toprakla örtmek için
döner yalnızca
diyecektim ki hazırım
vazgeçtim birden
yüzümün hayata yakışmadığı doğru, ölsem de
yakışmayacak
üstelik diyorum kendi kendime
eksik değil ki dağlara koşar gibi aşka isteğim
gücüm dersen yerinde
ve ferhad’ın külüngüne eş becerikli
sonuna kadar sabırla ve dirençle
ne kadar uzakta olsam da en yakın kalp sarayından
ne kadar da yokluğunla yaralı, yorgun
ne kadar da bu şiir böyle
umudunu bile korku tığıyla işlese de suyun üstüne
aklı gidip gidip gelse de çocuğumun
seni hatırlayınca kendimi unutup
kızgın bir kaya gibi yağmurun altında
için için eririm
artık git
ben ardından toprak olur gelirim
adnan satıcı
şu senin eşsiz sessizliğin
kabaran yerlerinden duyulabilir pekâlâ
mesela kolunun dirsek içine dokununca
göğsüne başını dayadığında herhangi biri
ellerin tutulduğunda bir kedi karşıdan karşıya geçirilirken
kokunu içime derin bir solumayla çektiğim zaman
şiir okurken gözlerinde beliren gözlerden
öyle ki hepsi başka başka
bir kovan bal gibi bakarsın arıya
kusursuz yaratılmaktan duyulan hoşnutluk gibi mavi
dalgalanan dağlar gibi mordan da öte
gönlümde yer eder
çünkü onlar bütün kış kar sularıyla oğuşturulan
bir kıyının dinlendiği yerdir ki
yine pek dingin bir ekim akşamında
oturmuştuk karşılıklı
umutla
tuhaf şey diyesi geliyor insanın
tuhaf şey!
her şeyin böyle baştan sona değişmesi
doğa tüzüğünün ilk sayfasında yazılıysa da
her şeyin böyle baştan sona
bir uğultu ormanı gibi sessizliğe gömülmesi
hüzünden de ağır bir hüzün veriyor insana
azala çoğala
ağaçların ağır ağır açtığı yolda
yürürken mahşeri çağrıştıran sessiz kalabalıkta
yoksunluğumu
yoksulluğumu demiyorum, yoksunluğumu
gideren düşüncelerin ard arda sararıp dökülmesi
kimin kabahati diye sormuyorum
küsmene bakılırsa…
nerde bir yalnızlık görse
konuna almaya yetinen edip
her şeye gecikilir demişti ya
hiçbir şeye yetişilmez
kimbilir, belki de ziyade ciddiye aldım şairi
hayata geciktim, ölüme yetişemedim
istesem kusurumu sırtına yükleyebilirdim
ama ben güneşi seçtim
çünkü okumayı en iyi o biliyor
vurunca alnıma
atamın apamın kazıdığı kargacık burgacığı
tomruk kılıp kanımı
damar duvarlarıma saldırtan yazıyı
okuyanı ağlatan yazıyı
beni bikes bırakan o antik vesikayı
söz, rakıya verilmişse tutulmayabilir kaldı ki
işim birde mi bitecek demişim
o halde iki gibi çiçekli kitapçının önünde
cebimde şiir taslağı mektup
aklımda kahverengi denizler
bal rengi
mavi
ve siyah
gözlerin neden böyle kararsız derken
birden aklıma geldi
ankara’da doğup büyüyen her kadın
nedense alaca düşünür ve düşündürür kendini
gülümseme salonundan öfke mutfağına geçilen hol
öylesine kısa ve dardır ki
basık mı basık bir gökyüzüyle
kabarık sarı bir plato arasında
bırakıp terk eder sevdiğini
üstünü toprakla örtmek için
döner yalnızca
diyecektim ki hazırım
vazgeçtim birden
yüzümün hayata yakışmadığı doğru, ölsem de
yakışmayacak
üstelik diyorum kendi kendime
eksik değil ki dağlara koşar gibi aşka isteğim
gücüm dersen yerinde
ve ferhad’ın külüngüne eş becerikli
sonuna kadar sabırla ve dirençle
ne kadar uzakta olsam da en yakın kalp sarayından
ne kadar da yokluğunla yaralı, yorgun
ne kadar da bu şiir böyle
umudunu bile korku tığıyla işlese de suyun üstüne
aklı gidip gidip gelse de çocuğumun
seni hatırlayınca kendimi unutup
kızgın bir kaya gibi yağmurun altında
için için eririm
artık git
ben ardından toprak olur gelirim
adnan satıcı
robot süpürge
bebek maması
aptamil bebek maması
en ucuz klima fiyatları
klima fiyatları
dubai vize
sözlük scripti sütyenli atlet
şişli escort bursa escort bursa escort görükle escort türkçe seks hikayeleri izmir escort hatay escort izmir escort ankara escort
çankaya escort maltepe escort buca escort denizli escort denizli escort çiğli escort şirinevler escort çekmeköy escort
Anadolu Yakası Escort istanbul escort
şişli escort
esenyurt escort
beylikdüzü escort
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?