2011 yapımı terrence malick filmi. imdb notu 7.2 olan film izlenmesi zor filmler katagorisinde kendine üst sıralarda yer bulmuştur. filmin kadrosunda brad pitt, sean penn, jessica chastain gibi usta oyuncular yer almaktadır. farklı bir görsel şölen olarak izlenmeli, izlemeden önce mümkünse film hakkında okumalar yapılmalıdır. yok ben oturayım herşeyi anlayayım derseniz dünyanın yaradılışı, dinazorlar, evrim vs vs hakkında baya birşeyler keşfetmek ve tüm bunların aile içindeki durumlara göndermelerini okumak zorunda kalırsınız ki, hala buna gerek var mı diye düşünürüm. ileride muhtemelen kült filmler arasında adı anılacağı için az biraz sinema ile ilgisi olan ve/veya bu konuda ben çok şey biliyorum diye hava atmak isteyenlerin kaçırmaması gereken film, onun dışında izlememek sadece görüntü kalitesi anlamında kayıptır ama 139 dakikanızı enfes görüntülerle geçirmek isterseniz izleyiniz. izledim, pişman değilim.
the tree of life
-----------------------------spoiler----------------------------:
bu filmin en güzel tarafı brad pitt in baba sean penn in oğul olmasıdır.
-----------------------------spoiler----------------------------
bu filmin en güzel tarafı brad pitt in baba sean penn in oğul olmasıdır.
-----------------------------spoiler----------------------------
turkce cevirisi hayat agacı olan 25 kasım 2011 tarihinde vizyona cıkan dram,fantastik turunde abd yapımı sinema filmi.
özet: 1950’li yıllarda, orta batılı bir aileyi merkezine alan film ailenin en büyük oğlu jack’in, çocukluk masumiyetinin kaybolmasından başlayarak buruk bir yetişkinlik evresine geçişini konu alıyor. tam bu geçiş sürecinde de babası (brad pitt) ile yaşadığı çalkantılı baba-oğul ilişkisi, öykünün merkezine oturuyor. jackin olgunluk hali (sean penn) artık modern çağda yolunu yitirmiş bir bireydir. kaderin varlığını ve çıkmazlarını sorgularken, diğer yandan yaşamın anlamını bulmaya çalışır...
özet: 1950’li yıllarda, orta batılı bir aileyi merkezine alan film ailenin en büyük oğlu jack’in, çocukluk masumiyetinin kaybolmasından başlayarak buruk bir yetişkinlik evresine geçişini konu alıyor. tam bu geçiş sürecinde de babası (brad pitt) ile yaşadığı çalkantılı baba-oğul ilişkisi, öykünün merkezine oturuyor. jackin olgunluk hali (sean penn) artık modern çağda yolunu yitirmiş bir bireydir. kaderin varlığını ve çıkmazlarını sorgularken, diğer yandan yaşamın anlamını bulmaya çalışır...
izlediğim en dandik ve en çok hayal kırıklığı yaratan film. zaman kaybı tabiri bile hafif kalır. oldukça yapmacık, akıcılıktan uzak, samimiyetsiz bir film. insanın sabrını zorluyor resmen. film ilk yarım saatten sonra iyice sıkmaya başlıyor. ha düzeldi ha düzelecek derken iyice boka sarıyor.
lan bu kadar adam var filmde, cast sağlam, şimdi sıkılmaya başladım diye ilerde pişman bile olacam diye iç geçirip bi yandan, bi yandan da filmi izlemeye devam ettikçe ortaya çıkan dinazorları, ışık hüzmelerini, şimşekleri yıldırımları, sikimsonik tiradları, incilden fırlamış beyitleri, felsefik sıçmıkları gördükçe, koyim götüne battı balık yan gider, bari sonuna kadar izliyeyim de yine böyle bitirirlerse filmi ekipteki herkesin yedi sülalesini sıradan geçirip acısını çıkarırım dedim kendime. netekim filmin sonunda yapmacıklığın hepten içine ettiler. filmin başından sonuna kim görünmüşse hepsi filmin sonunda bi sahnede toplanıp dizlerine kadar suya giriyorlar, birbirlerine bakıp gülüyorlar, sanki "amına koyim bi film yapalım dedik ama sıçtık resmen, bari boy gösterelim toplu halde de seyircinin gönlünü alalım" demek ister gibiler. kesin her sahnenin dandik bi anlamı vardır da ben anlamamışımdır. ama bu kadar ucuz mesaj verme kaygılı bi film görmedim. yönetmen dediğin açık açık ahan bak şu an süper gubidik mesaj veriyorum, aldın aldın alamadınsa sorun sende demez arkadaş, mesajı öyle bi verir ki çaktırmadan beynine hiyeroglif gibi işler herşeyi.
özetle hiç olmamış bir film diyebilirim. çok kötü bir belgesel desek daha iyi. filmi izlerken bol bol sean penne, brad pitte, jessica chastaine ve harcanan meblağa acıma fırsatı buldum.
lan bu kadar adam var filmde, cast sağlam, şimdi sıkılmaya başladım diye ilerde pişman bile olacam diye iç geçirip bi yandan, bi yandan da filmi izlemeye devam ettikçe ortaya çıkan dinazorları, ışık hüzmelerini, şimşekleri yıldırımları, sikimsonik tiradları, incilden fırlamış beyitleri, felsefik sıçmıkları gördükçe, koyim götüne battı balık yan gider, bari sonuna kadar izliyeyim de yine böyle bitirirlerse filmi ekipteki herkesin yedi sülalesini sıradan geçirip acısını çıkarırım dedim kendime. netekim filmin sonunda yapmacıklığın hepten içine ettiler. filmin başından sonuna kim görünmüşse hepsi filmin sonunda bi sahnede toplanıp dizlerine kadar suya giriyorlar, birbirlerine bakıp gülüyorlar, sanki "amına koyim bi film yapalım dedik ama sıçtık resmen, bari boy gösterelim toplu halde de seyircinin gönlünü alalım" demek ister gibiler. kesin her sahnenin dandik bi anlamı vardır da ben anlamamışımdır. ama bu kadar ucuz mesaj verme kaygılı bi film görmedim. yönetmen dediğin açık açık ahan bak şu an süper gubidik mesaj veriyorum, aldın aldın alamadınsa sorun sende demez arkadaş, mesajı öyle bi verir ki çaktırmadan beynine hiyeroglif gibi işler herşeyi.
özetle hiç olmamış bir film diyebilirim. çok kötü bir belgesel desek daha iyi. filmi izlerken bol bol sean penne, brad pitte, jessica chastaine ve harcanan meblağa acıma fırsatı buldum.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?