çocukken, çok kutsaldı sanki aşk. ayrılık acısının ne demek olduğunu bilmeden ayrılık şarkıları dinlerdim severek. aşk için her şey yapılır sanırdım. öyle okumuştum çünkü romanlarda, öyle izlemiştim filmlerde, şarkılarda öyleydi aşk. bilmiyordum gurur kelimesinin anlamını, ihanet ise sadece bir kelimeydi sözlüklerde gördüğüm. sonra aşklarımız, çok masum aşklardı galiba, hiç ayrılmayacakmışız gibi severdik severken. sonra aşk için ölündüğünü, aşkla dalga geçildiğini öğrendim. ilk yalanımızı söylediğimiz günden beri artık masum da değildik. en azından insanlara güvenmemeyi öğrendim, kimseyi seveme(z)dim ki her şeyimi feda edebilecek, her şeyi göze alabilecek kadar. küçük aşklarım oldu zaman zaman, hayranlıklarım, sevgilerim, heyecanlarım oldu. hepsinin birbirinden farklı yönleri vardı ama değişmeyen tek şey hepsinin sonunda acı olmasıydı. ve istediği hiçbir şeyin istediği gibi gerçekleşmeyeceğini bilen çocuk kalbim hepsinin üstünde hayali bir sevgili hediye etti yavaş yavaş bana. kimsenin onun kadar güzel, onun kadar zeki, onun kadar esprili, onun kadar beni sevecek olduğuna inanamadığım.. ve hayal değil miydi sonuçta işte. gurur yok, yalan yok, öfke yok, hırs yok. sadece aşk, teslimiyet.. sonra..sonra onunla karşılaştım bir gece vakti. saatlerce konuştuk büyülenmişçesine. saatlerce bakıştık. sanki o da beni arıyordu, tuhaftı, beni anlıyordu. sevgilim, her şeyim, rüyalarımdayken; hayatım, rüya oldu. kocaman bir rüyayı yaşadım çok uzun zaman. hiç uyanmadan.. yeniden çocuk oldum. masallarda uçurtmalar uçurdum yine. tekrar sevdim hiç bitmeyecekmiş gibi, yeniden unuttum herkesi, her şeyi. öyle bir unutuştu ki bu, unutmanın anlamını unutturan. sonra yeniden gururu gördüm ben, kara bir güneş gibi suni çocukluğuma aniden doğan, yeniden vefasızlığı gördüm, umursa(n)mazlık en acımasız askerleriyle işkence etti içimdeki hayalperestlere, umut ırmaklarım da kuruduktan sonra, yeniden tanıştım intikam için bekleyen yalanlarla. en güzel rüyanın kâbusa dönüşmesiyle uyanmak gibiydi. nasıl anlatayım, çok güvenip, hayatın boyunca biriktirdiğin bütün paranı verip satın aldığın evin bir gün sen yokken yıkılması gibi bir duygu bu. (en azından içinde ben yoktum diye teselli edebilirsin kendini değil mi?) çocuklar gibi sevmiştim, ama artık çocuk değildim ki. bildiğim bütün acılardan daha yıkıcı, bütün iğrençliklerden daha iğrenç bir duyguydu. çocuklar gibi seven devler gibi acı çekermiş. ve bunu anlamak için yaşamak lazımmış. sonra aşkla dalga geçerken buldum kendimi ben de. aşıklarla dalga geçerken.. hem de çok basitti. aşk.. ve artık sevmeye çalıştığı her insanda o’nu görüyor, nefret ettiği her insanda o’ndan da nefret ediyorsa içimdeki yaralı çocuk, aşktan nefret etmekte de haklıdır herhalde. boş ver geçer diyorlar çoğu zaman. geçer tabi. ama izi kalmaz mı yaraların. sakat kaldı benim içimdeki çocuk. saçlarını okşamak için elini uzatırsa biri, tokat yiyeceğini sanacak yine, korkacak. ey aşk, ne yaptı insanlar sana ki bu kadar nefret ettin bizden?
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?