reklamdaki o çocuğun dediği gibi bir cümle geçmiş olmalı başbakan recep tayyip erdoğanın aklından:
"işte bu benim bittiğim andır!"
dağlarda ölen çocukların cenazeleri üçer beşer gelirken, tabutların ardından yürüyen kadınların "daha kaç can gidecek?" sorularının üstü resmi nutuklarla örtülürken, bu "gayri nizami savaşın" verdiği güçle milliyetçi dalga yükselirken, cenazelerde "ya bu ölümleri durdurun ya da millet durduracak" pankartları ürkütücü linçlerden haber verirken ve uysal insanlar bile artık doğrudan başbakana "artık tabut görmek istemiyoruz" diye bağırırken başbakan ağzından kaçırdı:
"askerlik yan gelip yatma yeri değildir."
peki askerlik ne yeridir?
kendilerini bir hiç olarak gören iktidar sahipleri için hesapsız ve isimsiz ölme yeri midir?
mersindeki gibi daha hayatlarında tek bir fotoğraf çektirmeden ölüp giden çocukların yok sayıldığı bir yer midir?
"kürt sorunu bir asayiş sorunudur" diyen milli savunma bakanı gibi yöneticilerin emirleriyle körlemesine bir gidiş midir ölüme doğru?
bu kadar can alarak doymayan kürt sorununa çocukları kurban etmeye devam etmek, ölenlerin cennete gittiğiyle avunmak mıdır askerlik?
gerçekler anlatılmıyor
"anne! anne!" diye bağıra bağıra, isimsiz tepelerde parçalanarak ölen genç çocukların "yan gelip yattığını" düşünen "yetkililer" için şimdi de lübnana gitmek midir askerlik?
şimdi de lübnandan tabut beklemek midir?
bizim çocuklar bu kadar mı kıymetsiz?
bu anneler bu kadar mı kolay doğuruyor bu çocukları?
bu halk bu kadar mı kafasız ki hiçbir yönetici onlara lübnandaki gerçeğin ne olduğunu anlatma zahmetine katlanmıyor?
bu ülkenin iktidar sahipleri insanları değil de koyunları mı yönettiğini düşünüyor ki çocukları ölmüş annelerin, babaların karşısına geçip "tabii ki sizin çocuklarınız ölecek ve siz buna katlanacaksınız" deyip, orada da durmayıp, "o çocuklarınızı şimdi lübnana göndereceğiz" diyebiliyor?
ve ekliyor:
"sizin orada bir çatışma çıkabileceğine dair ciddi olasılığı bilmenize gerek yok. sizin sadece çocuklarınızı doğurmaya ve bizim emrimizden çıkmamak üzere eğitmeye devam etmeniz gerekiyor."
kafalar karışık değil
bu yazı yazılırken henüz ankaradaki lübnana asker göndermeye karşı yapılan miting başlamadı. yazı biter bitmez ben de kurtuluş parkına, oradan da mitinge gideceğim. görmek için. bu ülke, bu kadınlar, bu adamlar, bu gençler bu sorulara ne cevap verecekler, görmek için. bakalım bu ülke çocuklarına ne kadar kıymet veriyor. o çocukları kendileri için "şehit olması gereken askerler" olarak gören yöneticilere dair ne düşündüklerini görmek için.
televizyonlar hâlâ "halk kararsız" diyor, "kafalar karışık." üstelik yüzde seksenleri aşan oranda "lübnana asker göndermeye hayır" derken memleket, hâlâ aynı yıvışık gülümsemeyle tekrar ediyor televizyonlar:
"kafalar karışık!"
kafalar karışık filan değil.
kafalar çok net.
lübnana gönderilecek barış gücüne katılacak bizim çocuklar için ölüm riski var. barış gücünün barışla ne kadar ilgili olduğu hâlâ kesin değil. çocuklarımızın başına ne geleceği belli değil. ve herkes, en bilmeyen bile bunu çok iyi biliyor. bizim bilmediğimiz bir şey yok. sadece çocuklarımızın bizim için ne kadar kıymetli olduğuna karar vermemiz gerekiyor. eğer oylama sonucu yöneticilerin istediği gibi çıkarsa o çocukları geri getirtene kadar bunu iyice düşünmemiz gerekiyor.
ece temelkuran
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?