füruğ ferruhzad şiiri. sırf sevgili independence ı yalancı çıkarmak için yazılmış bir entrydir aynı zamanda.(#1067737)
ayrıca (bkz: copy paste yapmanın dayanılmaz hafifliği)
bütün gün ağlıyordum aynada
bahar penceremi
ağaçların yeşil evhamına bırakmıştı.
tenim, sığmıyordu yalnızlığımın kozasına
ve kağıttan tacımın kokusu
kirletmişti güneşsiz ülkenin fezasını
yapamazdım, artık yapamazdım
sokağın sesleri, kuşların sesi
kadife topların kaybolma sesi
koşuşan çocukların hay huyu
bir tel çubuğun ucundan sabun köpükleri gibi havalanan
balonların dansı
ve rüzgar, rüzgar sanki
bir sevişmenin en kuytusundaki karanlık anların
derinliklerinde nefes alıp veriyordu
sarsıyorlardı güvenimin suskun kalesini
ve eski çatlaklardan kalbime adıyla sesleniyorlardı
bakışım, bütün gün
dalıp kalmıştı hayatımın gözlerine
o gözler ki ıstırap dolu, ürkek
sabit bakışlarımdan kaçıp
yalancılar gibi
kirpiklerimin korunaklı inzivasına sığınan
hangi zirve, hangi doruk?
bu kıvrımlı yolların hepsi
o soğuğu emen ağızda son bulmuyor mu?
ne verdiniz bana ey aldatan, basit kelimeler
ve ey heveslerin, bedenlerin perhizi
saçlarıma bir çiçek taksaydım eğer
bu sahtekârlıktan ve başımda kokuşmakta olan bu kâğıt taçtan
daha iyi değil miydi?
çölün ruhu nasıl da çekip aldı
ve ayın büyüsü nasıl kurtardı
sürüye iman etmekten
beni
nasıl da büyüdü
kalbimin yarımlığı
ve hiçbir yarı, tamamlayamadı bu yarımı
ayaklarımın altındaki toprak kayıyordu
ve eşimin tenindeki sıcaklık
cevap vermiyordu
tenimin boş bekleyişine
hangi zirve, hangi doruk?
ey puslu lambalar alın beni sığınağınıza
ey aydın gölgeli evler,
ıtırlı buharların kucağında yıkanmış çamaşırlar
güneşli damlarınızda salınıyor
alın beni sığınağınıza ey sade, olgun kadınlar
ki zarif parmaklarınız
derinizin ardında bir ceninin
keyif veren kımıldanışlarını izliyor
ve yakanızın kıvrımlarında hep
taze süt kokusu havayla birleşiyor
hangi zirve, hangi doruk?
alın beni sığınağınıza ey mutluluk nalları
ve ey mutfağın karanlığında bakır kapların şakımaları
ve ey dikiş makinelerinin tedirgin tıkırtıları
ey süpürgelerin halılarla gece gündüz kavgaları.
alın beni sığınağınıza ey bütün ihtiraslı aşklar
ki ölümsüzlüğe kederli meyliniz
elde ettiklerinizin yatağını
büyülü sular ve taze kan damlalarıyla süslüyor
bütün gün
bütün gün
bırakılmış bir leş gibi suya
sürükleniyorum
ürkütücü kayalıklara
denizin en diplerindeki mağaralara
en etobur balıklara doğru
ve sırtımın ince omurları
gerildi
ölüm hissiyle
yapamazdım artık yapamazdım
yolun inkarından geliyordu ayak seslerim
ve umutsuzluğum daha büyüktü ruhumun direncinden
ve o bahar ve o yeşil evham
penceremin önünden geçen
gönlüme
"bak" diyordu
"yol almamışsın hiç sen, batmışsın..."
yeşil evham
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?